*(2015 NARistanbul)
ÂHtakya...
İnsan gittiği yere sadece kendini değil kavramlarını ve hikâyelerini de götürür; gittiği yerden hikâyelerle ve nice anlamlarla döner. Bu kez “ayna” ile döndüm gittiğim yerden; ama aynanın aslıyla değil suretiyle, mecazıyla ve hikâyesiyle…
Bir zamanlar memleketin birinde, “üç paralık” deyiminden kinaye “Paralı” isimli ticaret yeteneği yüksek biri yaşarmış. Paralı, düşünmüş taşınmış, memleketi karış-karış gezip tozmuş ve sonunda ülkesinin en önemli ihtiyacının “ayna” olduğuna karar vermiş. İster inanın ister inanmayın; isterseniz ilk rastladığınız aynaya sorun, o ülkede hiç ama hiç ayna yokmuş. İnsanlar aynanın ne olduğunu bilmediklerinden yüzlerini de tam olarak bilemiyorlarmış. O yıllarda da paranın dediği olurmuş, kese dibi görmeyen zenginler karşılığını ödeyerek ressamlara yüzlerinin resmini yaptırır yüzlerini garanti altına alırlarmış. Hal böyle olunca da “aynasız” yaşamak onlar için dert değilmiş. Yüzlerini merak edenler yoksullar ise güvendikleri birinin ya da bir masalcının karşısına oturup onun anlattıklarından yüzlerini anlamaya çalışırmış…
Paralı, sormuş soruşturmuş o yıllarda en aynalı ülkenin nerede olduğunu öğrenmiş. Ellerini ovuşturarak yollara düşen Paralı aynalı ülkeye varmış. Tüm aynacıları dolaşmış, her biri birbirinden güzel ve marifetli binlerce ayna görmüş. Lakin hangi aynayı alacağına karar verememiş. Her aynanın ayrı marifeti varmış çünkü. Günün birinde kara kara düşünerek sokakta gezerken, insanların yüzüne ayna tutarak fallarına bakan birine rastlamış. Selamlaşıp tanışmışlar. Paralı, ayna falcısına derdini anlatmış. “Suret Falcısı” ona bir ayna vermiş. Sadece aynaya bakarak, içindeki yolu takip ederse bir yere varacağını, o yerin muradına çare olacağını söylemiş. Aynanın içine bakarak ayna mahalline varan Paralı, bir ovaya serpiştirilmiş sahipsiz binlerce ayna görünce dili tutulmuş, sevinçten şekli bozulmuş. O aynadan o aynaya baka-tanışa gezmiş ama tek doğru ayna bulamamış. Tüm aynalar kırık ve kusurluymuş. Meğer burası “ayna mezarlığı” imiş…
Ayna Falcısı’nın kendini kırık, yanlış aynalara neden gönderdiğini düşünürken birden zihni aynalanmış. Hikâye bu ya; “doğru aynaları” değil de hem bozuk hem de bedava, “yanlış aynaları” ülkesine götürüp satmak fikri hoşuna gitmiş. Bir rivayete göre bir kervan, bir başka rivayete göre bir gemi, bir başka rivayete göre de birkaç tır dolusu “yanlış aynayla” ülkesine dönmüş. Aynaları kapış satış gitmiş. O ülkenin insanları “yanlış” gösteren “yanlış aynaları” çok sevmiş. Ülkesi bozuk/yanlış aynalarla ve her gün o aynaya bakıp yüzlerini bozuk, yanlış görenlerle dolmuş. Ülkesinde yanlış aynalara bakarak yanlış suretlerini “doğru!” sanan siyasetçilerin ve “halkın” sayısı giderek çoğalmış. Kendilerini mecaz, kavram ehli sanan, sanatçılar bozuk aynalarla ve kavramlarla yaşayıp birbirlerine devlet satar olmuş. Paralı, yanlış aynaları ülkesine taşıdıkça, kişi başına düşen ayna miktarı çoğaldıkça, yüzlerin yanı sıra giderek sözlerin, kavramların da şekli bozulmuş. İnsanlar yanlış gördükleri, yaşadıkları her şeyi doğru sanmış. Gel zaman, git zaman o ülkede de bu yanlışı fark eden işaret ve itiraz parmağını kaldıra insanlar türemiş. “Paralının Aynaları” diye bir deyim icat olmuş. Biri bir başkasına “Memlekette siyasi havalar nasıl” dese, “Paralının Aynaları gibi!” cevabını alır olmuş. Biri bir arkadaşına, “Aşkta havalar nasıl” diye sorsa, “Paralının Aynaları gibi'” cevabını alırmış. Bir halk diğerine “Barış’tan ne haber” diye sorsa cevap hazırmış; “Paralının Aynaları gibi!”.
Derler ki, o gün bu gün o ülkede, doğruların iki yakası bir araya gelmezmiş… Derler ki, insanlar yanlış kavramlarla, yanlış yüzlerle ve yanlış aşklar ve yanlış hayatlarla yaşar, yaşlanır ve ölürlermiş. Derler ki o ülkeyi yönetenler, hatta yurttaşlar ve hatta şairler “yaşamadıkları ve inanmadıkları” sözcüklerle konuşurmuş… Derler ki, yarısı masal yarısı hikâye olan bu hakikati dinleyen herkes o ülkenin kendi ülkesi olduğunu zannedermiş…
Göğe üç ayna düşmüş…Bir rivayete göre göğün camı kırılmış, bir rivayete göre kırılmamış.'Cama inanmayan kuşlar' aynaya sığınmış. O gün bu gün dünya cankırıkları ve kuşkırıntıları ile doluymuş…