*Uzman Psikolog
Şahmaran efsanesi, başta Güneydoğu olmak üzere Anadolu’da yaygın olarak bilinen, sevilen, evlere uğur ve bereket getirdiği inancıyla duvarlara resimleri asılan önemli kültürel sembollerimizden biridir. Şahmaran, “yılanların şahı” [şâh-ı mârân] anlamına gelen Farsça bir sözcüktür. Bu yazı, Şahmaran efsanesini Mircea Eliade (1907-1986) ve Carl Gustav Jung (1875-1961)’un çalışmalarına dayanarak arketipal unsurlar bağlamında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Şahmaran, birçok varyantı bulunan bir efsanedir. Efsanenin anlatıldığı bölgeler değiştikçe öykünün çatısı aynı kalsa da bazı detaylar farklılaşmıştır. Efsane Hint, Kürt, İran, Yunan, Türk, İbrani ve Arap kaynaklarından izler taşır. Literatürde Şahmaran’ın Binbirgece Masalları’ndaki Yılanlar Kraliçesi masalının tercümesi olduğu; Taberi Tarihi’nden alıntılandığı; Battalname ve Saltukname’nin bir çeşitlemesi olduğu, Tevrat’taki Danyal ve oğlu Camsab kıssasının değiştirilmesiyle anlatıldığına dair aktarımlar mevcuttur (Gibb, 1999).
Öyküsel Çerçeve
Bu yazıda tercih ettiğimiz varyantı temel alırsak, Şahmaran efsanesi şöyledir:
Vaktiyle Tarsus’ta Camsab (yada Cemşab) adında odunculukla geçinen yoksul bir delikanlı vardır. Camsab ve arkadaşları bir gün odun kesmeye gittiklerinde, içinde bal olan bir kuyu keşfederler. Camsab’ı kuyuya indirirler. Camsab balı yukarıdaki arkadaşlarına gönderir. Hırslarına yenik düşen arkadaşları balı kendi aralarında paylaşırlar ve Camsab’ı kuyuda yalnız bırakıp giderler. Çaresiz kalan Camsab kuyunun duvarında bir delik görür ve çakısıyla bu deliği genişleterek gizli bir geçide ulaşır. Bu geçit onu yeraltındaki yılanlar ülkesine götürür. Burası şırıl şırıl sular akan çok güzel bir yerdir. Etrafta binbir çeşit yılan dolaşmaktadır. Hepsinin ortasında da yılanların hükümdarı, sütbeyaz renkte, başı kadın; kalan vücuduysa yılan biçiminde olan Şahmaran vardır. Şahmaran bu delikanlıyı çok sever. Bir rivayete göre de ona aşık olur. Camsab bir süre Şahmaran ve yılanlarla beraber bu güzel yeraltı bahçesinde yaşar. Şahmaran ona hastalıkların tedavisi ve şifalı otlar hakkında bütün bildiklerini öğretir. Fakat delikanlı ailesini ve yeryüzünü çok özlemiştir.
Bunun üzerine Şahmaran, ona kendisini gördüğü için vücudunda pullar olacağını, bu yüzden başka insanların yanında suya girmemesi gerektiğini tembih ederek gitmesine izin verir. Camsab ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler ettikten sonra yeryüzüne geri döner. Fakat ülkenin hükümdarı hastadır. Onu iyileştirecek tek çare Şahmaran’ın kesilip yenmesidir. Hükümdarın emriyle ülkede Şahmaran’ı tanıyan birini bulmak için herkesi hamama sokarlar. Böylece sırtındaki pullar nedeniyle Camsab’ın Şahmaran ile ilişkisi ortaya çıkar.
Şahmaran yakalanır. Delikanlı utancını yaşarken Şahmaran onu teselli eder. Daha sonra “her kim ki benim kuyruğumu yerse dünyanın gizemini çözer, ancak başımı yiyen o anda ölür” diyerek kendi sırrını verir. Vezir Şahmaran’ın kuyruğu hemen kopartır, yemeye başlar. Camsab, utancı sebebiyle ölmek isteyerek Şahmaran’ın başını ısırır. Beklenenin tam tersine vezir hemen ölür, kanını içen padişah iyileşir, Camsab ise yaşamın bütün sırlarına sahip olur.
Eliadeci Bir Açımlama
Öncelikle Eliade’nin Dinler Tarihine Giriş(2015) eserinden faydalanarak Şahmaran efsanesindeki bazı arketipal unsurları açığa çıkarmak yerinde olacaktır. Eliade doğrudan Şahmaran üzerine çalışmamıştır. Ancak bu kitaptaki bilgiler ışığında Şahmaran’daki arketipal öğeleri açımlamanın mümkün ve yararlı olacağını düşünüyoruz.
Kadın-toprak.
Bir kadın-yılan olan Şahmaran yerin altında, toprakta yaşar. İnsan-toprak özdeşliği, anaerkil dönemde bereket büyüsü ve ana tanrıça kültü çerçevesinde yorumlanmıştır. İlkel insandan günümüze kadar toprak, dişi olarak düşünülmüş; insanoğlunun topraktan doğduğu veya geldiği inancı yaygın evrensel bir inanç olmuştur. Ataerkil dönemle birlikte ana Tanrıça, toprak ana “Meryem Ana”ya tekabül etmiştir.
Ay-yılan.
Eliade’ye göre, sürekli olarak ilk biçimine geri dönen; sonsuz bir döngüsellik içinde olan ay, yaşamın tüm ritimlerini mükemmel bir biçimde temsil etmektedir. Yılan ölümsüzdür; çünkü yenilenir. Bu sebeple yılan “ay gücü”dür; bereket, bilgi (kehanet) ve ölümsüzlük dağıtır. Pek çok mitte yılanın, Tanrı tarafından insana verilen ölümsüzlüğü elde etmesi ile ilgili hikâyeler anlatılmasının sebebi budur.
Ay-yılan-kadın.
Ay, erkek yahut yılan şekline girer ve kadınla birleşerek onların adetini düzenler, çocuk getirir, kısırlaşmasını önler (Yunan, Hint, Pers, İbrani, Avrupa ve Afrika mitleri bu bilgilerle uyumludur). Binlerce yıl boyunca yılan, kadın ve büyü sözcükleri birlikte kullanılmıştır. Bu birlikteliğin kaynağı ise ay olarak kabul edilmiştir. Örneğin Çinliler için yılan, tüm büyü güçlerinin kökeninde bulunmaktadır; İbranice’de ve Arapça’da büyü anlamına gelen kelimeler, yılan anlamı taşıyan sözcüklerin kökünden türemiştir. Yılana bu güçleri veren ise ayın kendisidir. Yılan, aydan geldiği için tüm sırları bilir, bilgeliğin kaynağıdır; hatta her kim yılan eti yerse hayvanların dilini özellikle kuşdilini konuşabilir.
Arketipler üzerine çalışmış bir başka önemli düşünür, Joseph Campbell (1904-1987)’in Creative Mythology(2017) isimli kitabında Eliade’nin arketipal analizlerini destekler nitelikteki bilgilerle karşılaşırız. Campbell’in aktardığına göre ay, doğum ve ölüm gizinin ilahıdır. Ay, gelgitlerin, geceleyin düşen bitkileri canlandıran çiyin ilahıdır. Yılan ise suların ilahıdır. Yılan dünyada ağaç köklerinin arasında yaşar, sık sık kaynaklara, bataklıklara, dalgaların hareketiyle kayarak suyollarına uğrar veya sarmaşık gibi tırmanır; orada ölüm meyvesi gibi asılır. Yılan, fallusu akla getirir, yutucu olarak da uterusu düşündürür.
Eliade, Images and Symbols (1991) kitabında Şahmaran’ın organları ve üzerindeki aksesuarları yorumlamakta kullanabileceğimiz bir arketipal harita sunmaktadır. Şahmaran’ın boynuzu: Tanrılık, bereket, doğurganlık, güç ve egemenlik, şamanlık; incileri: aşk, evlilik, iyileştiricilik, deliliğe yönelik ilaç, sihirsellik; bitki-çiçekleri ise ölümsüzlük, kudret, bilgi ve yenilenme anlamına gelmektedir.
Buradan kısa bir değerlendirmeye gidecek olursak şunlar söylenebilir: Şahmaran, kendisinde sembolik/arketipal birçok öğe bulundurmaktadır. Bu öğelerin çok kültürlü zenginliği ve anlamsal derinliği insanın zengin ve derin mit yapma potansiyelinin ve ihtiyacının bir yansıması olarak görülebilir. İnsan öykülerle doğanın bilinmezliğini (kaos) bilinir kılar (kosmos). Kierkegaard’ın Kaygı Kavramı(2004) kitabındaki Adem-Havva kıssası üzerinden mitolojiye dair yaptığı tespiti hatırlayalım: “Mitoloji içsel olanın dışsallaştırılmasıdır.” Yani öncelikle içselleştirilen öykü, sonra dışsallaştırılarak bilinçten uzaklaştırılır, mitselleşir ve kültürel paylaşıma katılır.
Jungiyen Bir Açımlama
Jung, Dört Arketip(2005) isimli kitabında yılanın birincil olarak evrimsel açıdan zarar verici/korkutucu bir hayvan olduğunu fakat insan zihninin yılanı insansılaştırarak (doğurganlık, bereket, koruyuculuk, vb.) hissettiği korkularıyla başa çıkmak istemiş olabileceğini söylemektedir. Bu çözümleme Şahmaran için de anlamlı bir yere tekabül edebilir. İnsanlar evlerine sızan bu tehlikeli yaratığı, korkularını azaltma amacıyla, bilinçdışında, bir şifa öyküsüne dönüştürmek istemiş olabilirler.
Şahmaran’ın temsil ettiği arketipi merak etmeye devam edersek Jungçu düşünürler Hall ve Nordby’ın A Primer of Jungian Psychology (1973) kitabındaki bilgilere başvurabiliriz: Kahraman ve şeytan arketipinin birleşiminden zorba lider; büyü ve doğum arketipinin birleşiminden döllenme büyücüsü ortaya çıkmaktadır. Şahmaran'ın, kadın ve yılandan bir araya gelmiş bir birleşik arketip olduğunu, kadının yılanın deri değiştirme, şifa verme/öldürme özelliklerine, regl, doğurma/düşük yapma üzerinden benzediğini düşünmekteyiz. Camsab’ı beslediğini ve kendisine zarar vermek isteyenlere ise zarar verdiğini hatırlarsak Şahmaran’ın hem besleme hem de zehirleme özelliğine sahip olduğu söylenebilir.
Jung, İnsan ve Sembolleri(2007)’nde yılan sembolünün genellikle aşkınlıkla bağlantılı olduğunu çünkü yılanın bir yeraltı yaratığı olarak iki alem arasında bir “ara” form olduğunu ifade eder. Aşkınlığın en bilinen sembolü, tıp biliminin simgesi olarak bugüne kadar yaşamış olan Roma tıp tanrısı Asklepios'un sağaltım simgesinde olduğu gibi, yılandır. Bu bilindiği kadarıyla başlangıçta zararsız bir ağaç yılanıdır; iyileştiren Tanrı’nın asasına sarılmış olarak gökle yerin arasında bir bağlantı oluşturmaktadır.
Jung, Analitik Psikoloji(2006) kitabında ise yılanın farklı arketiplerle bağlantısını açığa çıkarır. Yılan psikolojik hareketi görünüşte yoldan çıkararak gölgeler, ölüler ve yanlış imgeler krallığına yönlendirir ama aynı zamanda yeryüzüne, somutlaşmaya da. Yılan gölgelerin içine yönlendirse de anima işlevine de sahiptir; derinliklere yönlendirir, alt ile üst arasında bağlantı kurar.
Jungiyen açıdan Şahmaran ile ilgili şunlar söylenebilir: Şahmaran birleşik bir arketiptir (kadın-yılan). Yaşam ve ölümü temsil eder; aşkın ve arada kalmış, düşmanlığı ve bilgeliği, içe dönük (yaratıcı) libidoyu ve karanlık (yıkıcı) kadınsı gücü temsil eden anima arketipi bir motiftir.
Camsab’ın Bireyleşmesi
Şahmaran efsanesini arketipal yorumlamaya ek olarak Camsab’ın gelişimi üzerinden de okuyabiliriz. Camsab kuyuda bulduğu bir mağaraya girerek bilinçdışı bir yeniden doğuş ve dönüşüm sürecine ilk adımı atmıştır. Mağarada anima/anne arketipi olan Şahmaran’ın taliminden geçmiştir. Mağaradan çıkmasıyla dönüşüm süreci kesintiye uğramıştır. Mağaraya geri dönerek Şahmaran’ın başını yemesiyle bireyleşme sürecini tamamlanmıştır. Camsab, (bazı varyantlarda) Şahmaran’dan talim ettiği bilgileri insanlara öğreterek şifa dağıtmıştır.
Sonuç
Görüldüğü üzere Şahmaran, Eliade ve Jung’un arketip çalışmaları üzerinden okunabilecek zengin bir sembolik içeriğe sahiptir. Üstelik Camsab’ın bireyleşme hikayesi olarak da okunabilecek bu efsane hepimizin hikayesi değil midir? Kendi mağaramızdaki Şahmaran yani anima parçamız ile olgunlaşmaya ve bir süre sonra ondan ayrışarak bireyleşmeye çalışıyorsak, Camsab’ın öyküsünden pay alıyoruz demektir.
Kaynakça
Campbell, J. (2017).Yaratıcı mitoloji: Tanrının maskeleri. (K. Emiroğlu) İstanbul: Islık.
Eliade, M. (1991).Images and symbols: Studies in religious symbolism. New Jersey: Princeton University Press.
Eliade, M. (2015).Dinler tarihine giriş.(L. A. Özcan, Çev.) İstanbul: Kabalcı.
Gibb, E. J. W.(1999). Osmanlı şiir tarihi I-II.(A. Çavuşoğlu, Çev). Ankara: Akçağ.
Hall, C. S., & Nordby, V. J. (1973). A primer of Jungian psychology New York: Taplinger.
Jung, C. G. (2005).Dört arketip. (Z. A. Yılmazer, Çev.). İstanbul: Metis Yayınevi.
Jung, C. G. (2006).Analitik psikoloji</em>. (E. Gürol, Çev.) İstanbul: Payel.
Jung, C. G. (2007).İnsan ve sembolleri. (A.N. Babaoğlu, Çev.) İstanbul: Okuyan Us.
Kierkegaard, S. (2004).Kaygı kavramı</em>. (T. Armaner, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası.