04 Aug
04Aug

Hatice  akşamüstü işten  yorgun argın  dönüyordu. Çadır  evine yetiştiğinde eltisini dışarda otururken gördü, yanına gitti. Yorgunluk çaylarını içerken Hatice: 

 “Kız ben yarın tatilim. Şu karşıdaki çadır kentin yanındaki sahada  gıda ve hijyen yardımı yapılacakmış, biz de gidip alalım, bu yardım arada bir geliyormuş buralara. Sonuçta hepimizin ihtiyacı var.“ dedi. Eltisi :

“Yok be mesafe uzak , haydi gittik , nasıl taşıyıp  getirecegiz?"

 “Üşenme ya!  Burda oturursak kimse  ayağımıza getirmeyecek, belli noktalara geliyor yardımlar biliyorsun, hijyen  paketi dağıtılan kuyruğa geçeriz, hijyen paketinin içinde, el sabunu, bulaşık deterjanı, şampuan, diş macunu ve fırçası, ıslak mendil bile var, elindekiler bitince  bulaşığını neyle yıkayacaksın, market yok ki alalım, hepsi yıkıldı, yıkılmayan da yağmalandı. Yarın saat 9’da dağıtacaklar ,biz saat 7.30'da buradan çıkarız, saat 8 ‘de kalabalık olmadan sıraya  gireriz; vazgeçmek yok, bir şekilde eve getirtiriz. Tamam mı, sabaha hazır ol.” dedi. 

Sabah uyanır uyanmaz yola koyuldular. Saat 8’de sahaya  yetiştiler. Erken geldiklerini sanıyorlardı, kuyruğu görene kadar; neyse artık, deyip  “Hijyen paketi için hangi sıra acaba?” diye sorup sıraya geçtiler.  

Güneş erkenden, o günkü sıcaklığını göstermiş, hava şimdiden bunaltmaya başlamıştı. İnsanların çoğu oflayıp puflamaya, kimisi yanında getirdiği karton parçasını kafasının üstünde şapka niyetine koyuyor, kimisi kartonla yüzünü yelleyip serinlemeye çalışıyordu. 

Sırada bekleyen insanlar, kimi hastalıklarını konuşuyor, kimi çocuklarını anlatıyor, kimisi tanıdıklarıyla karşılaşıyor. Bir iki kelime hal hatırdan sonra, konu dönüyor, dolaşıyor, felaketin yaşandığı geceye geliyordu. Unutulmayacak ve sürekli gündemde olacaktı.

Hijyen sırası çok kalabalıklaşmıştı. Hatice ile eltisinin önünde bir adam ,ikide bir başındaki şapkasını çıkarıyor, kafasını serinletip uzayan saçını düzeltip, tekrar şapkasını başına geçiriyordu. Adamın önünde, kucağında çocuğu olan zayıf, çelimsiz bir kadın duruyordu.  Çocuklu kadının önünde ise kalın  ve gür sesli vampir gibi bir kadın duruyordu.  Esmer, uzun boylu  iri yarıydı. Simsiyah uzun saçlarını, giydiği arkadan yakası açık, dapdaracık, cıyak  yeşil bluzunu örtecek şekilde sırtına bırakmıştı. Uzun çiçekli eteğinin üstüne giydiği bu yeşil bluz, kadından dolayıdır ki  insanı hayat boyu o renkten soğutacak kadar ciyak duruyordu . Toz içinde kalan ayakları kırk numara  terliğinin içinde, terliği yırtıp dışarı fırlayacaklar gibi duruyordu.

Kucağında çocuğu olan zayıf kadın, yeşil bluzlu kadının yanında çok ufak tefek görünüyordu. Kucaktaki çocuk annesinin kucağında sıkılmaya başladı. Kendini , annesinin onu sımsıkı tutan kollarından kurtarmaya çalışırken, ellerini  önlerindeki yeşil bluzlu kadının  saçına daldırdı. Kadın çığlığı bastı. Arkasına dönmek isterken, çocuğun eli saçlara daha çok dolandı. Çocuk,  kadının çığlık sesiyle annesine bir eliyle sarıldı, diğer elini, sanki bir aydır taranmayan  dağınık saçın içinden çekip çıkaramadı. Yeşil bluzlu kadın ,saçını çocuğun elinden kurtarmaya çalışırken, çocuğun eline tokadı yapıştırdı. Annesinin kucağında sıcaklayıp sıkılan çocuk, var gücüyle ağlamaya başladı. Çocuğun annesi, o dağınık saçlardan, çocuğunun elini kurtardı. Çocuğu  yere bıraktı. Kadına da bir tokat yapıştırdı.

“Sen hangi hakla çocuğuma vurursun, al sana o zaman, al!", “Eyvah vampir kadına sen mi el uzatırsın." Kavga büyüdü.  

 Saç saça baş başa, zayıf kadın, iri yarı  kadının karşısında nasıl da güçlü duruyordu. Herkes kurtarmaya çalıştı. Görevli polisler müdahale edince ortalık yatıştı. 

Saat  9  olunca, hijyen paketlerini dağıtacak olan görevliler yerlerini aldılar. Dağıtım başlayınca ön sıralardan, önce mırıltılar, sonra yüksek sesle bağrışmalar başladı. Hatice ile eltisi ,yeşil bluzlu kadın, çocuklu kadın ve herkes sıranın ön tarafında yığıldı. Hatice ve yeşil bluzlu kadın insan dalgalarının arasından sıyrılıp görevlinin yanına  geldiler. Meseleyi çözmek istercesine...

O gün  hijyen paketi gelmemişti. Hijyen paketi yerine, plastik çamaşır leğeni ve plastik kova dağıtacaklardı. Ve sadece  elli  kişiye  yetecek kadar malzeme vardı, ama  sırada yüz elli kişiden fazla insan vardı. 

Görevli görevini yapacaktı. Herkese: 

“Benim elimden bir şey gelmez, ben burada sadece görevliyim, ben bunları getirmedim ki ,benim görevim gelen malzemeleri dağıtmak “ dedi. 

Gel sen bunu yeşil bluzlu kadına anlat, adamın üstüne yürüdü: 

“Ne demek, bilmiyorum, siz hijyenleri içerde saklıyorsunuz. Ben hijyen paketi almadan, buradan  burya gitmem, istediğini yap beni kimse burdan alamaz.” dedi. 

Hatice: 

“Madem hijyen paketi yok ,leğenler neden sadece elli tane ,bunca insan , çoluk çocuk, sabahtan beri bu sıcağın altında bekledi. Niye bir gün öncesinden haber vermiyorsunuz ,şuraya bir kağıt asın, bugün bu gelecek şu kadar sayıda  gelecek diye; insanların çektikleri yetmiyormuş gibi daha üstüne bunları mı yaşayalım ? Üstlerinize bildirin, söyleyin” dedi.  

İnsanlar, söylene söylene oradan dağıldı. İlk elli kişi, ”Artık geldik, bu kadar saattir  sıra bekliyoruz, biraz daha bekleyip  leğenimizi alıp gidelim, bu da lazım olur, Allah  razı olsun gönderenden!” deyip  sıralarında beklemeye devam ettiler. Hatice, eltisi ve yeşil bluzlu kadın ilk ellinin içinde değildi. Hatice ve eltisi, evlerine eli boş döndüler. Yeşil bluzlu kadın, sırada beklemeye devam etti. Yerin altından ona birşeyler yaratacaklardı. Eli boş dönmeyecekti. Öyle zannediyordu. Gözü çadırlarlara vuran yakıcı güneşe takıldı o sırada.








Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.