Türk edebiyatında polisiye romanı ile en özgün haliyle edebiyatımıza getiren Pınar Kür ‘Bir Cinayet Romanı’ adlı eseriyle adeta edebiyatımıza yeni bir soluk getirmiştir. Kadınlık olgusu denince akla gelen Pınar Kür çağdaş edebiyatta kendini kanıtlamıştır. Pınar Kür’ün teyzesinin kızı yazar Emine Işınsu’dur. Emine Işınsu’nun annesinin tüm kadın yazarlarının annesi olarak bilinen Halide Nusret Zorlutuna olduğunu biliyoruz. Elbette bu bir tesadüf olamazdı bu kalem gücünün bir açıklaması olacaktı. Eserlerinde toplumda karşımıza sıkça çıkan toplumsal sorunlara değinmiştir. Cahil, mutsuz, kötü yola düşen cinsel yönden istismar edilen yalnız sahipsiz kadınları konu olarak ele almaktadır. Ülkemizde cinayetlerin nedeninin bir sonuca ulaşmaması yöntemlerinin çağdışı cinayet nedenlerinin ise klasik olarak Yeşilçam filmi konusu gibi namus cinayeti ya da anlık bir öfke nöbeti ile ele alınan bir nesneyle kocasına ya da karısına indirilen bir darbeyle olmasıdır.
Üst kurmaca ile gerçeklik arasında kurulan oyunlarla ortaya çıkan Bir Cinayet Romanı…
Romanın başkarakterleri Emin Köklü ve Akın Erkan’dır. Emin Köklü karısı tarafından terk edilmiş hayat felsefesi olarak tembelliği benimsemiş ancak oldukça zeki bir matematik profesörüdür. En büyük zevkleri arasında aydınlığa kavuşmamış cinayetler üzerine kafa yorup kendi kendine çözme vardır. Romandaki Yıldız karakteri ise başarılı ancak hala annesiyle yaşayan mutsuz bir tiptir. Yani şu kız kurusu diye tabir edilenlerden. Her erkeği baştan çıkarma yeteneğine sahip diğer kadın karakter ise Yeşim Erses’tir. Son kadın tiplemesi ise reklam bölümünde çalışan Yasemin’dir. Romanda fark edilen en büyük detay yazarının kadın olmasından kaynaklı olmalı ki erkek tiplemelerini hiçbir zaman kadın hayranı olarak yansıtmamıştır. Yazarın romanında işlediği kadın erkeğin yanında kendini güvende hisseder düşüncesi ve bunu da kadınların kanıksamasıdır. Çünkü kadınlar belli bir yaştan sonra toplumda bir eş ya da anne rol modeli görevine dönüşürler. Kızların belli bir yaştan sonra evlenmesi kuralı vardır. İşte bu nedenle de kızlar toplum tarafından evde kalmış sıfatıyla hangi nedenlerle evliliği ertelediği sorgulanmaz ve toplum için önemli olan tek şey evlenmemiş olmaları onların deyimiyle evde kalmalarıdır.
Romandaki tecavüz unsuru eserin en can alıcı noktasıdır. Küçükken kendinden yaşça büyük biri ile cinsel temas onu kadın yapmış ancak sevdiği erkeğin sorumluluğu almaması hatta onu arkadaşlarıyla paylaşması ise cinayete sebebiyet veren asıl travmadır. Toplum tarafından kadına yüklenen kabahat hep kızlardadır algısı romandaki asıl konudur. Ve acı bir şekilde kadın ile erkek arasındaki adaletsizliği gözler önüne sermektedir. Küçük yaşlarda bir erkek tarafından cinsel istismara uğraması onu bütün erkeklerden nefret eder hale getirmiştir. Bütün intikamını erkeklerden çıkarmaya itmiştir. Bir kişinin suçunu tüm erkeklere yüklemek ne derece sağlıklıdır tartışılır elbette.
Sonuç olarak,kadın erkek ilişkilerinde doğal karşılanan kıskançlık konusuna romanda hiç yer verilmemiştir. Kadın gözüyle cinayet karşısında bir kadının nasıl tavırlar takındığını ustalıkla işlemiştir Bir Cinayet Romanında Pınar Kür. Kadın yazar tiplemesinden de özellikle söz etmek gerekir. Çünkü kadının bu derece geriye ötelendiği toplumda ayakta kalma savaşı veren karakterin romanında Pınar Kür’ün ana karakterini bir kadın yazar olarak kurgulaması elbette ki bir tesadüfler silsilesi değildir. Karakterler, Bir Cinayet Romanı adlı eserde kendi ağızlarından romana kişiliklerini ve hayat tarzlarını okuyucuya anlatmaktadırlar. Yazarın en dikkat çeken tekniği ise geçmişten bir olayı anlatıp daha sonra asıl olaya geçmesidir. Bunu sinemadaki ‘flashback’ yöntemine benzetebiliriz. Ve biliyoruz ki ‘Kusursuz cinayet yoktur’ mutlaka her temas bir iz bırakır.