23 Nov
23Nov

*Öğretmenlerime saygı ve sevgiyle...

Doğu'da biricik kızımın atandığı yere beraber gitmiştim. Şehir merkezine yetişmeden önce tali yola geçmiştik. Dar asfalt, iki tarafı hendek olan bu yol uzadıkça canım sıkılmaya başlamıştı. Yaklaşık yarım saat sonra, üç tarafı dağlarla çevrili, ilk bakışta sanki terkedilmiş bir kasaba izlenimi veren, çevrede sadece birkaç kişiye rastladığımız, iki marketi, birkaç dükkandan oluşan çarşısı, köşede bir fırını, ilkokul, ortaokul ve lisesi olan küçük sakin bir ilçe.İlçedeki bu ortaokul ve liseye köyden öğrenciler geliyormuş.

Okulun hemen yanında yatılı kalan öğrenciler için bir pansiyon, okulun diğer yanında ise iki katlı bir lojman bulunuyormuş. Kızımın yüreğindeki heyecanı hissediyordum. Bu heyecan, karışık duygularla benim de yüreğime yansımıştı. Haftasonuna denk geldiği için okulu dışardan görmüştüm.Kızım, lojmanda boş yer olduğunu ikinci katta tek kalan bir öğretmen arkadaşının yanında yer ayırttığını söylemişti. 

Öğretmen arkadaşı bizi karşıladı ve lojmana doğru yürüdük. Lojmanın kiremit rengindeki boyası dökülmüş, dış demir kapısı sağlamdı. Kızım, öğretmen arkadaşıyla sohbet ederken, ben lojmana girince başka bir dünyaya gitmiştim.Hemen sağ taraftaki küçük dairede bir öğretmen ailesiyle oturuyormuş, çok iyilermiş. Sol tarafta ise iki kadın öğretmen varmış. 

Lojmanın içi tertemizdi, eski olan, sıvasız çimentodan yapılmış, yer yer çimentosu aşınmış, her an düşme tehlikesi geçirebileceğiniz, korkuluğu olmayan basamaklarından üst kata çıkarken benim yüreğim daha farklı bir şekilde daha hızlı atmaya başladı. Kendimi derin nefes alıp vererek rahatlatmaya çalışırken ikinci kata yetiştik.

Sağ tarafta oturan bir öğretmen ailesi varmış. Sol taraftaki yıpranmış tahta kapıyı açmaya çalışan öğretmen arkadaşımız, 'Hay aksi, yine anahtar takıldı. Buralarda bir anahtarcı varmış zaten, haber bıraktım, yarın öbür gün gelir halleder, kapıyı rahat açmaya başlarız...' diyordu. Benim sıkıntım arttı.İçeri geçtik, tahta kapıyı içerdeki bir tahta çengelle kapattı. Hemen sağ tarafta mutfak vardı. 

Elimizdeki eşyaların bir kısmını mutfağa yerleştirmek için geçtim. Mutfak, üst taraftan iki rafı, açılıp kapanmayan, kapandığında açılmayan bir dolap, mutfağın tezgahının alt tarafında dolap kapağı yerine geçen bir naylon masa örtüsü, tezgahın altına raptiye ile tutturulmuştu. Elimdeki büyük kutuyu yere, diğer kutuyu tezgahın üstüne koyarken, küçük fayans parçalarıyla döşenmiş olan tezgahtan bir parça yere düşüp kırılmıştı. Neye dokunursan dökülüyordu.

Banyonun durumu bana göre çok tehlikeliydi. Bir kabın içine su koyup ısıtıcı dediğimiz çubuğu elektriğe takıp suyun ısınmasını sağlamak, Allah muhafaza, biz dinlendikten sonra lojmandaki komşular geldiler. Hepsi donanımlı, sıcakkanlı, hoş sohbetli öğretmenler. Onlarla çok güzel iki akşam geçirmeme rağmen binanın yapısı artık hafızama kazılmıştı.

İçim sıkıntılı bir şekilde, kızıma ve arkadaşlarına sımsıkı sarılıp oradan ayrılmıştım. Ayrılırken 'gözüm arkada kaldı' derler ya. Gözüm arkadaydı, gözlerimden denizler akarken. Biricik kızımı böyle kiralık ev bile bulunmayan bir ilçede bırakmıştım, Allah'a emanet ederek.

 İyi ki bir öğretmenin annesiyim."

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.