Bir insan geçmişi neden özler? Geçmiş geçmiş midir gerçekten? Geleceğe bakabilmek yarını duyumsayabilmek adına bir parça da olsa geçmiş sevilmez mi?
Bir gelecek tasavvuru düşünemeyiz bu doğru çünkü insanlık bambaşka bir noktada ve o noktadan kopamıyor, önünü göremiyor, geçmişi didikleyip bir şekilde oradan bir 'cevher' çıkarmak mümkün. Geçmişin tozlu raflarına atılmış o cevheri şimdi işleyebilmektir asıl hüner.
Teknoloji çok örseledi büyük insanlığı; çürüttü, kemirdi, eritti ve savurdu. Büyük insanlığın bilinçli üyeleri bu durumdan çok şikayetçi lakin güçleri yetmiyor.
Aslolan ise bu büyük insanlığın ezici çoğunluğunun buna itiraz edebilmeleridir.Büyük insanlık...
Nazım’ın da dediği gibi "gemide güverte yolcusu, şosede yayan..." Ne bugününü kontrol edebiliyor ne de yarınından ümitli veya mış gibi...Ümitliymiş gibi!...
Geçmiş demiştik, cevher demiştik: Geçmişe burun kıvırmakla yürümüyor bu işler. O cevheri bulamayan ne bugünü hayal edebilir ne de yarını. Peki bu cevher ne menem bir şey? Cevher dediğimiz şey ne?
Bakır cevherinden bahsetmiyoruz.
Geçmiş gömütünün içindeki değerlerdir kastedilen.Yani bir çeyiz sandığı gibi düşünün mesela. ́ ́Geçmişin ne hayrını gördük te bugünün hayrı olsun." tarzı serzenişler geliyor kulağa sanki.
Geçmişi bir bütün olarak ihya etme derdinde olamayız, bu aklamak olur. Dünyayı altüst eden savaşlar oldu keşke bir daha savaş olsaydı diyemeyiz.
Ama belki şunu diyebiliriz büyük insanlık adına: İnsanlığın ilerleyişine büyük devrimler eşlik etti keşke şimdi devam etseydi ya da daha iyisi olsaydı diyebiliriz.
Geçmişten sahipleneceğimiz olay ve olgular başkadır, lanetleyip çöpe attığımız, hatırlamak bile istemediklerimiz başka. Geçmiş hususunda sap ile samanı ayırmak zor olmasa gerek.
Bugün ile kıyasladığımızda anlam ve değerler üzerinden çok şeyler konuşabiliriz. Toplumsal ve ekonomik sistemin çürümüşlüğüne bağlayabiliriz. Ama ne gerek var; kapitalizm yüzyıl önce de vardı.İnsanlığa ait olan kazanımlar, mutlu anlar, yaratıcılık geçmişin cevherinde, bizi de burası ilgilendiriyor zaten.
Teknoloji ilerliyor ama nasıl ilerliyor, geçmişi yok sayarak yani cevheri yadsıyarak. Buna karşın büyük insanlığa ait olan kutsallar ne olursa olsun korunuyor. Geçmiş ders çıkarmak için bir tür uğraklar duraklar silsilesi değildir, geçmiş adeta bir hafiye gibi peşimizden gelir, yani tersine ders verir.
Belki de kim bilir insan, geçmişe özlem duyuyordur; cevhere dokunuyordur, haksızlık da etmemek gerek.
Popüler kültürün istilası altında sıkışıp kalan büyük insanlığın sıradan orta sınıf üyesine : "Plak cızırtısı ve kırmızı şarap sever misiniz?" diye sorulduğunda hiç kuşkusuz 'Áy tabiki evet' yanıtı verilir. Geçmiş böyle bir şey, cevheri ise bu ́plakçaların` içinde dönüyor!