Yaşayışı, kaleme alışı bir karşı koyuş olan Vüsat Bener’in son öykü kitabı Kapan’da ölüm gerçekliğinden kaçışı yaşam eliyle gerçekleştirdiğini görüyoruz. Yaşamayı tercih edilen değil, ölümü tercih edilmeyen olarak gösteriyor bize. Seçki Palto adlı öyküyle başlıyor. Edebiyatın cilvesindendir ki öykü şu girizgâh ile başlıyor.
“Gogol’ün ünlü öyküsüyle ilgisi yok, deve tüylü, kolunu Nihal’in okşadığı paltomun çalınması öyküsünün.”
Üslup olarak, edebiyat geleneğini kıran, bağlayıcı cümleleri, Farsçaya yakın açıklayıcı cümleleri ortadan kaldıran bir anlatım tercih edilmiş. Bunu ben Anadolu Türkçesine benzeterek mübalağa ediyorum: Çünkü birbirinin habercisi olan, eylemlerin nedenini açıklayan, cümleleri birbirine bağlayan bir anlatım değil de doğrudan eylemi aktaran sözdizimlerinden oluşuyor öykü.
Zaman olarak, yalnızca yazarın zamanına bağlı öyküler.
“İnşallah kurtulur Musa. Kurtuldu Musa.”
Alıntı, zamanın ne kadar yazara, aktarana bağlı olduğunu temellendirmiş olmanın yanı sıra sade, dolaysız anlatımın da destekleyicisi olarak bize iyi bir bakış sunuyor.
Öykülerde yer yer bir ölüm imgesi olarak uykunun acıları sağaltması dile getiriliyor. Uyku bir erdem. Uyumak, bizi acılardan alı koyan bir afyon. Uyanmak ise katlanmaktır.
Diyalogsuz monologlarla ilerliyor öyküler. Hikâyeyi, monologmuş gibi görünen ama esasen karşılıklı konuşmalardan oluşan diyalogları okuyucuya sezdirerek ilerletiyor.
Ortak izlekler, kahramanın çatışmasında buluyor seçki boyunca. Bütün bağımlılıklar, yalnızlıklar, delirmeler, yasaklar ona kendi sonunu getiriyor. Bu bağlamda seçkiyi bir bütün olarak görmekte fayda olacağını düşünüyorum. Öyküler usulca ilerleyerek seçkinin kahramanını, anlatıcısını bize birikimli olarak sunuyor. Okurun dikkatine takılacaktır: Ortak yok oluşlar, yaşamın doğal kısıtlanması kahramanı, anlatıcıyı yok ederek, hareket alanını ortadan kaldırana kadar, önce usuldan başlayıp şiddetli bir sancıya dönüşene değin ilerlemektedir. Bu da okurun gözünde, kahramanların ve izleklerin ortak olduğuna dair bir kanıt niteliğindedir.
Öyküler ilerledikçe bahsettiğim bu şiddet de artmakta, kahramanın sancıları, çatışmaları, travmaları ortaya daha belirgin bir şekilde çıkmaktadır.
Öyküdeki ortak izlekler ve günlük tadına bürünen bazı bölümler bu seçkinin bir güncenin bazı bölümlerinden alıntılanarak oluşturduğu görüşüne de olanak sağlamaktadır. Bununla şunu kastediyorum: Günlük tekniğini yazar öykülerin arka planına işleyerek bütünselliği yaratmış, bununla beraber izlekleri de güçlendirmiştir.
Öyküleri oluşturan temel izlekler, kahramanın sanrıları ve travmalarıdır. Bu sanrılar travmalarla birleşerek en belirgin şekilde Yorumsuz’da çıkıyor karşımıza. Kahramanın kendini yazar gözüyle anlattığı tek öykü olan Tiryaki’de de bu travmalar aktarılıyor.
Seçki ilerledikçe yaşam-ölüm çatışması şiddetleniyor, kahraman bu şiddet arttıkça da akış-tedbir çatışmasına hapsoluyor. Ve bu esnada zihninde hep ölümler, yaşamlar yer tutuyor.
Bağımlılar Koğuşu’yla da çatışmanın şiddeti doruk noktasına ulaşıyor. Burada ise kahraman, seçki boyunca sezdirdiği ruh halini, travmalarını doğrudan öyküyle okura aktarıyor.
Vüsat Bener, 50 kuşağından olmasına rağmen 2000’li yıllar görmüş ve bu yeni çağa da ortak olmuştur. Bunu kahramanın sık doktora gitmesi, olur olmaz şeylerden tedavi görmesi, ruhsal tedaviler görmesi de destekler.
Bener’in dilinin taklit edilmesi güç bir tarafı vardır. Doğrudan anlatmayı tercih eder ama onun anlatısında zamanı kıracak şekilde de olsa bir tasarı gelişmiştir. Bu seçki de bunu kolaylıkla görebiliyoruz. Eylemler ortaya çıkar, o kadar. Bu üslup, tasarı, teknik yabancı aktarım unsurlarına karşı bir duruştur aynı zamanda. Aktarımda Eski Türkçedekine benzer şekilde sözdizimi geliştirmiştir. Bu yalnızca sözdizimde karşımıza çıkmaktadır. Bu da onun üslubunun temelidir.
Bener, bu eseriyle üslubunun zirvesine ulaşmış ve ustalığını gelecek kuşağa kanıtlamıştır.