Neyse, gelelim konumuza. Şiir Sena çiçekleri kokladıktan sonra, gökyüzünü seyre daldı. Bembeyaz, köpük gibi bulutların birbirleriyle yarışır gibi batıya doğru gittiklerini gördü. Hepsi pamuk gibi ve yumuşacık. Bulut yumuşacık olur muydu acaba? Yüksekçe bir kayanın tepesine çıksa bir bulutun üstüne atlasa, sırt üstü yatsa neler görebilirdi acaba? Bulut onu taşır mıydı? Bulutun üstünde yürüyebilir miydi?
Kafasında bu tür sorularla köpüklenmiş bulutlara baktı da baktı. Her yaz dedesinin yaylasına gittiklerinde kafasına koymuştu bir kere, yapmalıydı. Ne mi yapmaya karar verdi? Yayla çok yüksek olduğu için birçok tepe bulutların üstünde kalıyor. En yükseğinin zirvesine çıkıp en yakınındaki bulutun üstüne atlayacaktı. Şiir Sena’nın oldum olası meraklı olduğunu bilmeyen yoktu ki. Bir de kafasına ne koyarsa yapacağını…İnatçıydı işte oldum olası…
Birkaç gün sonra ailece uçakla dedenin yaşadığı yere uçtular. Pencere kenarında oturan Şiir Sena, biraz yükselince uçağın bulutların içine girdiğini fark etti. Bir süre sonra da bulutların üstündeydi uçak. Şiir Sena, heyecandan ne yapacağını şaşırdı. İçi içine sığmıyordu. Kendini tutamadı, bulutlara el sallamaya başladı. Uçak hava alanına yaklaşınca tekrar bulutlar üstündeydi.. Alçaldı da alçaldı uçak. Sonunda piste rahat bir iniş yaptılar.
Dedesi otomobiliyle onları karşılamıştı. Oğlu ve gelininden önce canından çok sevdiği ve özlediği torununa sarıldı yaşlı adam. Doyasıya öptü kızı, saçlarını okşadı. Annesine ve babasına sarılıp ’hoş geldiniz, yavrularım’ deyiverdi. Gözleri bulutlanmıştı yaşlı adamın.
İlçeye hiç uğramadan doğruca yayladaki evin yolunu tuttular. Otomobil yükseldikçe bulutlar alçalmaya başladı. Nihayet bulutların üstündeki tepedeki yayla evine vardılar Babaannesi Şiir Sena’yı bağrına bastı sıkı sıkı, durakaldı öyle kadın. Kokladı boynunu kızın, saçlarını da. Torun işte; özlenesi, sevilesi.
Ertesi gün Şiir Sena ile dedesi, hayvanları otlatmak için dağın zirvesine doğru çıktılar. Okumaya tutkulu olduğu için en sevdiği kitabını da yanına aldı kız. Sevimli Karabaş da onlara eşlik editordu o sırada. Birkaç saat hayvanlar otladı. Dinlenmek için kayanın altındaki gölgeye yattılar dedeyle torunu. Şiir Sena kayanın tepesine çıktı bir süre sonra.
Uçurumdan kendisini beyaz bulutun üstüne bıraktı. Karabaş arkasından yetişmek istediyse de ardından vazgeçti. Havladı durdu ardı sıra kızın. Bir süre sonra yatak üstünde zıplarcasına yumuşacık zeminde zıplamaya başlamıştı. Sonra… Hareket halindeki bulut kısa bir süre sonra oradan uzaklaştı. Uçağın penceresinden seyredaldığı bulut kümelerinin benzerleriydi yayladakiler. Bulutlarla birlikte yükseldikçe yükselmişti. Kara kara bulutların yanındaydı artık. Onları da merak ediyordu içten içe. Karalıklarının içinde yürümek istedi. Yaylaya doğru giden kara bulutların üstünde ustalıkla haraket ediyordu bir süre sonra.
Koşarcasına yürüdü kara bulutun üstünde, sonra… oturmak, dinlenmek istedi.
Bulutun üstünde dev kayayı fark etti. ‘Şimdilik bu kadar seyahat yeter’ dedi kendine, kayanın üstündeydi o sırada. Dik olmayan yamaçtan aşağıya ilerledi. Bir de ne görsün? Dedesi onu arıyor saatlerdir. Torununu görür görmez nasıl da sevinmişti adam.
“Neredeydin yavrum? Nasıl merak ettim seni.” Karabaş acı acı havladı bir süre. “Kayalardan düştün sandım!’ diye ekledi dedesi.
Şiir Sena’nın elinden tutmuş, sürüye doğru yürümeye başlamışlardı bir süre sonra.
Şiir Sena, yaşadıklarını dedesine anlatmak istedi yol boyunca. Adamı meraka soktuğu için üzgündü kız. Dedesi,torununun anlattıklarını pek inandırıcı bulmadı ama inanmış görünmeyi yeğledi.
Karabaş da mutluydu o sırada, kuyruğunu salladı dakikalarca. Birlikte yayla evine yol aldılar ardından.