02 Aug
02Aug

*Bu metin ilk olarak "mediacat.com"da yer almış ve medya-cinsiyet eşitliği ilişkisi bağlamında yaratıcı farkındalık adına "mor sayfalar"da  yeniden kaynak gösterilerek yayımlanmıştır.

Tasarımın cinsiyet eşitsizliğini engelleme konusunda etkisi olabilir mi? Düşünelim. “Tasarımcı” denince aklımıza geniş yelpazede bir tanım geliyor. Bu tanıma mimarlar, grafik tasarımcılar, şehir planlamacılar, modacılar, algoritma tasarımcıları ve bunlara benzer birçok meslek dahil edilebiliyor.

Peki bu alanlarda faaliyet gösteren her birey cinsiyet eşitsizliği konusunda farkındalık sahibi olsa ve yaratıcı düşünce süreçlerine bu konuda yapabileceklerini de dahil etse gerçekten bir şeyler değişir miydi?



Dünyanın dört bir yanındaki halka açık tuvaletleri düşünelim. Bebekler için yerleştirilen bez değiştirme raflarının büyük çoğunluğunun kadın tuvaletlerinde olduğunu görürüz. Oran olarak annelerin bebekleriyle daha çok zaman geçirdiklerini elbette yadsıyamayız ancak tasarımı bu şekilde yaptığımızda o görevi doğrudan, sorgusuz sualsiz kadına yüklüyoruz. Yani bir tasarım tercihiyle, erkeği olası bir alt değiştirme sorumluluğundan kurtarmış oluyoruz.

Erkek bir tasarımcı olarak bir mazgal tasarlamakta olduğumuzu düşünelim. Asıl amaç, biriken yağmur sularının yerin altına akabilmesi için zeminin delikli olması, deliklerin de insanların rahatça yürümesine engel olmamasıdır. Peki hepimizin aklına topuklu ayakkabı giyen kadınlar gelir mi?

Google Translate’e girelim, sol taraftan Türkçeyi, sağ taraftan İngilizceyi seçelim. Soldaki sütuna alt alta “O bir hemşire”, “O bir sekreter” ve “O bir hizmetçi” yazalım. Hepsinin, kadınlar için kullanılan “she” sözcüğüyle çevrildiğini göreceğiz. Şimdi aynısını gazeteci, mühendis, sanatçı, hukukçu ve girişimci ifadeleriyle deneyelim. Tamamında “he” sözcüğüyle karşılaşacağız.


Yeterince hassas olunmazsa, bu “alışkanlıklar” yazı üreten yapay zekâ algoritmalarında da sağlam bir yer edinecek. Otomatik yazılan makaleler bile kadınlara belli roller biçecek, erkekleri farklı bir noktaya konumlandıracak.

Bu konudaki örnekleri yüzlercesiyle çoğaltmak mümkün. Özellikle de kadınsanız ve bu önyargı hayatınızı doğrudan etkiliyorsa…


Ufak Bir Deneme


Elbette bütün bunlara karşı algılarımızı açık tutarken, diğer yandan da erkek ile kadının biyolojik olarak eşit olmadıklarını ve bunun normal bir durum olduğunu unutmamak gerekiyor. Amaç kadını erkekleştirmek ya da erkeği kadınlaştırmak değil, kadın ile erkeğin hemen hemen eşit sayıda olduğu milyarlarca kişilik insan topluluğunu (yüzde 50,4 erkek – yüzde 49,6 kadın) erkeklerin bakış açısıyla, onların alışkanlıklarına göre tasarlamanın doğru olmadığını algılamak.

1930’larda “standart insan orantısı” olarak 1,82 metre boyunda bir erkeğin belirlenmesi, 1950’lerde arabaların çarpışma testlerinde kullanılan mankenlerin sadece erkek formunda üretilmesi, bugün bile giysilere takılan mikrofon alıcılarının sadece pantolon ve kemer düşünülerek tasarlanması, yapay zekâyla çalışan ses asistanlarının 200Hz’lik kadın sesi frekansına değil 120Hz’lik erkek sesi frekansına göre yapılması ve bu nedenle asistanların erkeklerin seslerini daha doğru algılaması gibi durumların önüne geçmek.

Bu noktada, tasarım sektörünün üzerine düşen başlıca iki görev, tasarımda söz sahibi olan kadınların sayısını artırmak ve erkekleri tasarımın gücünü kullanarak cinsiyet eşitsizliğini belli ölçüde engelleyebilecekleri yönünde bilgilendirmek.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.