Doğada ağaçlar bitkiler, güneşin yaşama çağıran ışınlarının olumlu etkisiyle en güzel yerlerini, en süslü renklerle böceğe, polene şuh bir biçimde açarak onları sevişmeye çağırır.
Hatta anımsayın, hepimizin bu baharlarda nasılda damarlarına su yürür. Aşık olmak, sevmek sevilmek duygusu ağır basar. Bakmayın siz “Haziran’da ölmeye yatmak” tan bahseden o karamsar şaire.
Zaman cangılında aynı süre için her zaman uzunluk kısalık algısı, yaptığımız işin özüne, kalitesine genizde bıraktığı tada göre nasılda değişir. Çok sevdiğiniz biriyle yaşadığınız aşk saatleri ne kadar kısa, sevmediğinizle ise göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısacık sohbet süresinin yüzyıllar gelmesi gibi.
Sevişmek tüm canlılarda bir doğal dürtü. Zamanı gelince onları sevgi arenasına yönlendiriyor. Kedilerin meşhur ayını, keçi, koç, boğaların kızışma zamanlarını bilmeyenimiz yoktur.
Sevişme öncesine; ya güzel bir müzik, ya loş ışıklı bir ortamda leziz bir yemek, aşk dolu sözler, fısıldayan dudaklar, insanlık var oldukça eşlik edecek. O zirve anlarını şölene hazırlayacak.
Zaman hayattır. Zamanı tartan hissettiren ise saatler.
Zaman; tüm yaşamları içine almakla ve onları yoklarmışçasına soğurmakla görevli sanki. Yarın oluyor ; gerideki her şey dibi görünmeyen gayya kuyusunda. Midas’ın eşek kulakları gibi gür seslerle gerçekleri yeryüzüne fışkırtan bir doğrucu parametrenin yanında, gerçek dışı olayları da her türlü cicili bicili kumaşlarla kaplayıp, kendi geleceğini belirleyecek yürekli insanlara yanlış önderlikler yapmakta.
Yerdeki kar kümelerinde eriyen taze kar parçacıkları, kızgın kuma düşen dolgun yağmur damlacıklarının soğurulması gibi zaman da yaşamı soğurmakta, değerli ya da zaman zaman değersiz kılmakta.
Gençliğin baharında kokusundan, bakışından, eteğinin rüzgârda ansızın yukarı fırlamasından yürekler ilk ateşi alırdı.
Şimdilerde sanki film yönetmeninin stop komutuyla aniden durması gibi kıpırtısızlaşıyor. Neydi o güzelim, olmasa da bir bahane yaratıp oluşturduğumuz, yaşadığımız sevişme vakitleri.
Sözün bittiği yerde, hayat zamanın dalgalarına kapılır. Gelmek ve gitmek gibi iki basit fiilin arasında sıkışmış ömrünü tamamlayan zaman.
Şiirlerle imza atmak; zamana, yaşanmışlıklara … Ölen her şeyimizi, duygularımızı zaman mezarına en canlı haliyle gömmek. Gelecek zaman, hep bir belirsiz, hep bir güvensizdir. Keşke sadece bir tensel olarak kalsaydı hayatımızda.
Zamane çocukları bugüne ait bir kavram mı yoksa arkeologlar biraz kazsa yüzyıllar öncesinde de kullanılmış mıdır?Zamanın ruhu, her dönem entellektüellerince sıkça kullanılmasına rağmen doğru yerde doğru zaman da kullanıldığından şüpheliyimdir her zaman.
Zamansızlık, nedense her zaman zamanı bol keseden kullananların, harcayanların hastalığıdır. Planlı zamanlar en verimli kullanılan zamanlar olmuştur yaşamda. Zamanla yaslar tüketilir, zamanla acılar maziye gömülür.
Zamanı doğrusal terimlerle tanımlayabiliriz belki ama geometrik biçimlerle asla.
Üç zaman değil beş zaman değil …….bir ömürdür başından sonuna….
Zamanda yolculuk, içerimizi başkalarına cömertçe açmak, her babayiğidin harcı değildir.
Şöyle bir bakın geçmişinize, ne kadar zamanı para ödemeden yemişsiniz? Hadi faturayı önünüze koyuyorum, para değil birkaç sözcük talep ediyorum yaşam ve zamanla ilgili…
Bir yıl gibi bir zamanı geride bırakırken hakkında ne diyebilirimi yazdım.
Hoşçakalın.