Türk edebiyatının Nobel Edebiyat Ödüllü yazarı Orhan Pamuk postmodern edebiyatımızın öncü isimlerindendir. Edebiyatımızın çağdaş isimlerinden olan yazarımızı Kırmızı Saçlı Kadın eserinde Doğu ve Batı anlatılarını ele alarak Batı edebiyatının Oidupus’undan ve İran edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Firdevsi’nin Şehnamesinden etkilenerek yazmıştır. Doğu ve Batıyı harmanlayarak eseri günümüz çağdaş postmodernist bakış açısıyla okuyuculara sunmuştur. Romanı üç kısımda ele alabiliriz.
Cem’in aile yaşantısında babası tarafından terk edilmesi ve annesiyle yaşaması bu eksikliği bütün hayatı boyunca hissetmesi, babasızlık özlemi çekmesi yazar olma hayallerini gerçekleştirmek için hayatını idame ettirmek zorunda olması hayatın ona altın tepside sunulmaması ve kitabevinde çalışırken yazarlık için onu besleyen kitapları okumasına vurgu yapılmaktadır. Kitabevinde çalışmayı çok seven Cem, bir de ek olarak kuyuculuk işine başlar ve buradaki ustasını babası yerine koyar. Babası ile ustasını karşılaştırır. Birbirlerine masallar anlatırlar.
Cem’in ustasına anlattıklarından Oidupus miti dikkat çeken bir unsurdur. Çünkü Oidipus karmaşası Freud’un kurucusu olduğu psikanalitik yaklaşım kuramına göre çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Yani babayı öldürme duygusu Cem’de baskındır. Bu da terk edilme duygusundan kaynaklanmaktadır. Cem’in ustası, Ali ve Cem Hayri Bey’in fabrika kurmak için istediği kuyuyu kazmaya başlarlar ancak bu iş uzun sürecektir. Cem’in Kırmızı Saçlı Kadın ile karşılaşması da bu zamanda olur. Romana da ismini veren Kırmızı Saçlı Kadın ile karşılaşmaları su sözlerle ifade edilir. ‘… sanki ikimizde bir hatırayı arar hatta sorgular gibi bakmıştık birbirimize’ Suyun bulunmadığı zamanlarda Cem, tiyatro ekibi ayrılmadan Kırmızı Saçlı Kadın’a aşkını ilan etmek istemektedir. Bu düşüncelerle günlerini geçiren Cem bir gün ustasının kafasına ağır bir kova düşürür ve o telaşla İstanbul’a giden ilk trenle oradan uzaklaşır. Yani aynı Oidupus karmaşasında olduğu gibi babası yerine koyduğu ustasını ölüme terk eder.
Romanın ikinci kısmında Cem’in üniversite sınavını kazanması Ayşe ile tanışıp evlenmesi ve vicdan azabı yer almaktadır. Baba oğul çatışması devam etmektedir. Cem Oidupus kehanetinden korkmaktadır ve Ayşe ile evliliğinde çocuğunun olmamasını zürriyetsizliği buna bağlamaktadır. Karısıyla bir çocuk gibi şirketini büyütür. İlerleyen zamanlarda şirketlerini tanıtmak için verdikleri reklam filmiyle Cem sektörde tanınan bir isim olur. Reklamda görenler Cem’i tanır ve bunlardan biri de Sırrı Siyahoğludur. Ustasını kendisinin öldürmediğini ve babasının gençlik aşkının Kırmızı Saçlı Kadın olduğunu öğrenir. Cem’e bir babalık davası açılır ve Cem bir oğlu olduğunu DNA testiyle öğrenir. Şirket sayesinde bir zamanlar yapımında çalıştığı kuyuya gider ve Cem orada yıllar sonra Kırmızı Saçlı Kadın’ı görür. Yıllar sonra haberi olduğu oğlu da oradadır ve tartışmaya başlarlar. Oğlu tarafından gözünden vurularak kuyuya düşen Cem hayatını kaybeder.
Üçüncü kısımda ise Kırmızı Saçlı Kadın anlatıcı durumundadır ve oğlunu nasıl tek başına büyüttüğünden onu babasızlığın nasıl asileştirdiğinden amacının maddiyat değil babasının kim olduğunu bilmesi olduğundan bahsedilir. Kırmızı Saçlı Kadın kendisini babasının yerine koyup onun gibi yazar olmak isteyen Enver(Cem’in oğlu) ‘den bütün olan biteni kitaplaştırmasını ister.
Sonuç olarak Cem, kaybettiği oğul ve baba kimliğini eksiklik olarak yaşamı boyunca hissetmiş ve yeni arayışlara girmiştir. Şirket kurması şirketini çocuğu gibi büyütmesi ve evliliği gibi Orhan Pamuk’un kaleme aldığı bu eserinde göze çarpan en önemli unsurlardan biri katmanlı yani iç içe girmiş bir anlatı sergilemesidir. Eserde geçen kahramanlarla Doğu ve Batı efsanevi kahramanları özellikle okurlara sunulmuştur. Eserlerin daha önce yazılmış eserlerden etkilenmemesi mümkün değildir. Çünkü edebiyat birikimli olarak harmanlanarak ilerler ve başka anlatıcılarda yeniden hayat bulur. Modern edebiyatımıza mitolojik unsurlar olarak kaynaklık eder.