1 dakika okundu
Muzaffer İzgü İçin/ Savaş ÜNLÜ

İzmir Fuarı çocukluğumuzun masalsı yeriydi. Tarihi değişmezdi. 20 Ağustos'ta açılır, 20 Eylül'de kapanırdı. Daha sonraları zamanı kısaltıldı, tarihi de değiştirildi. Yılda bir ay masal dünyasında yaşardık. Yaz tatilini onun için dört gözle beklerdik. Fuar açılacak, gidilecek, havuzun fıskiyeleri izlenecekti. Lunaparkta dönme dolap, çarpışan arabalara binilecekti. Fuarın içinde mini trenle tur atılacaktı. Hayvanat bahçesinde fillere, aslanlara, maymunlara büyüyen gözlerle bakılacaktı.


Anne babaların ellerinde çantalar, içinde yiyecekler vardı kuşkusuz. Akşam yağarken Fuarın üstüne o yiyecekler çimenlerin üstüne oturulup keyifle yenilecekti. Yemekten sonra tek bir atık bırakılmayacaktı. Üzerine oturulacak yaygılar evden giderdi. Tabaklar kesinlikle porselen olurdu. Ellerimizi sildiğimiz sabunlu bezler bile düşünülürdü. Bardaklarımızı evden götürürdük. Henüz kağıt kullanımı bu denli abartılmamıştı. Su bile testilerde götürüldü. Pet şişeler, naylon torbalar bilinmiyordu, vardı de belki de bizler bilmiyorduk...

Gel zaman git zaman o fuarda çalıştık. Gazinolarda gazoz, minder sattık. Amacımız sanatçıları yakından görmek, onlarla konuşmaktı. Assolistlerden sonra sahnelere çıktık, sahneyi süpürmek için. Onlar da en güzel anılarımızın içindedir.

Sanat dünyasına merhaba dediğimiz günden beri fuarda imza, söyleşilere katılmaya da başlamıştık. Hoşumuza giderdi elbette. Fuar yöneticileri nedense yazara, şaire, düşün insanlarına düzenli bir yer bulamamıştı. Her yıl yerler değişse de bizler değişmedik. Bir bakarız bu yıl Uzun Havuz çevresinde olur sanat etkinlikleri. Bir bakarsınız Lozan kapısı yanında... Olsun da nerede olursa olsun... Ben de aslında hayvanat bahçesinde olmalı, diyordum. Espriye gülenler çoktu. Okur kitlesi yanında bir de bakar kitlesi oluşmuştu. 12 Eylül meyvelerini vermeye başlamıştı. Onlar da kafesteki maymuna bakar gibi bakacaklardı bizlere. Bakıp gideceklerdi. Onu yapıyordu bazıları...

1990'lı yıllardı, yazarları bu kez Uzun Havuzun ağırlıyorlardı. Söyleşiler havuzun ortasından uzanan beton köprümsü yerlerde yapılıyordu. İnsanlar havuzun çevresinde konuşulanları dinlemeye çalışıyorlardı. Yayınevleri için küçük kulübemsi yerler kuruluyordu. Satış oradan oluyordu. Programa baktım mizah üzerine bir söyleşşimiz vardı. Katılımcılar Savaş Ünlü, Mukadder Özakman, Muzaffer İzgü...

O yıllarda daha çok mu ilgi oluyordu ne? Havuzun çevresi epey kalabalıktı. Muzaffer İzgü'ün adı yetiyordu. Benim de az sayılmayacak öğrencikerim gelmişti. Mukadder Özakman ise eski Akbaba dergisinden bilinen biriydi.

Konuştuk herkes dili döndüğünce espriler yaptı, alkışlar alındı. Sorulara geçildi, ne çok istekli vardı soru sormak için. Bize ayrılan süre 2 saate yakındı. Ama soruların sonu gelecek gibi değildi. Elbette soruların çoğu üstatlaraydı. Özellikle Muzaffer İzgü'ye çok soru soruluyordu. O da yaşam deneyimlerini anılarıyla birleştirip çok güzel karşılıklar veriyordu. Bir edebİyat söyleşisi için büyük kalabalıktı.

Çoğu sanatçıların yani şarkıcı, türkücülerin de söyeşisi orada yapılıyordu. İşin içine arabesk girince farklı olaylar çıkıyordu ortaya. Onlar için çoğu kişi havuza atlıyordu. Bunlar basına haber yapılıyordu. Havuza atlıyor, gidip sanatçının boynuna sarılıyor, ona sevgisini gösteriyordu. Yazarın, şairin katıldığı hiçbir söyleşide bunlar olmuyordu. Daha estetik, daha sanatsal sevgi gösteriliyordu.

İzleyiciler, okuyucular İzgü'ye ulaşmak istiyordu ama kalabalk buna engeldi. O yıllarda ses getiren öykü kitapları severek okunuyordu. Benim de minik, yüreği büyük öğrencilerim el sallamakla yetiniyorlardı. Kalabalığı yarmak zordu. Mukadder Özakman'ın eski Akbaba gurubu, -sanırım o zamanlar Yeni Asır gazetesinde yazıyordu- ona sevgilerini gösteriyorlardı.

Aklıma bir muziplik geldi. Mikrofonu aldım. Burada edebiyatımızın onuru kişi var. biriniz onun için havuzaatlamadı. Bir türkücü kadar değeri yok mu? Bu sözümün üzerine üç dört kişi ayakkabılarıyla havuza atlayıp Muzaffer İzgü'nün elini öptüler.

Gerçek sanat içinde havuza atlanabileceğini göstermiştik herkese... Muzaffer Abi, söyleşi sonunda, Savaş ya,o çocuklara niye kitap armağan etmedim, diye bana soruyordu. Çok kalabalıktı o yüzdendir Muzaffer Abi, demiştim...