2 dakika okundu
Uğrak/Erinç BÜYÜKAŞIK

Anılarımın uğrak yeri düş ülkemdeki o sığınak. Bir kuyu kadar derin. Rüyalarım... Çağrışımlar, inkârlar, hezeyanlar ve çığlıklar; arada mutlu çocukluk yanılsaması. Coğrafyanın yazgısı dediğim suskunluğum çoğu kez.. 

İnsan ana diliyle ağlamalı, hatta kahkaha atarken, ağlarken tanıdık sesler çıkmalı dudaklarından. Sürgündeki bir yazarın kendi dilinin sözcüklerinde çocuksu bir gezintiye çıkmasına benziyor  sözcüklerle imtihanım. Düşte başkalarının sözcükleri de geziniyor, birer gölge her biri...

Düşten uyanmalı. Saatlerdir derin uykudayım. Defteri kebirden okuyan Ali Usta'nın dükkanda bağırış çağırış içinde yeni yetme veledi kapı dışarı ettiğini anımsıyorum yine. Tüm gün gevezelik ederek çırak olunmaz ki. Makası tutmayı bile beceremiyorsun oğlum sen, sittin sene geçse anlamayacaksın değil mi beni? Yampiri yampiri dükkan kapısına ilerlerken ağlarcasına bir iki sözcükten öte bir şey diyemiyor velet. Aç açıkta kalmasın diye oğlanı işe soktuk. Babası ısrar etmese olur diyeceğim de yoktu hani. Bak enginarı çalıştır oğlum, herifi her yerini yara bere içinde bırakmışsın,  böyle mi tıraş edilir. Hey heyli müşteri zaten, valla abi dalmışım konuşurken. Babasına acıyorum valla.  İyi adamdır Kerem Efendi. Namazından niyazında. Oğlanı imam hatibe gönderecekti, baktı bu hafızlık yapamaz, vermiş mesleğe. Orada da tutunamamış anlayacağın. Salih yeri temizle, diye söylendi Usta saçını keserken. Bölük pörçük resimler her biri. Sabah uyandığımda muhakkak anımsamayacağım bu düşü de. Ali Usta sakallarımı düzeltirken havadan sudan konuşmaya niyetleniyor bir süre sonra. Havalar çok ısındı, vantilatör yetmiyor valla,  iklim krizinin faturası diyorlar. İnsanların yediği bokların cümle bedelini ödüyoruz. Suyu açık bırakmayın diye şu iki oğlana tembihliyorum kaç gündür.Salih'in dükkanda olmadığını fark ediyorum lafa dalmışken. Düşümü ziyaret etti yine velet. Lise terk oğlunu iş öğrensin diye bir iki berbere çırak etmiş babası. Anası şımarttı oğlanı, der durur. Oldum olası tembel tabiatlı puşt. İzin versem tüm gün müşterilerle lak lak yapar anlayacağın. Düşün belirsizliğinde görüntüler bulanıyor yer yer.  

Uyandım. Kan ter içinde... Abbas yolcu diyerek çıkmaya niyetlendim evden. Televizyonda kiraların yüksekliğinden dem vuruyor sunucu. Ev sahibi istese kapı dışarı ederdi bu evden. Beş yıldır aynı kira. Acıyor bana besbelli. Maaşı arttırmıyor şirket iki yıldır. Pandemi, ekonomik kriz derken… Bugün cumartesi. İş yok. Acemi çaylak Salih geliyor aklıma. Canı sıkkın çıkmıştı dükkandan. Bir baltaya sap olmaz. Anacığı kıyamaz yine de oğluna. El bebek gül bebek… Bir türlü uyumazdın kucağımda, ne masallar, ne ninniler söylemiştim de nafile. İçim sıkılırdı sen öyle mızmızlık yaparken. Baktım uyanmıyorsun televizyonun karşısına oturtup çizgi film izletir oldum. Susmuştun valla. Hatta kıkır kıkır gülüyor ekrana bakıp. Bak oğlum lise 1’den terk herifi kimse kollamaz, ananın kıymetini bil sen. Huysuz çocuk yine. Anlamaz laftan Canım sıkılıyor dükkanda. Usta hep tepemde. Yerdeki saçları topla. Çöpü at. Yandan üç çay iste. Kimse babasının hayrına dükkanda gaflete düşmüş, ayran gönüllü birini tutmaz yavrum. Sen hep böyleydin. Yanlış biliyorsun ustayı abi, babamın zoruyla işe girdim diye askerliğe çevirdi işi. Dükkanda nefes aldırmaz oldu. Baktım olacak gibi değil çeneye vurdum ben de.

Aynanın karşısında afyonum patlamamış halde oğlanla konuşuyorum. Ben hep böyle miydim. Vardı tırlatmış bir tarafım. Sıkılgan, yorgun tabiatımda düşlere meylim belki ondan. Zihnim çorba gibi. Zihnim ülke gibi yine. Ali Usta bir ay sonra ancak kapın düşer bizim dükkana, diye sürdürüyor işi bitince. Serzenişinde haklı. Arada diğer sokaktaki berbere uğradığım oluyor. Gevezeliğini seviyorum o berberin de. Ali Usta’dan evvel Salih burada da bir iki gününü geçirmiş. Ondan geveze ustası da kapı dışarı etmiş Salih'i oğlanın aklı havada oluşuna sinirlenip. Neden düşüme girdi  gece gece bu çocuk, Ali Usta, berber dükkanı, aynadaki aklaşmış kirli sakallarım… Annemin memesine yedi ay asılmışım, ne çektim senden oğlum, diye söylenir arada bir. Bıraksam rahmimde dokuz aydan fazla kalırdın bu miskinliğinle. Alay ediyordu oğlan kendisiyle müşterisinin sakalını keserken. Yüzü yara bere içindeki müşteri, canıma kastın mı var, diye öfkeleniyor. Kuşlar çıldırmış gibi ötüyor, bahar gelmiş; yerini hızla yaza bırakmış nihayet. Onca kar kış kıyametten sonra. Çoçukken de böyleşmiş bu velet. Babası eti senin kemiği benim dediyse de bir fiske tokat atmadım çocuğa. Şeytan tüyü var çocukta, heyheylensem her hâline affettiriyor hemen. Ali Usta, öfkesini dizginlemişti çoktan bunu söylerken. Ama kovmuştu sonrasında. Düşümde kayıptı Salih bir süre sonra. Salih’in gölgesi dolaşıyor odada uyandığımdan beri. 

Ben senim, sen de ben. İlk gençlik çağlarım bu oğlan. Aynada bulanık bir yüz bakıyor bana.

Sabahın köründe aynada kendimle hesaplaşmam elzem olmuş anlaşılan. Bu bir yüzleşme. Aynadaki suret, puslu; maviş gözleri beliriyor. Gözleri gülüyor sanki. Ben senim, sen bensin aslında. Aynı mıymıntı, hımbıl, uyuşuk oğlan anlayacağın. Sesimi yitirmiş halde aynadaki suretimi izliyorum. Televizyonun karşısında çizgi filme takılır kalan gözlerim. Çizgi filmde yaşıyordum sanki. Ağlamaktan yorulmuşum. Annemin sızlanışları geliyor aklıma. Babamı oldum olası sevmedi annem. Beni başını secdeden ayırmayan kahvedeki yarenlikleri gibi imam hatipli yapamayınca elektrik bölümünde terbiye edileceğimi sanmıştı peder. Evrenin kalabalığında kelamım ıssızca yayılıyor odada Duvarda bi gölge babam, heyheyleri üstünde yine, öfkeli. Çocukluğum savruluyor aynanın karşısında..  Kapı dışarı edilen o oğlanım yeni yetme yaşlarımdayken. Babam dönme eve demişti de anam yalvarıp yakarıp dönmeme müsaade etmişti hani. Salih, kirli sakallı; yeni yetme bir yılgın (benden çok öğreneceği var), deli bozuk oğlan. 

Derin bir iç çekişle yüzümü yıkıyorum şimdi, su cılız akıyor yine. Şube müdürü şikayet etmiş beni. İşe geç gelmeyi alışkanlık haline getirdi bu personel. Aklı bir karış havada. Televizyondaki politikacı krizi konuşuyor; yoksulluk derinleşiyor. Ben de … Şirket kapıyı gösterirse, üç kuruşa talim gidiyor bu hayat zaten. Sanki yoksunlaşıyorum yoksulaştıkça. Kel fodul babalar, namazında anneler, okullar, sınıflar, tasdikname alışım dolanıyor kafamın içinde. Zar zor iki yıllık okulu bitirip muhasebeci yamaklığına terfi etmekle yetinen ben, bu oğlanın deli çağlarını yaşamışım besbelli. Aynadaki suret deli çağlarım. Hayatın, babaların, anaların, okulların anlamı ne, diye soruların peşinde avare avare gezinen ben…


Beni bu güzel havalar mahvetti, böyle bir havada istifa ettim… Lisedeki hocamdan duyduğum şiir hayat felsefem oluverdi sonra. Aynada yakışıklı, muzır bir gülümsemeyle şaşkınlığımı izliyor oğlan. Ali Usta severdi beni, katlanamadı sonunda. İşten atacağı yoktu yoksa. İnatlaştım adamla. Komutancılık oynamasına katlanamadım ihtiyarın. 

Akşam alacasında dolanıyorum mahallede. Pazartesi sendromu cumartesinden peydah oldu yine. Bir bira içsem şu meyhanede. Bir iki eş dosta da rastlarım. Kim bilir? Televizyondaki politikacı para pul oldu, açlık tehlikesi var ülkede. İşten çıkarmalar başlayacak, diye uyarıyor diğer politikacıyı. İşten çıkarırlarsa boku yemenin aforizmasını yazarım muhakkak. Belki okuru da olur. Orta üçte iyi öyküler yazardım. Türkçeci öyle derdi hep. Çoktan şikayet etmiştir müdür tepedekilere beni. Boğaz havası alsam bugün. Şuradan atlamalı bir otobüse. Günü batırırım bir başıma. 

Anlaşıldı sahiden beni bu güzel havalar mahvetti, mahvedecek yine.