Suat Derviş Öykülerinde Kadınlar ve “Merhamet” Kavramı Sorgulaması/Nalan ÇELİK
Suat Derviş Öykülerinde Kadınlar ve “Merhamet” Kavramı Sorgulaması/Nalan ÇELİK
2 dakika okundu
Hezeyan başlıklı şiiri, 1918’de, 15 yaşındayken Alemdar gazetesinde yayımlanır. İlk romanı Kara Kitap yayımlandığında 18 yaşındadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, öğrenciyken gazetecilik mesleğine başlar. Köşe yazarlığı, editörlük, muhabirlik yapar. Bu yıl 100. yılı olan Lozan Konferansı’nı izleyip aktarmakla görevli gazeteciler arasında yer alarak, Avrupa’ya giden ilk kadın gazeteci unvanını alır. İlk basın sendikasının kurucularından, ilk başkanı. İkdam gazetesinde ilk kadın sayfasını hazırlar. Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucusu. Kadın Hakları, demokrasi alanında mücadele vermiş bir aktivist. Yaptığı sokak röportajlarının öykü ve romanlarını geliştirdiğini belirten, çeviriler de yapan Derviş, çok üretken, idealleri adına yaşamış özgürlük tutkunu bir kadın.
Daktilo Nebahat kitabında ‘merhamet’ kavramını sorgular. İlkbaharın; coşku, umut yenilenme, harekete geçme, aşık olma duygulanımlarını devindirici gücünü katarak yarattığı öykü kahramanları erik çiçeklerinin konfeti yağmuru gibi yavaşça üstümüze yağarken, merhamet-merhametsizlik çelişkisinde okuru da kapıldığı rüzgara eşlik etmesi için davet eder.
BEKLETİLEN MERHAMET
Merhamet kavramının sözlük açıklaması; ‘bir kimsenin veya başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma duygusu. Derviş’in Kırk Sene Sonra başlıklı öyküsünde merhamet kavramına bakışı: “Fakat o ölüyor. Ona acıyınız. / Ona acımak mı? Niçin? O bana acımış mıydı? ” Sözlük açıklamasında yer almayan bir durum vardır bu konuşmada. Acınacak hale getirilen insanın onu bu hale getiren insana acımasının beklenmesi. Kırk yıl önce yaşatılan: “Köy mezarlıklarında kış geceleri dolaşan çakallar yeni gömülmüş ölülerin ciğerlerine saldırırken bundan daha vahşi, bundan daha merhametsiz olamazlardı.” Merhameti dilinden düşürmeyen insanlığın, merhamet duygusundan habersiz hayvandan daha vahşi olabileceği sezdirilir. Yanında kimsenin durmaya katlanamadığı can çekişen karakterle ölüme yatmanın içeriği sorgulanır. “Kırk seneden beri bütün insanlar benden kaçıyorlar. O kadar güzel o kadar beğenilmiş bir kadınken. Kırk seneden beri burada, bu odada, bu mezbelenin içinde ”Bağışlanmak için ölümü beklemek mi gerekir? Yaşama umudu varken yaptıklarımız daha mı az acı verir? Ölümden sonrası bilinmeyen yaşam için mi merhamet dileriz? Musalla taşındaki ‘mevtayı nasıl bilirdiniz!’ merhamete davet sorusu insanın insanı, Allah için aklaması mıdır? Merhamet etmeyenin merhamet görmemesi ile sonlanır öykü: “Ve korkunç ihtiyar kadın, sonsuz bir kin ve tükenmez bir intikam hırsıyla ölen adamın hırıltılar çıkan dudaklarına, dudaksız diş etlerini ve sarı çarpık dişlerini yaklaştırıyor.”
Nietzsche felsefesi, insanın nasıl daha iyi ve kendisi olabileceği üzerine kuruludur. Geleneksel merhamet anlayışını eleştirirken kendi merhamet anlayışını ortaya koymaya çalışır. Ona göre acı çekme, merhamet yoluyla giderek derinleşir, acıyı yaygınlaştırırken bulaşıcı hale getirir. Kendi olamayan sürü insanı ahlakının uzantısı olan merhamet kendisizliktir. Kıskandığı karısının dudaklarını son kez öpüp, sevgi adına kesip parçalayarak ölüm döşeğinde bağışlanmayı beklemek kendisizliktir.
MERHAMETEN
Derviş’in öykülerinde kimsesiz “sığıntı” diye nitelenen akraba kızları sıkça yer alır. Beyaz Teyze öyküsündeki genç kızın; kendisine sorulmadan görmediği bir erkekle nişanlandırıldığı, erkeğin zengin bir kızı tercih etmesiyle nişanın bozulduğu haberi verildiğinde şaşırsa da durumu kabulleniş vardır: “O, onların yanında adeta merhameten kabul edilmiş fakir ve kimsesiz bir akraba kızıydı.” Tanımadığı biriyle evlenmeyi istemese de kendini sığıntı gibi duyumsamayacağı çıkar yol ona göre evliliktir. Evdeki yeni evliliklerden doğan çocuklara bakarken saçları beyazlasa da hareketleri, neşesiyle çocuk olarak kalan Beyaz Teyze’nin ilerleyen yıllardaki merhameten alıkonuş durumu şöyle aktarılır: “Konak dağıldı, kendi yaşındakiler öldü. O akrabalar arasında evlattan evlada eski bir ev gibi miras kaldı.” Merhamet kavramında bir de ‘konum’ durumu vardır. Merhamet eden-edilen. Sınıfsal. Beyaz Teyze içinde ukde kalmış gelin aksesuarlarını satın alıp gizlice kendini aynada seyrederken yakalanır: “Çocukların yaramaz, hain, küstah ve merhametsiz kahkahasıyla gelin irkildi.” Nazım Hikmet’in “Henüz konuşamayan bir çocuk gibi merhametsiz” dizesini anımsatır Beyaz Teyze’yi irkilten çocuklar. Henüz konuşamayan çocuk çağını atlatamayan insanlık, merhamet kavramını kuduz aşısı olarak mı görmektedir? Isırdıkça-ısırıldıkça vurulan iğne.
Merhamet içgüdüsü-geleneksel ahlakın temelini oluşturur. Nietzsche’ye göre içgüdüsel merhamet, yaşam karşıtı istenci yükseltirken décadence’a sürükleyen bir niteliği vardır. O Bir Melektir öyküsünde: “Sevmek yaşamayı yaratmak arzusudur.” der. Öykünün kahramanı Münire’yi komşuları Fikriye Hoca mevlitten mevlite caneze çıkan evlere götürür. Münire gözyaşı ve ölümü bilir. Allah’ın merhametinin duayla dağıtıldığının öğretildiği Münire hoşlandığı erkekten kıskandığı için çingene kızını öldürür. Öldüğünde cennete gideceği düşünülen Münire ömrünün sonuna değin duayla Allah’ın merhametini dağıtmayı sürdürür.
MERHAMETİN VEREBİLDİĞİ
“Acımanın değeri ve acıma ahlakı sorunu (şu modern duygunun yumuşatılmasının hep karşısında oldum.) ilk bakışta, yalnızca yalıtılmış, kendi başına bir soru işareti olarak görülüyor; oysa, kim bir kez, bu sorunun içine dalıp, burada sorduğum soruları sormayı öğrenirse, benim gördüklerimi görecek: müthiş yeni bir ufuk açılacak, baş dönmesi gibi yeni olanak saracak; güvensizlik, vesvese, korku fışkırıp gelecek; ahlaka, bütün ahlaklara inancı sarsılacak-sonunda yeni bir talep işitilecek”(3) der Nietzsche.
Derviş’in öykülerinde merhamet kavramı Nietzche’nin söz ettiği yeni talebin duyurulmasıdır. Önyargı, empati yoksunluğu, sınıf ve cinsiyetçi bakışımız merhamet merhemi kandırmacasıdır. Yanlış yorumlar, merhamet kılığında kendini oyalama oyunları, doğru soruyu, yanıtı kavrayamaz. Öyleyse konuşmayı öğreninceye kadar susun demektedir öyküler boyunca. Karlı bir gecede araçlarının motoru donmuş iki sarhoş erkek, Caddede dolaşan kadına ilişkin yorumlar yaptıktan sonra biri araçtan inip kadını selamlar. Kadının sorusu ‘benden bir şey mi istiyorsunuz? dur. Erkek koluna girdiğinde: “Gitgide kalbinde büyüyen hoşa gitmez bir hisle (eğlenmek isteyen bir sarhoşun kalbine gelebilecek en hoşa gitmez duygu merhamettir).” Kadının: “Bana ne verebilirsiniz delikanlı?” sorusuna erkek, ‘şerefimle-namusumla’ diyerek sözler verir. Kadın onu evine götürür o gün ölmüş oğlunu gösterir: Bana onu verebilir misin, defol, der.
MERHAMETLE BAKIŞ
Son Bayram öyküsünde, günlerdir hiçbir şey yememiş Besime Teyze, Şeker Bayramı olduğunu bayramlaşmaya gelen küçük kızdan öğrendiğinde belki birileri bir şey ikram eder diye dışarı çıkar.
“Yalnız dili kurumuş, paslanmış ve katılaşmış, onu pek rahatsız ediyor ve ona öyle geliyor ki herkes ona ağzında bir dil taşıdığı için merhametle bakıyor.”
Parası olmadığından bayram yerinde salıncağa hiç binememiş kadın bayram yerinde ölmeden, kendine kendine merhametle bakar. Ölünce dilin dışarıya fırladığını bilen kadın dilini ağzında taşıyabildiği için yaşama tutunacağına inanır. Nietzsche’ye göre merhametin hakikatinden dolayı mahvolmamak için, acı; sanattaki acıya, sanatçının acısına dönüşmelidir. Eril bir dünyada sanatçı ve kadınsan Suat Derviş’in İnanmazsanız Erkeklere Sorun öyküsündeki cümlelere inanmalı: “Biz kadınlar diktatör bir devlet idaresinde teşekkül etmiş gizli cemiyetin azalarıyız. Zorluk karşısında hemen birleşiriz. Kendi dilimizi konuşan bir erkekten daha fazla birbirimizi anlarız.”
Dipnotlar:
1- Suat Derviş, Daktilo Nebahat, Yayıma Haz: Serdar Soydan, İthaki Yay. İst. 2022
2- Nazım Hikmet, Bütün Şiirleri, YKB, İst. 2019, Ben Bir Yolculuk Yaptım şiirinden
3- F. Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, Çev. Ahmet İnam, Gündoğan Yayınları, İst.1998