Süleyman Bey matbaa işiyle uğraşıyordu. Büyüksaat'in arka sokaklarındaki küçük bir matbaada düğün davetiyesi, kartvizit, fatura basıyordu.
İki çocuğu vardı. Kızı Zeynep, oğlu ise Ali. Eşiyle severek evlenmiş, normal bir hayat yaşıyordu. Tek zaafı vardı: kumar!Ne kadar uğraşıp azmetse de kumarı bir türlü bırakamadı. Oturduğu evin sahibi, neredeyse tüm Büyüksaat'in sahibiydi. Ona kira ödüyordu. Onlarca kişi de bu adama kira ödüyordu.
Süleyman Bey'in evinin sahibi, gayrimeşru işler yapan, semtin kabadayısı pozisyonunda olan namıdeğer Pala Nedim'di.Pala Nedim, Adana'nın en büyük kumarhanesinin de sahibiydi. Süleyman Bey de orada kumar oynar, bazı geceler eve bile gelmez, direkt işe giderdi.Kumar illeti Süleyman Bey'i iyice avucunun içine almış, günden güne ekonomik olarak çökertiyordu. Zavallı eşi ona sürekli yalvarıp kumarı bırakmasını telkin ediyordu, ama bu gözyaşı dolu telkinler bile Süleyman Bey'e hiç tesir etmiyordu.
Kumar borcu gün geçtikçe büyüdü. Artık gittiği kumarhanede hiç saygınlığı kalmamıştı, kira borcu ve işiyle ilgili borçları bu hayatı ona yaşanılmaz kılıyordu. Elemanları işi bıraktı, bir süre tek başına çalışsa da devam edemedi.
Matbaayı değerinden çok az bir paraya sattı. Artık işsiz kalmıştı. Paranın bir kısmını kumar borcuna, bir kısmını da ailesine harcadı. Küçüksaat'ın matbaacılar çarşısında bir matbaada iş buldu. Ancak alacaklılar her gün yolunu kesip tehdit ediyorlardı. Ama asıl büyük alacaklı olan Pala Nedim onu korkutuyordu ve korktuğu başına geldi.Pala Nedim, Süleyman Bey'i çağırttı ve ona süre verdi: "Üç gün içerisinde borcunu öde, yoksa seni öldürürüm," dedi.
Pala Nedim sıradan bir kumarhane patronu değildi, çok parası vardı ve o semtte gücü temsil ediyordu. Acımasızlığı ile nam salmış, çok insanın bulaşmak istemeyeceği kötü bir karakterdi. yardımsever görünse de herkes onun gerçekte nasıl gaddar ve zalim olduğunu iyi bilirdi. Yanında onlarca sadık adamı olmasına rağmen birçok pis işi bizzat kendisi hâlleder, işini çoluk çocuğa bırakmazdı. Bu duruşu ona daha çok kazandırıyor, daha çok korku salmasını sağlıyordu.
Pala Nedim kendisine enayi dedirtecek bir adam değildi, çok acımasızdı. Süleyman Bey asla işin buralara varacağını düşünmemişti. Mutlaka bir çözüm bulacağını düşünürken yavaş yavaş yolun sonuna gelmişti, yapacak hiçbir şeyi yoktu. Gidip tekrar yalvarıp süre isteyecekti ancak Pala Nedim görüşmeyi kabul etmedi, kimse ona borç vermedi.
Ortalıkta çaresiz ve panik içinde kapı kapı gezdi ama nafile. Sabah evden çıktı, iş yerinden borç isteyecekti. Alamayacağını bilse de bir deneyecekti.
Öğlene kadar parayı vermezse öleceğini biliyordu. Bu düşüncelerle evden çıkarken yanında oğlu Ali ve kızı Zeynep vardı.Dışarı çıktığında Pala Nedim ve adamları arabanın içinde onu bekliyordu. Onu görünce arabadan çıktılar. Pala Nedim Süleyman Bey'e parayı sordu.
Süleyman Bey başını sağa sola sallayarak para veremeyeceğini belli etti. Pala Nedim öfkeyle bir bakıp belinden silahı çıkarıp Süleyman Bey'i başından vurdu, yere düştüğünde başına bir kez daha ateş etti. Arabaya binip olay yerinden uzaklaştılar.Bu cinayete bir tanık bile bulunamadı. Süleyman Bey'in eşi korkusundan çocuklarına tembih etti. Kimseden ses çıkmadı. Dosya kapandı.Semtte herkes bu cinayeti Pala Nedim'in yaptığını biliyordu ama hiç konuşulmadı. Hiç kimse o adamı başına bela etmek istemedi. Pala Nedim, Süleyman Bey'in eşine o evi verdi, onlara bir de maaş bağladı.
Eskiden işler böyle yürürdü; hem sus payı hem kan parası hem itibarı için bunu yapması gerekiyordu.Süleyman Bey'in oğlu Ali, ilkokulu bitirdi. Daha sonra okula devam etmek istemedi. Babası öldüğünden beri onunla ilgilenen semtin aslan yürekli abisi Kara Osman, onu çok yakın arkadaşı olan berbere çırak olarak emanet etti.Kara Osman güzel bir adamdı, o bir kabadayıydı. Pala Nedim'le aynı yaşlarda, görmüş geçirmiş, eleğini eleyip asmış, racon bilen karizmatik bir adamdı. Otoparkı, kahvehanesi, araba alıp sattığı bir galerisi vardı. Pala Nedim'le hep rekabet içerisinde olsalar da birbirlerinin işlerine karışmamaya gayret ederlerdi.Aralarında yıllardır süren soğuk savaş, sessiz ve derinden yıllardır sürer giderdi. İkisi de birbirinden nefret ederdi, adeta semtte biri kötülüğü, biri iyiliği temsil ediyordu.
Herkesin sevdiği saydığı bu adam, Ali'ye ağabeylik, babalık yapıyor, onu koruyup gözetiyor, sıkıntılarına yetişiyordu.Ali işten çıkıp Osman Abisi'ne gidiyor, onun yanından bir yere ayrılmıyor, sözlerini ve öğütlerini can kulağıyla dinliyor ve onu sevip sayıyordu.Bu şekilde yıllar yılları kovaladı. On iki yaşında babası gözlerinin önünde öldürülen Ali, artık usta bir berber olmuş, aynı zamanda bir kabadayının dizinin dibinde yetişmişti. Askere gidip geldi, askerliği boyunca onu ardından kovalayan yine Kara Osman'dı.Ali döner dönmez Kara Osman'ın elini öpmeye gitti. Osman Abisi ile hasret giderdikten sonra konu Pala Nedim'e geldi.Kara Osman, Pala Nedim'in cezaevine girdiğini ve uzun ceza aldığını söyledi. Ali bunu duyunca çok üzüldü, kahroldu, bir an umutsuzluğa kapılmış gözlerle Kara Osman'a baktı. "Peki şimdi ne olacak dayı? Nasıl intikam alacağım ben?" dedi.
Kara Osman büyük adamdı, planı hazırlamıştı.İki hafta sonra Ali, karakolun arka sokağında belinden silahı çıkartıp ateş etmeye başladı. Şarjörü havaya boşalttı. Polisler gelip Ali'yi tutukladı.Savcıya verdiği ifadede de susan Ali, tedbiren cezaevine gönderildi. Kara Osman'ın dostları Ali'yi alıp kendi koğuşlarına götürdüler. Ali'yi 8 yıldır hiç görmeyen Pala Nedim, hemen yan koğuşta kalıyordu. Hapishanede dandik bir berber vardı, yeni bir berber geldiği haberi hızla yayıldı. Pala Nedim de bu berbere tıraş olmak istedi.İki meydancısı ile birlikte Ali'nin koğuşuna gitti Pala Nedim.
Ali, Pala Nedim'i görünce yıllardır beklediği anın geldiğini düşündü, bütün dikkatini topladı. Çok sakindi. Pala Nedim'i sandalyeye buyur etti.Kara Osman'ın dostları meydancıları sohbete bağladılar, her şey yolunda görünüyordu, Pala Nedim'in keyfi yerindeydi. Ali fırçasını köpürtmeye başladı, hayatının en zevkli tıraşını birazdan yapacaktı, yıllardır bu tıraş için beklemişti. Köpüklü fırçayı Nedim Ağa'nın yanaklarında gezdirirken adeta sarhoş oluyordu, gözleri kısılıyor, hasmının elleri arasında olmasından büyük zevk alıyordu. Daha önceden bileylediği tek parça usturayı eline aldı, yıllardır aşina olduğu usturayı ilk kez tıraş haricinde kullanacaktı, kalbi göğüs kafesine sığmıyordu.
O sıra koğuşta Kara Osman'ın başka dostları da geldi. Nedim'e hoş geldin dediler, onlar da iki meydancının etrafına oturdular, koğuş Osman Abinin dostlarıyla dolmuş, kalabalıklaşmıştı. Ali usturayı ustaca kullanmaya başladı, yanağından gırtlağına doğru usturayı indirirken çok sakin ve kararlıydı.
Bir anda sol eliyle Pala Nedim'in kafasını yakalarken diğer eliyle de adamın tam şah damarına gelecek şekilde usturayı bastırdı.Kulağına eğilip homurdanarak ve dişlerini sıkarak "Ben matbaacı Süleyman'ın oğluyum!" dedi ve ümüğüne usturayı bastı.
Gırtlağı boydan boya yarılan Pala Nedim'in kanları metrelerce ileri fışkırdı. Meydancılar o sahneyi gördükleri anda şoke oldular, kımıldamaya fırsatları olmadan Kara Osman'ın dostları tarafından delik deşik edildiler.
Pala Nedim yerde debelenirken çıkardığı homurtular, meydancıların bağırtılarına karıştı. Birkaç dakika sonra sessizlik koğuşu sardı, idarenin gardiyanları içeri girdi. İki idamlık mahkum olayı üstlendi. Dava kapandı.
Ali, meskun mahalde ateş etmekten ve ruhsatsız silah taşımaktan aldığı üç ay cezayı bitirdi ve dışarı çıktı. Osman abisi ve dostları onu kapıdan aldılar.
Artık semtin yeni bir ağabeyi daha vardı: Berber Ali!