Neden kitap okuyoruz sorusu ile bu kitabı neden okuyoruz sorusu arasındaki en güçlü bağlantı, o kitabı okuduktan sonra kurulur. Bir kitabı, sırf okumuş olmak için almak veya bir şekilde zaten alınmış olduğu için o kitabı okumak arasında fark vardır çünkü bu durum bize farklı kazanımlar vaat eder. Okuduklarımızdan ne beklediğimiz kadar, onlarla ne yapmak istediğimiz daha doğrusu ne yaptığımız önemlidir. Okuruz, anlarız ve biliriz. Sonrasında o bilgiyi ister tutarız, ister kullanır, istersek de atarız. Seçim genellikle bize aittir. Ya da bazen, başkalarının seçimleri girer devreye. Ancak bütün seçimler bize ait olmasa da, kitaplar okunmak için yazılır gerçeğini yaratan ve yaşatan olmak fikri bizim için cezbedici bir etken olabilir. En azından benim için ara sıra böyle olabiliyor. Peki ya sizin için?
Bu günlerde “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu” okuyorum. Calvino'nun Calvino'yu okuduğu, yazarlık dehasını konuşturduğu, ilk kez 1979 yılında yayınlanan, okurluk ve yazarlık üzerine bir başyapıt. Bu kitabı okumak benim seçimim değildi. Dahil olduğum özel bir çalışma grubunda, yapmaya karar verdiğimiz ortak bir egzersizin konusuydu kendisi. Yapacağımız çalışmayla ilgili olarak danışmanımızın seçtiği ve neden bu seçimi yaptığını bize izah ederken de “asla okumayacağınız türden bir kitap seçmeye çalıştım” demesiyle merak uyandıran bir kitaptı. Okumaya başlamadan önce elbette. Sonrasında başka başka farkındalıklarıma da hizmet ettiğini söyleyebilirim, şimdiden bile. Hem okumadan önce hem okurken ufkumu açtı, kim bilir okuduktan sonra nasıl hissediyor olacağım. Bana bu kitabı okutan kişiyle bir konuda hem fikiriz; o seçmeseydi, bu kitabı asla okumayacağım konusunda…
Evden pek çıkmadığım bir dönemimdi ve online satışı olmayan bu eski kitabı temin ederken bir arkadaşımdan yardım aldım. Sahaf gezmeyi seven bu arkadaşım sayesinde, eski bir basımını buldum ve okumaya başladım. Henüz kitabın ilk sayfasını çevirmiştim ki daha önceleri pek yapmadığım bir şey daha yapmaya karar verdim. Ön söz okumak... Genellikle okumam ön sözleri. Hatta kitap alırken çoğu insanın yaptığının aksine, arkasındaki açıklamaları da okumam. Önyargısız okumayı isterim. Başkalarının fikirlerini daha sonrasında, kitabı bitirdiğimde merak ederim ve o zaman mutlaka bakarım; kim ne demiş, ne düşünmüş bilmek isterim. Bunu, okuma sonrasında yapmak hoşuma gider. Peki kitapları nasıl seçiyorsun o zaman dediğinizi duyar gibiyim. Yanlış anlaşılmasın lütfen, başkalarının önerilerini dikkate alırım ancak yorumlarını baştan dinlemek istemem. Kendim seçiyorsam türüne göre karar veririm genelde. Veya yazarın adı, kitabın adı seçtirebilir bana. Kapak tasarımı, bir kitabı elime aldıran en önemli faktördür mesela benim için. Rengini beğenip aldığım kitaplar bile var. Okurken içerikten olmasa bile dış görünüşünden etkilenir ruhum diye düşünürüm belki de, bilemiyorum bunu neden yaptığımı. En azından kitaplıktaki renk uyumuna katkı sağlar diye bile yapmış olabilirim. Kitabı nesnel olarak sevmenin yanı sıra öznel olarak da çok sevdiğimden kaynaklanabilir. Neyse, konuya dönecek olursam; ne iyi yapmışım da ön sözü okumuşum diyemem sanıyordum, ta ki şu satırları okuyuncaya kadar… Tam da beni tarif etmiş doğrusu dediğim türden bir karşılama. Bir kitapçıya girdiğimdeki halimi okudum resmen o satırlarda. Ve mükemmel bir listeye sahibim artık. Kitaplarımı, bu kategorilerde düzenlemeyi düşünüyorum ayrıca. İşte o satırlar.
“Daha kitapçının vitrininde aradığın yapıtın adı ilişti gözüne. Tezgâhların üstünden sana kaşlarını çatarak bakan ve raflardan seni korkutmaya çalışan “Okumadığın Kitaplar” kalabalığını yararak dükkânda ilerledin. Ama sen, çekinmen gerekmediğini biliyorsun.” diyerek başlayan ve aklımı başımdan alan bir liste çıkmıştı karşıma okuduğum o satırlarda. Bu listeyi not etmeliyim dedim içimden ve başladım başlıklar halinde sıralamaya…
“… şeklinde saflara ayırıp sıçramalar yapabilir ve üzerinde kurdukları baskı karşısında yeni olan ve yeni olmayan arzularınla gereksinmelerini (yeni olmayanda aradığın yeniliği ve yenide aradığın yeni olmayışı) gerekçe olarak gösterebilirsin. Bütün bunların sonucu olarak bakışlarınla kitapçıda sergilenmekte olan ciltlerin adlarını hızla taradıktan sonra adımlarını matbaadan yeni çıkmış olan ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’ kitap kümesine çevirdin.” diyordu ve devam eden satırları okudukça, düşüncelerim de dile gelmeye başlıyordu. Evet aynen böyle oluyordu. Bir kitapçıya gittiğimde bütün bunlara benzer durumlar yaşadıktan sonra adımlarımı asıl almak istediğim kitaba doğru yöneltiyordum. Bu kitap bu sefer İtalo Calvino‘nun “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu” kitabı olmasa da genelde buna bezer şeyler yaşıyordum işte. Kitapları alıp eve geliyor ve heyecanla okumaya başlıyordum. Eve gelen yeni bir kitabın, matbaada henüz basılmış bir kitaptan ne farkı vardı ki? Sahaftan alınmış eski bir kitap olsa dahi -ki bu sefer ben öyle yapmıştım- kâğıdın kokusunda ve dokusunda aynı beklentinin işaretlerine rastlamıştım. Henüz okumaya devam ediyorum, bitirmedim. Düşünün artık, size anlatmak için bitirmeyi bekleyemediğim bir kitaptan bahsediyorum. Ancak şu kadarını söylemek isterim; Bu kitap hem okurları hem de yazarları ilgilendiriyor. Bu yüzden bu satırları okuyan her okur yazarı da ilgilendirebilir diye düşünüyorum ve bu arada siz de okursunuz ve belki bir gün bir yerlerde üzerine konuşma fırsatımız olur diyorum. Ne dersiniz?
Esenlikler diliyorum. Sevgiyle kalın,