Kabuk değiştirme zamanımızın geldiğini, kulağımıza fısıldayan iç sesi duyar duymaz bir
şekilde itiveririz geriye, en diplere.
Vakti en acımasız hali ile gözümüze sokan zaman çatıp geldiğinde, iç ses bir bahane olur ve
kabuk çatırdar içten dışa ya da dıştan içe. Yaralanırız rakamların vakitlerin ardına sığındığı
zaman dilimlerinde.
Bazen üç vakte kadarlar uzanır, kimi zaman ise belli belirsiz bırakılır.
Büyümek dediğimiz şey budur belki de.
Ayna olmak mühimdir. Sırrımızı çözemediğimiz an, en yakınımız ya da hiç tanımadıklarımız
aynada kendimize bakıyormuşcasına bir hissiyat verir bizlere. Vesile olmak dediğimiz de
budur işte.
Yine bir turuncu samimiyeti en halis haliyle çalındı göz bebeklerimin önüne.
Bazı hâller ve bazı duruşlar vardır ki, fırından yeni çıkmış taze ekmek kokusu gibidir. Üşüşür
burnunuzun deliklerine.
Dil suskunlaşır o vakitlerde. Haykırış boğaza takılır. Gözler buğulanır.
Kaybetmek istemeyiz hiç, hediye paketi misali sunulan insanları ömrümüzde.
O kırmızı kurdelayı açtım ve içinden çıkan yansımama kollarımı aça aça sarıldım.
Yol uzun mudur, yolculuk hangi zaman dilimindedir bilemem. Bilmek de istemem. Mühim
olan hislerdir. Ruhunuza çalınan renklerdir.
Turuncuya sardım bugünlerde.