Aziz Nesin’i okumak bambaşka bir tattır. Hele onu yaşamak, onunla birlikte olmak anlatılır gibi değildi. Aziz Nesin’le birlikteyken dikkatli olmak zorundaydık. Hazır cevap, esprili, yanlış ve eksiklerde düzensizliklerde bir yanardağın yanında oturduğumuzu çok iyi bilirdik. Bazen kızardı. Kızgınlığı düzenin başıboşluğuna, soyguncuya, devleti soyanlarıydı.
Aziz Nesin’le birlikteliklerimizin kökeni çoğunlukla Akşehir’di. Vakfına da gitmiştim. İzmir’de de görüşmüştüm ama Akşehir yani mizahın başkentinde onunla olmak bir onurdu, bir gururdu bizler için. Yıl 1992 Akşehir 5-10 Temmuz şenliklerinde Aziz Nesin’le birlikteyiz. Öykü ödülü almıştım. Levent Kırca yılın tiyatrocusu seçilmişti. Levent Kırca Aziz Nesin’in Toros Canavarı oyununu sahneliyordu. Aynı oyun şenliklerde de sahnelendi. Ödüllerimiz oyundan önce verildi. Levent Kırca’ya Aziz Nesin, bana ise Cengiz Bektaş verdi ödülümüzü. Levent Kırca aynı oyunu yıllar önce de sahnelemiş. Oyunu Aziz Nesin de izlemiş. Levent Kırca oyununun sonunda Aziz Nesin’e sormuş. Oyunu nasıl buldunuz. Aziz Nesin sözünü esirgememiş. Berbat, romanı mahvetmişsin, demiş. Ama yıllar sonra aynı oyunla büyük takdir toplamıştı. Bu anısını Levent Kırca ödülü aldıktan sonra anlatmıştı.
Şenlik günleri bir başkaydı. Söyleşiler, imzalar. Konserlerin izlerini belleklerimizden silemiyoruz. Aziz Nesin’in söyleşisi de vardı. Öğleye dek Akşehir de gezdik sonra Nasrettin Hoca Turizm Derneği’ne geldik. O zamanın dernek başkanı İsmet Şenoğlu. Bu şenlikleri başka bir ruh ve hava getirmişti. Aynı havayı bundan sonra yakalamak zor, hatta çok zor. Aziz Nesin’e daha önce zamanın kaymakamı konuşma yaptırmamış. Aziz Nesin bunu unutur mu? Söyleniyor, kızıyor. Nasıl olur ülkemde beni konuşturmazlar, diyor. İsmet Şenoğlu çok titiz, üzerine düşen görevi eksiksiz yapmak için yırtınıyor. Aziz Nesin’i şenlik süresince evinde ağırlıyor. Eşi Esin Hanımla koşturup duruyorlardı.
Aziz Nesin’in konuşmasına bir saat vardı. Dernek binasından Alpay Kabacalı, İsmet Şenoğlu, Tan Oral ve Aziz Nesin’le birlikte çıktık. Aziz Nesin’in çantasını İsmet Şenoğlu taşıyor. Biraz yürüdükten sonra birkaç poz fotoğraflarını çektim. İsmet Şenoğlu’na da çanta taşıttıramazdım. Çünkü en gençleri bendim. İsmet Ağabeyin yanına yanaştım çantayı alayım dedim. Elimi uzattım. O olmaz ben taşırım, dedi. Alayım, vermem derken çekiştirme sonunda çantanın sapı kopuverdi. Biz öyle sandık. Meğersem daha önce kopmuş. Aziz Nesin onu telle bağlamış. Bağlantı yerinden ayrıldı. Aziz Nesin başladı söylenmeye “Güzelim çantanın sapını kopardın . Olacak iş mi?”diyordu. İsmet Şenoğlu “Tamam hocam hallederiz.” Derken Tan Oral muzip muzip “O sağlam çantanın sapını nasıl kopardınız” diyor, bıyık altından da gülüyordu. Çelebi ruhlu dünya güzeli Alpay Kabacalı pek bir şey demiyor, “Yapılır, yapılır” diyordu ama Aziz Nesin’i susturmak olası mı?
Konuşmanın yapılacağı Halk Kütüphanesi'ne geldik. Salon tıklım tıklımdı. Konuşma başladı. Zehir zemberek bir konuşma yaptı yüz akımız Aziz Nesin. Bir ara gözüm İsmet Şenoğlu’na takıldı. Çantayı eline almış pense ve telle çantanın sapını onarıyordu. Arada sırada gözlüklerinin üstünden Aziz Nesin’e bakıyordu.
Konuşma ilgi yüzünden uzadı da. Konuşma bittikten sonra yine aynı kadro derneğe dönüyoruz. Aziz Nesin’in keyfi yerindeydi. Uzun zamandır bu denli uzun konuşmamıştı. “Sapını koparmayacaksan al taşı” diye çantayı bana uzattı. Buna gülüştük. Çantasını büyük bir istek ve zevkle derneğe dek taşıdım. Derneğin önüne gelince diş fırçası, diş macunu alması gerektiğini söyledi Aziz Nesin. Hocam gidelim birlikte, dedim. Büyük emanet çantayı İsmet Şenoğlu’na teslim ettim. Sakın ha, sapını koparma dedim. Azizi Nesin, muzip bir çocuk gibi, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
Yakın bir markete gidiyorduk. Akşehir suyunun saçlarında kepek oluşturduğunu anlatıyordu. Kepek şampuanı kullanın, dedim. Sabundan başka bir şey kullanmıyormuş. Sabunun da aynı işi gördüğünü anlatıyordu bana. Yol üstünde bir markete girdik. Bir diş macunu, bir diş fırçası aldı. Nasrettin Hoca Turizm Derneğine döndük. Orada macunu açtı. Başladı söylenmeye. Macunun içinden bir fırça çıkmıştı. Ne denli üç kağıtçı bir toplumuz, satan kişi bana niye söylemedi macunun içinde diş fırçası olduğunu, diye bağırıyordu. Ben ne yapacağım iki fırçayı, deyince boş bulunup gelecek yıl kullanırsınız, deyince bu kez Aziz Nesin’in fırçaları bana yöneldi. Ne biçim konuşuyorsun, dosttan yana mısın, düşmandan yana mı? Benim o kadar yaşayacağım belli mi, seneye kullanırmışım. İnsanlar dürüst olsun, benim isteğim bu, dedi. O fırçaları kullandı mı kullanmadı mı, bilmiyorum. 1993 Sivas Madımak kıyımı ve arkasından…
Aziz Nesin’e cimriymiş, pintiymiş diyorlardı. O sadece tutumluydu. Vakfında onlarca öğrenciyi daha iyi koşullarda okutabilmenin, beslenmelerini sağlayıp, barındırabilmenin savaşını veriyordu.
Aziz Nesin’in bu örnek davranışını kaç sanatçı yapıyor. Hep bunu merak ediyorum… Bencilliğin, hırsın alıp başını gittiği günümüzde Aziz Nesin büyüklüğüne büyüklük katıyor. İyi ki bu ülkenin Aziz Nesin’i oldu…