Veysel Çolak'ın "Şiir Anıları" yazarın onayı ve isteğiyle yayımlanmaktadır.
Ne zaman Karşıyaka sahiline gitsem Metin Altıok Sokağı'ndan geçiyorum. Şu dikkatimi çekiyor: Kısacık bir sokakta ondan fazla ad tabelası konmuş. Bunu yapan Metin Altıok'u çok seviyor olmalı. Keşke, sokak da güzel olsaydı. Metin Altıok da İzmir Karşıyakalı sayılır. Çocukluğu burada geçmiş. Karşıyaka Alaybey Ortaokulundan, Karşıyaka Lisesinden mezun olmuş.
Ankara'da, İzmir'de çok anımız oldu Metin'le. Bazıları iki kişilik, bazıları dünyadan kalabalık. Bingöl, Konya anılarımız da var.
Yusuf Aydoğdu'nun "Acının Atlasında Bir Sürgün: Metin Altıok" (2021)adlı kitabına dönüp dönüp bakıyorum kaç zamandır. Yusuf Aydoğdu, her harfin arkasına da bakmış, didik didik etmiş, incelemiş Metin Altıok'un şiirlerini. Kimseye söyleyecek söz bırakmamış gibi yaşamışlıklarımız geliyor aklıma.
Metin Altıok (14. 04. 1941- 09. 07. 1993) ile yoğun bir arkadaşlığımız oldu. Aynı evlerde kaldık zaman zaman. İkinci eşi Nebahat Çetin (Altıok) de arkadaşımdı. Onun Sorular Ünlemler (1995) adlı kitabını sevmiştim."Kim için neden acı çekilir?" Ondan öğrenmiştim bu sorunun yanıtını. Sert görünüşlü bir kadındı Nebahat. Bu nedenle Ahmet Say ona Nebahat Çetinçehre derdi. Sevgi doluydu. O da şairdi.
1989'da "Ölüler Diyaloğu" adlı kitabımla Halil Kocagöz Şiir Ödülüne katılmıştım. Metin Altıok da "İpek ve Klabtan" (1987) adlı kitabıyla katılmış. Birincilik ikimiz arasında paylaştırılmıştı.
Çeklerimizi aldık, birlikte bankaya gittik. Ben paramı çektım. Metin çekmedi. Neden çekmediğini sordum. "Senin paranı harcıyacağız. Ben ödül parasının hepsiyle rakı alacağım. Bir şişenin üstüne senin adını yazacağım." dedi. Atladım ben hemen: "O şişeyi buluştuğumuzda birlikte içeceğiz değil mi?" dedim. "Hayır. O şişeyi en mutlu günümde içeceğim." dedi. Bir şey diyemedim.
Metin Konya'ya döndü. Dediğini yapmış. Ödül parasının hepsiyle rakı almış. Durmadan da içmiş. Kız kardeşi aradı. Metin kaybolmuş. Tanıyan herkese sorduk. Türkiye'yi ayağa kaldırdık. On gün sonra bir hastanede bulduk onu. Bingöl Lisesinde, Bingöl Genç Lisesinde öğretmenlik ve Konya.. Oralarda üç gün dayanamaz diye düşünmüştüm. Dayandı, emekli de oldu. O günlerde, bir bakıma bütün yaşadıklarını özetleyen Küçük Tragedyalar (1982) adlı kitabını gönderdi bana. İlk sayfasını sökmüş, aşağıdaki şiiri daktilo ile o sayfaya yazıp tekrar yerini yapıştırmış, bana göndermişti. İşte beni de burkan o şiir:
Bir güvercin teleğinin döne döne
Düştüğü bir günün ikindisiydi.
Böyle söylersem anlaşılabilecek
Sonbahar, ikinci haftası ekimin,
Günlerden salı, saat beş desem;
Günün yorgun, gizemli ikindisi
Sanırım daha da belirsizleşecek.
En iyisi bir güvercin teleğinin ve
Döne döne düştüğü bir günün
Çözüm saçlı ikindisiydi demek.
Günler unutulur, haftalar geçer
Bir olaydır anımsatan geçmişi.
Yaşanmamış bir sanrı da olabilir.
Ya da çentikli kanayan bir gerçek.
Ayrılıkları küllenmiş aşkları
Çalmayan bir çan gibi yelpazelenerek
Aklına takılmış sallanan bir ikindi
Çünkü bilinir tersine akar zaman
Geçmiş olur beklenen gelecek.
Veysel be ömrümüz, ömrümüz de bitecek.
Öyle bungunum bir bilsen
Metin Altıok'un hüznü hep yormuştu beni. Hâlâ o hüznün yorgunuyum.