Denizin mavisine kilitlenen bakışları, parmaklarının arasındaki sigara yere düştüğünde uyanmışcasına sağa çevrildi. Zifte dönmüş kahvesi soğumuştu. Yenisi için ise sıcak su yoktu.
Sağa dönen bakışları martılara simit atan kadına takıldığında alaycı bir gülümseme yayıldı dudaklarına.
“Ne bu? Mutluluk oyunu mu?”
Sesli düşünmüştü ya, kadın oralı olmadı. Duydu duymadı.
“İnsanların bu halleri delirtiyor beni!”
Adam yine sesli düşünmüştü. Yere düşen sigarasını aldı ve tekrar dudaklarına yerleştirerek yaktı.
“Her şey boktan!” diye seslendi denizin mavisine.
Martılara simit atan kadın, adamın yanına gelip oturdu, çantasından çıkardığı simidi uzattı.
“Sen de atmayı dene, rahatlarsın.” dedi biraz da çekine çekine.
Yine bir alaycı gülümsemeyle sigarasını içine çeken adam simidi aldı ve yemeye başladı.
“Açım!”
Ansızın bir kahkaha düşüverdi ikisinin arasına. İkisi de kendini tutamıyor ve savruk kahkahalarına engel olamıyordu. Dengenin bozulup her şeyin zıttına dönüştüğü zamanlardı.
Katıla katıla gülmenin göz kenarlarında yarattığı yaşlar, ağlamaya dönüşmüştü. İki elini de yüzüne dayayan kadın ağlıyordu, hem de hıçkıra hıçkıra.
Elinde bir parça simitle kalan genç adam orayı terk edemedi. Cebinden sigarasını çıkardı ve yaktı, ağlayan kadına uzattı.
“Bu da benden.”
Boğulurcasına öksürmeye başladı. Sanki biri ya da birileri boğazına sarılmış nefes almasını engelliyordu.
Genç adam ne yapacağını şaşırdı. Sırtından tuttu, birkaç kere vurdu.
Genç kadının gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibiydi. Zorlukla “Su!” diyebildi.
Deniz kenarındaki simitçiden bir şişe su aldı, kapağını açtı ve genç kadına içirmeye çalıştı. Biraz olsun rahatlamış gözüküyordu. Doğrularak göz yaşlarını sildi ve nefes aldı.
“Ben daha önce hiç sigara içmedim de!”
Kimisi çürük, kimisi düzgün dişlerini göstererek sırıtan genç adam beklemediği bu cevap karşısında o alaycı ifadesini takınarak gülümsedi. Her ikisini de yeniden esir alan kahkaha dakikalarca gitmedi.
Sonra...
Yarım kalan simidi martılara atmaya başladı genç adam. Yeni bir sigara çıkardı cebinden. Yaktı ve kadına uzattı.
Sırıtma sırası kadındaydı, dediğini yaptı.
Biri sigara içiyor, diğeri ise martılara simit atıyordu.
Bir ağız dolusu sessizlik yapışmıştı her ikisine de, ta ki güneş batıncaya ve yolları ayrılıncaya dek.
Genç kadın otobüse bindiğinde sahile kaydı bakışları. Bir başkasının hikayesinde kaybolmuştu, kendi hikayesinin ötesinde.
Genç adam ise vurdu adımlarını bir belirsizliğe, “Boktansın be hayat!” diye diye. Soğuktan üşüdüğü elleri cebine girdiğinde simidin poşeti ilişti ellerine. Güldü yine o alaycı ifadesiyle. Bir an bile olsa sıyrılmıştı hikâyesinden bir başka hikâyeye.
Arkasını döndü, sahile baktı. Simit poşetini tekrar cebine koydu. Gülümsedi ve sesli düşünmeye devam etti.
“Çok boktan ve çok güzelsin hayat!”