*paragraflar Can Yücel’in şiirde sözdizimsel ezberbozanına gönderme adına küçük harflerle başlatılmıştır.
yıl iki bin. Sivas katliamı üzerinden yedi yıl geçmiş, Can Yücel'in ölümünün ardından bir yıl... Serinyol Pir Sultan Abdal Dayanışma Derneği'inde bir hazırlık yapılıyordu. Genç bir arkadaşın önerisi üzerine dernek yönetimi Can Yücel'i Anma etkinliği tertipleme kararı almış, günler öncesinden duyurusu yapılmıştı. Hava çok sıcak. Güneş alabildiğine yakıcı. Adına neden Serinyol denmiş pek bilmiyorum, ancak serin olmadığı kesin. Tek duyduğum altmışlı yıllarda Adnan Menderes'in Antakya ziyareti esnasında Serinyol'a uğradığı ve dönemin ağası tarafından davullu zurnalı karşılandığı bir zamanda Bedirge isminin Serinyol ismiyle değiştirildiğidir (bana sorarsanız Bedirge ismi daha çok yakışıyor). O zamanlarda serin miydi Bedirge? Bilmiyorum! Ama adı Serinyol oldu.
yıl iki bin. Evet, Can abinin ölümünün ardından tam bir yıl geçmiş. Anma için el ilanlarını fotokopi yoluyla çoğaltarak çağrımızı yaptık. Bedirge esnafından rica ederek uygun gördüğümüz cam vitrinlere duyurumuzu astık. Can Yücel ne anlam ifade ediyordu esnaf için bilmiyorduk. Adını ilk defa duyan da olmuştur belki o zamanlar. Bir kısım arkadaşı, evine ziyaret gerçekleştirerek etkinliğe davet ettik. Tabi o zamanlar sosyal medya denen menet yoktu. Bu yüzden el ele, göz göze, yürek yüreğe dokunmak şarttı. Herkesin sosyalleşebileceği mekânlar, kahvehaneler veya ev muhabbetleriydi. Beğenmek, kopyalamak, kesmek de neydi? Basbayağı paylaşıyorduk her şeyimizi o vakitler. Kopya hiç yoktu, kesme işi ise sadece argo bir şeydi. Zaman dediğimiz şey o kadar hızlı bir şey değildi. Paylaştığımız şey öyle yüzlerce kişi tarafından beğenilen bir şey de değildi. Üç beş kişi yeterdi.
"Bir Siyasinin Şiirleri"ni el yordam bilerek karanlığa ışık tutmak üzere hazırlıklarımızı yaptık. Takvim yaprağı on iki ağustosu gösteriyordu. Hava çok sıcaktı. Güneş yakıyordu. Bir cumartesi günüydü. Vitrinlere ilanlar asılmış, duyurular yapılmıştı. Can Yücel'i şiirlerle, türkülerle anmak için geldik bir araya. Kırmızı karanfiller, mumlar hazırdı. Şiirler koltuklarda oturmuş şiir sever Can-ı bekliyordu. Can oradaydı, bir karanfil gibi kızıl kızıl bakıyordu bize gülümseyerek. Canlar yoktu. Oturdu başköşeye, Can-ı gönülden dinledi bizi. Boyası dökülmüş duvara çiviyle asılı siyah beyaz bir fotoğraftan bakıyordu bize Che. Yan yanaydılar, ne güzel de yakışıyorlar.
Hava çok sıcaktı, ağustosun on ikisi...
Böylesi sıcak bir günde ölünür mü be Can?
Böylesi sıcak bir günde ölünür mü be Can?
Can aşkına söyle, ölünür mü?