31 Aug
31Aug

Bir yılın daha gelip geçtiği geleneksel kış tatilimizin son gecesiydi. Lobide sessizce dolaşırken gözlerim kızım ve arkadaşı Pınar'a takıldı. Onlar da, çocuklarını uykuya daldırmış, günün yorgunluğunu atmaya çalışıyordu. Uzaklardan bakınca bile morallerinin bozuk olduğu belliydi. Yanlarına yaklaştım ve "İyi akşamlar" dedim.

Kızım, "Gel anne," diye çağırdı. Pınar da ısrarla, "Teyze, lütfen gelip oturun," dedi. Ben de "Sanırım derin bir sohbetin içindesiniz, rahat olun gençler," dese de, onların arasına oturmak üzereydim. Gözleri yaşarmış gibiydi ve sordum, "Neden üzgünsünüz? Tatilin bitmesine mi üzülüyorsunuz?"

Kızım, içini çekti ve "Hayır anne, asıl üzüldüğümüz tatille alakalı değil. Bilmiş olur musunuz, depremi konuşuyorduk," dedi.

"Depremi mi? Nasıl yani?" diye sordum şaşkınlıkla.

Kızım, anlatmaya başladı. Hatay ilinin son zamanlarda üst üste üç depremle sarsıldığını anlattı. Özellikle geçen hafta meydana gelen 5.0 şiddetindeki depremin etkisi altında kaldıklarını söyledi. Üçüncü katta sallanmışlar ve bir hafta boyunca depremin etkisinden kurtulamamışlar. "Büyük bir deprem olursa ne yapacağız?" diye endişe içinde sordu.

Pınar da bu soruya katıldı. "Evet, teyze. Eğer büyük bir deprem olursa çocuklarımızı nasıl koruyacağız?"

Ben rahatlatıcı bir tonla cevap verdim. "Endişelenmeyin, gerekli tedbirleri alacaksınız. Tatbikat yaparak ailenizi eğitebilir, deprem çantalarınızı hazırlayabilirsiniz. Büyük bir deprem olacağına dair endişe etmeyin."

Bir sonraki sabah geldiğinde, kızımın gözlerindeki hüznü görünce, o tatilin son gününün özeti gibi bir şey vermesini istedim. Anlattığı olaylar hafızamda silinmeyecek türdendi.

Tatil sona erdiğinde eve döndük. Birkaç gün sonra ev işleri, çamaşırlar ve çocuklarla geçirdiğimiz zaman arasında kayboldu. Sonunda tatilin son günü geldi çattı ve okula hazırlanmaya başladık. Sabah erken saatlerde, çocukları banyo ettik, formaları ütüledik, kendi kıyafetlerimizi düzelttik. Çantalar hazırdı ve o pazar gecesi geç saatlere kadar işler bitirildi.

Uykuya daldığım an, bir sarsıntıyla uyandım. Bir anda duvarlar yıkıldı ve toz duman içinde kendimi buldum. Soluğum kesilirken gözlerimi açtım. Eşim ve çocuklarım yatağımın yanındaydı. Derin bir "oh" çektim, neyse ki bir rüyaydı. Korkunç bir kâbus görmüştüm. Yavaşça ayağa kalktım, bir bardak su içip yatağıma döndüm. Uyumam gerekiyordu, çünkü ertesi gün çocukları okula gönderip işe gitmem gerekiyordu. Ancak uykusuzluk içimi sarmıştı.

Oturma odasına geçtim, gördüğüm kabus hala etkisini sürdürüyordu. Neden böyle bir rüya gördüğümü düşünüyordum? Belki de fazla takıntılı hale gelmiştim. Bu kabusun anlamı neydi? Telefonumu elime aldım ve deprem hakkında araştırmalar yapmaya başladım. Sosyal medyada dolaşırken saatler geçti. Tekrar yatağa döndüm, saat üçü geçiyordu. Gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.

Bir sarsıntıyla uyanıp çığlık attığımı hatırlıyorum. Gerçekten uyanmış mıydım, yoksa rüya mı görüyordum? Panik içindeydim.

Eşim de hemen yataktan fırladı, "Hareket ediyoruz, koş!" dedi. Bu sefer rüya olmadığını anlamıştım. Hızla çocukları yataklardan kaldırdık, dolaplar devriliyordu etrafa. Son anda kızımı kurtardım. İçimde bir melek gibi bir güç vardı, hızla hareket edip çocukları koruyarak sallanmaktan kurtardım. Eşimle birlikte çocukları kucağımıza aldık, sallanıyorduk, gök gürlemesi ve yerin titremesi evdeki her şeyi alt üst ediyordu. Dualar ve haykırışlar birbirine karışmıştı.

Sarsıntı sonunda durdu. Çocukları hızla montlarına ve ayakkabılarına koşturduk, ardından kapıyı açtık. Ancak merdivenlerden inmeye başladığımız anda bir başka sarsıntı daha yaşadık. Merdivenler altımızda çatlamaya başladı, bir sağa bir sola sallanıyorduk. Komşular da merdivenlerdeydiler. Elektrik kesilmişti, telefonlarımızın ışıklarıyla aşağıya inmeye çalışıyorduk. Binadan dışarı çıkmamız gerekiyordu.

Apartman kapısı açılmıyordu. Dört aile, çoluk çocuk, nasıl kaçabileceğimizi düşünüyorduk. Kayınvalidemizin bahçeye açılan bir kapısı olduğunu hatırladık. Hep birlikte oraya yöneldik, ama o kapı da sıkışmıştı. Sonunda kazma ile duvarda bir delik açtık ve teker teker, çocuklarla birlikte dışarı çıkmayı başardık. Sarsıntı durmadı, gök gürültüsü, yağmur ve karanlık çevremizi sardı.

Arabalarımıza doğru koştuk, çocuklarımızı hızla araçlara yerleştirdik ve binalardan uzaklaştık. Sokaklar karışıklık içindeydi, herkes yaşananlara anlam vermeye çalışıyordu.

Sarsıntının hiddetiyle yağan yağmurun ve insanların çığlıklarının birbirine karıştığı o anı hala hatırlıyorum. İletişim kesilmişti, araçta az yakıt vardı. Çocuklar pijamalarıyla, ayakları üşümüş ve endişe içindeydi. Onları sakinleştirmeye, sarılmaya çalışırken, sokaklar karanlığa gömülmüş, yağmur insanların çaresiz çığlıklarına karışıyordu.

O an açılan o deliğin, o karanlığın bir mucize olduğunu ve yaşadığımız felaketin boyutunu daha sonra fark ettik.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.