Karakuz, küçük ve içe dönük bir yaşamı olan bir köydü. Evlilikler de sadece köy ile sınırlıydı. Sınırlı üretim ilişkileri içinde feodal bir yaşam sürerken köye ilk defa bir öğretmen gelmişti. Ahali şaşkınlık içinde ne yapacağını bilememekteydi. Köyü temsilen, askerliğini yapan tek kişi olan Aziz, öğretmenle konuştu.
"Köyde ne okul var ne de binası var. Daha da kötüsü, köyde o kadar da çocuk yok," dedi Aziz.
"Okul ve bina olmamasını anlarım da, çocuk niye olmaz?" diye düşündü Adil Öğretmen."En fazla birkaç yıl yaşıyorlar, kızamık olunca çoğu ölüyor," diye ekledi.
Adil Öğretmen buna bir anlam veremedi. Susarken kızdı sebep olanlara. "Kızamıktan dolayı bu kadar ölüm olmamalıydı," diye düşündü. Bu düşünceyle dolaşırken evin eşiğine oturmuş, ağlayan Fadime gelini gördü. Hal hatır sordu. Dil bilmez Fadime gelin yanıt vermedi.
Öğretmenin imdadına yine Aziz yetişti. Öğretmen, Aziz'e, "Neden sessizce gözyaşı döküyor?" diye seslendi hüzünlü bir duyguyla.
"Oğlu, kızamık olmuş. Durumu çok kötüymüş," diye yanıtladı Aziz.
Öğretmen davet beklemeden içeri girdi. Gördüğü manzara karşısında utandı insanlığından ve insanların cahilliğinden. Susuzluktan sararmış, dudakları çatlamış, yardım beklercesine bakan çocuğa uzun uzun baktı.
"Olamaz, olmamalı. Kızamık, bir çocuğu bu hale getiremez," diye düşündü.
Adil Öğretmen, "Neden dudakları çatlamış böyle?" dedi.
Aziz, "Susuzluktan," dedi. Adil Öğretmen, "Neden susuz bırakıyorsunuz çocuğu? Su vermezseniz ölür," dedi şaşkınlıkla. Öfkesini ve kızgınlığını el ve kol hareketleriyle belli etmeye çalıştı.
Aziz, "Kızamık geçiren bir çocuğa su verilmez ki," diye bilgiçlik taslayarak yanıtladı.
Adil Öğretmen hemen bir tas ılık su içirdi. "Bak, Fadime geline söyle, içebildiği kadar su içirsin çocuğa. Sudan ölürse sorumluluk benim. Beni şikayet etsinler jandarmaya," diye söylendi Aziz'e.
Şaşkınlık içinde oradan ayrılan Adil Öğretmen, Aziz ile beraber çayırlıklara doğru yürümeye başladılar. Sohbet ederken, "Bu akşam bir evde toplanalım," diye seslendi usulca. Aziz, sanki emir veren bir komutanmış gibi, "Emredersiniz," diye yanıtladı. Beraber güldüler bu istemdışı davranışa.
O akşam köylüleri toplayarak, "Kızamık geçiren bir çocuğa su vermezseniz ölür. Susuz bırakmada neyin nesi? Ağalar, kızamık veya başka bir hastalık geçiren çocuklarınızı susuz bırakmayın," diye uyardı.
Bu toplantıdan sonra köylüler öğretmene inanarak dediklerini yaptılar ve çocuk ölümleri azaldı, zamanla yok oldu. Adil Öğretmen, kaymakamla işbirliği yaparak köyde aşı çalışmalarını başlattığı için derin bir coşku içindeydi artık. Yoğun ve yorgun bir günün ardından uyumadan önce günlüğüne şu notu yazdı:
"Yıllardır yanlış bir inanışla çocuklarını kaybeden bu köye bir iyiliğim dokundu."