2 dakika okundu
Bilgiye Tutunmak/Levent ARIÇ

Hayatın karmaşası ve heyulaları karşısında, insan davranışlarının alabildiğine anlamsızlaştığı durumlarda, ilişkilerin iğdiş olduğu, savaşların, yıkımların son sürat devam ettiği, ülkedeki siyaset kurumunun halkın ihtiyaçlarına artık cevap veremediği bir dönemde, ülkenin, dünyanın, insanların günü kurtarma adına çürüme ve yozlaşmayla yüz yüze bırakıldığı, geleceksizliğin, toplumsal duyarsızlığın sineye çekildiği süreçte bilgiye sarılmak, yani pusulanın dosdoğru kitaplığa çevrilmesi bir ihtiyaç mıdır, zorunluluğun ötesinde bir şey midir? El hak doğrudur!

 Bilgiye ulaşmak, kitaplar satın almak, okumak, okutmak böylesi, deyim yerindeyse, salkımsaçak bir zaman diliminde çok önemlidir. Bilgi dediğimiz şey, bilgi sandığımız veya "bilgimsi", bilgi adı altında piyasaya sunulmuş, para ve cehalet kokan bir şey değildir. Sosyal medyada ne okuyorsak okuyoruz ama ne okuyoruz? Bunda büyük ölçüde tüketim toplumu olmamızın bir rolü vardır. 

Tüketim toplumu metayı ürettiği kadar metayı tüketir, yaratılan değerleri de tüketir. Kapitalizm yerine neyi koyar? Elbette dolu gibi görünse de, işlevi ve düşünme becerisi elinden alınmış boş insanı koyar. Hiç mi bir şeyler okumaz insan, hiç mi bir bilgiye ulaşmaz? Okur, ulaşır tabii. Merakın celbedileceği illaki ayrıntılar olur, o da gerçeklerin tersyüz edildiği ayrıntılardır. Savaş, yoksulluk, mutsuzluk, yarınsızlık sorgulanmaz, varsa yoksa günlük telaşelere sıkıştırılmış, gereksiz ayrıntılar girdabına sokma operasyonları vardır. İnsanın aklını alır, alıklaştırır, çürütür ve böylece mevcut duyarsızlığa tüy diktirilir, sonu felakettir!

Rus yazar Çernişevski, "Nasıl Yapmalı" isimli eserinde, insanın bilgiye ihtiyacı olduğunu, daha adil ve iyi bir toplumsal düzende yaşamak için, insanın öz mutluluğu için bir şeyler yapması gerektiğini iki ciltte vurgular. İnsan, bilgi ve mücadele bu eserde en çarpıcı şekilde anlatılır. Çünkü insan yapısı ve doğası karmaşıktır. Her şeyi öğrenmek isteyen insan her şeyin de kökünü kazır. Bilgi kavramı ve edinimi, gerçeği öğrenmek ve sorgulamak isteyenin elinde; yeter ki bilginin mecrası ve kaynakları özgür olsun, objektif ve gerçekçi temellere dayansın. Çernişevski’nin "Ne Yapmalı"sı, bugünün karakterini anlamak adına hâlâ güncel, okunması gereken yapıtlardan biridir. Bilgi diyoruz peki ama hangi bilgi? Gelişen sözüm ona "bilgi toplumu" aventürlüğü ile bilgiye kolay erişimin olduğu kadar, gerçek bilgiden kaçışın da mı önü açılacak? Kaçak yapı misali gelişip serpilen adına Z kuşağı ve bu kuşağın takipçisi Alfa kuşağı denilen kuşaklar silsilesi mi bilgi sahibi olacak? Geçmişten geleceğe bir bilgi toplumunun kaotikliğine tanık oluyoruz. İçinde tek bir berraklık emaresi yok; yeni kuşakları zihni bulanık bireyler yapan, vasatlaştıran, geleceksizleştiren, serseri mayın gibi bir sağa bir sola yalpalanan kapitalizm ve onun yancısı gerici siyaset odaklarının yaptığı tek şey adına "özgür ansiklopedi" dedikleri Wikipedia’yı yasaklamaktır. Hem dünyada hem de ülkemizde bunu yapıyorlar ve arada yaptılar da! Z kuşağı çok başarılı, bilgiyi doğru kullanabiliyorlar ama aynı Z kuşağı çok başarısız, bilgiyi yanlış ve gereksiz şekillerde kullanıyorlar! 

Kuşakları sınıflandırma ve anlamlandırma işi de kapitalizmin, neticede bilgi üretiyorlar! Bilginin bu denli vasat kullanıldığı tek mecra ne yazık ki sosyal medyadır. Nasıl kullanıldığının pek bir önemi yoktur, önemli olan bilginin nerede ve hangi amaçlarla kullanıldığıdır. Ama daha da önemlisi bir amaçsızlığın özendirilmesidir. Özendirilen amaçsızlık tek bir şeyin işaretidir, o da Z kuşağına, Baby Boomer’ına bakılmaksızın "sürü psikolojisinin" pekiştirilmesi ve kalıcı hale getirilmesidir. Operasyonel bir olgu gerçeği ile yüzleşmek gerekiyor. Bu operasyonu püskürtmenin tek yolu yeni bir ekonomik ve toplumsal düzeni kurma mücadelesinden geçer; yani nesne olan insanın özneye dönüşmesiyle mümkündür. Bu gerçek her geçen gün kabak gibi ortaya çıkıyor; liberal bir bakış açısıyla bu yazıyı yazsaydım okuyucu dostlarım beni belki de bam teline dokunmadığım için yadırgardı, kim bilir...

Bilgiye tutunmalı, ne koşulda olursa olsun. Tutunurken de samimi olunmalı, neyi ve neleri öğrenmek istiyoruz, bunlar doğru tespit edilmeli. Yanlış giden işler sorgulanmalı. Yaşadığımız çağ gerçekten bilgi çağıysa neden bu haldeyiz, neden eğitim sistemi kötü, dünya yeni teknolojik varyasyonlara evrilirken neden Türkiye daha da geriden geliyor? Bunlar somut cevap bekleyen sorunlar. Daha çok okumak gerek. Doğru, aslında okurluk oranında bir yükselme söz konusu bizim ülkemizde. Mesela Türk klasikleri daha fazla okunuyor ama hep şunları duyuyorum birçok kişiden: "Sabahattin Ali’nin romanlarını biraz okudum, örneğin Kuyucaklı Yusuf romanı beni fazlasıyla sıktı ve yarım bıraktım..." Sonrasında sosyal medya hesaplarından paylaşılan bezgin ve melankolik sözler. Sözlerin altında Sabahattin Ali imzası! Sabahattin Ali, 1940 kuşağının önemli aydınlarından birisidir, kendi döneminin toplumsallığı ile bugünün toplumsallığı arasında farklar vardır. Ama anlatılan bugünü de bir şekilde yansıtır. Anlatılanlardan ve vurgulananlardan ne anladığımızla ilgilidir asıl sorun. Ne anlıyoruz? Z kuşağı bu, hemen okuduğu kitabı yarım bırakıp mantık yürütür! Amacım elbette okurları küçük görmek değil ama genelde bu minvalden bakılıyor maalesef meselelere. Bilgiye tutunalım derken deyim yerindeyse acılara tutunuyoruz. Bilgiye tutunma ihtiyacı kadük hale geliyor. Neden böyle oluyor? Bizi bu durumlara düşüren paradoksu sorgulamadığımız için böyle oluyor desek yeridir.

Acılara tutunmayalım, bilgiye sarılalım ve her zamanki yaptığımız gibi sosyal medya hesaplarımızdan güzel, anlamlı ve ümit vadeden etkileyici sözler paylaşalım. Sabahattin Ali’nin "İçimizdeki Şeytan" romanındaki tutarsız, ne istediğini kestiremeyen "aydın" tiplerinden itinayla kaçınalım. O tipler hem dünyada hem de ülkemizde fazlasıyla var ve toplumun cehalete savrulmasındaki payları tartışılmaz. Örneğini verdiğim Kuyucaklı Yusuf'ta, bilgisiz, cahil, vicdan yoksunu kişilerin, sürüngenler gibi deri değiştirdiği günümüzde nasıl bilgiyi iğdiş ettiğini, bunların yönetimindeki ülkede toplumu nerelere savurduklarını anlatır. Kısacası bir vehamet anlatılır. Bu vehamet sonuna kadar okunmalı, yarım bırakılmamalıdır.