Bursalı Divan şairi Lâmiî Çelebi, ünlü “Şehrengiz”ini Kanuni Sultan Süleyman’ın Bursa’ya geleceğini öğrenince yazmaya başlar. Amacı, Muhteşem Süleyman’a şehri tanıtmak, Bursa’nın güzelliklerini anlatmaktır. Bir amacı daha vardır şairin, o da doğduğu şehre vefa borcunu ödemek, hemşehrilik sorumluluğunu yerine getirmektir.
Lâmiî Çelebi, eserinde önce padişahı över, sonra da Bursa’nın tarihi ve doğal güzelliklerini… 16. Yüzyıl Bursa’sı günümüz Bursa’sından çok farklıdır. Şehrin her tarafı cennet misali çimenli bahçeler, yonca tarlaları ve sebze bahçeleriyle bezenmiştir. “Şehrengiz”i okuduğumuzda anlarız ki Bursa, “yeşil”dir.
17. yüzyılda Evliya Çelebi gelir şehre… İlk durağı Mudanya’dır, sonra da Bursa… İstanbul dışına yaptığı ilk seyahatidir bu. Bursa’yı gezer, dolaşır; şehirdeki iki yüzü aşkın çeşmeyi ve Keşiş Dağı’ndan gelen on yedi su kaynağını gördükten sonra der ki “Velhasıl Bursa, sudan ibarettir.” Çelebi’nin on ciltlik ünlü “Seyahatname”sine Bursa’yla ilgili düştüğü notlardan anlarız ki Bursa “su cennetidir”.
Yirminci yüzyılın ortalarında Bursa’ya gelen Ahmet Hamdi Tanpınar da Lâmiî Çelebi, Evliya Çelebi gibi, bu kadim şehrin şiirini tadanlardan biridir. Bursa’ya tutkundur Tanpınar ve bu tutkusunu “Beş Şehir” isimli kitabında Bursa’ya yer verdiği bölümde ve ünlü “Bursa’da Zaman” şiirinde ortaya koyar. Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti, bir başka deyişle Osmanlı tarihinin “dibace”si, yani ön sözüdür. Tanpınar’ın Bursa’sı; çoğunca “geçmiş zamanın sihrini yaşayan güvercin bakışlı sessizlik, bazen de su sesi ve kanat şakırtılarından billur bir âvize”dir. Oturduğu yerden Bursa ovasına bakarken, bu ovanın en sevdiği tarafının Muş veya Erzurum ovası gibi sonsuz uzamaması olduğunu düşünür. Çünkü Bursa ovası, gözün lezzet alabileceği derecede büyük ve geniştir ve bu özelliğiyle bir sanat eserine benzemektedir. Bursa âşığı Tanpınar, Lâmiî Çelebi’nin Bursa Şehrengizi’nde sözünü ettiği her yıl kışı kovmak için bahar ordusunu üç koldan yürüten yerlerin adını da sayar “Beş Şehir”in “Bursa’da Zaman” bölümünde: Ab-ı Hayat Yaylağı, Molla Alanı, Saru Alan, Kurt Bılanı, Doğlu Baba, Şakım Efendi Pınarı, Kırkpınar, Binyaylak, Karagöl, Hızırbey Yurdu, Kuş Oynağı… Çoğumuzun adını bile bilmediği bu masalsı yerler, bahar rüzgârlarını taşımaktadır Bursa ovasına…
Evliya Çelebi, ünlü “Seyahatnamesi”nde Bursa’nın su kaynaklarını bir bir saydıktan sonra “Velhasıl Bursa, sudan ibarettir.” diyerek özetler ya, Tanpınar da aynı kanıdadır ve bu suların sesi, Bursa şehrinin üstünde görülmeyen bir şehir daha yapmaktadır. Su sesinden bir şehir… Ne kadar şâirane değil mi? Bursa’da “ikinci bir zaman” olduğuna inanan Tanpınar, “su sesinden oluşmuş ikinci bir şehir” daha olduğuna inanmaktadır.
Bursa’da ikinci bir şehir ve ikinci bir zamanı gören son kişi Ahmet Hamdi Tanpınar olmalı. Çünkü 1950’lerden sonra hızlı ve çarpık kentleşmenin etkisiyle Bursa, beton rengine dönmeye başlar. Bu kadim şehrin adı hâlâ “Yeşil” sıfatıyla anılmaya devam etse de rengi gridir artık. “Yeşil”in ise, mezarlıklar, parklar ve Kültürpark’ta hükmü geçer yalnızca…