Küçük odanın duvarında asılı yağlıboya tabloya en sonunda veda ettim. Çerçevesi kırılmış. Rengi solmuş.
Yağlı boya evin köşelerinde yaşadı. İlk evde çalışma odasındaydı. Taşındıkları evde girişte arka tarafa bakan duvarda asılıydı. Eşref Bey'i, arada tabloyla konuşurken bulurdum.
İmza yerinde. Süslü E harfi yanında I gibi bir şey. Kimden diye sormayı hiç düşünmedim. Tablonun renkleri ve imza bana bir şey ifade etmiyordu.
Ben böyle büyük yaldızlı çerçevelerde portre tabloları severdim. Verdiğim parayı, anlı şanlı imzası ile duvarlarımı süsleyecek, yaldızlı çerçeveler.
“Ne yaptın, en sevdiğim tabloyu bana sormadan?”
“ Yahu kullanmadığımız oda da yıllardır asılı, tozunu almaktan ben bıktım.”
“Benim tablomu bana sormadan?”
Eşref Bey, sol elinin parmaklarını öyle bir sıktı ki! O tabloyu çabuk getirttir.
Neşe Hanım, kırk yıllık eşinden ilk defa böyle bir hareket görmüştü. Gözlerinden çıkan alevi fark edince susmayı yeğledi.
Arka kapıya koydurmuştu, daha yarım saat bile olmamıştı.
Saçının topuzunu düzeltti. Vizon rengi ayakkabısını ayağına geçirdi. Kimselerin almadığını ümit ederek, asansörü çağırdı.
Eşref Bey’in tepkisi gözünün önüne geldikçe kanı çekildi. Evde neler atılmış, neler kırılmıştı da hiç birine ses etmemişti.
Neşe Hanım, önceleri cam asansör yaptırmasına çok kızmıştı.
Duvarın köşesinde duran tablo muydu?
On beşinci katta çabuk alışmıştı da bugün yavaş mıydı ne?
Her katta durmuş muydu? Hava da mı sıcaktı ne?
Boğazı düğüm düğüm oldu. 8. katta Doktor Cemil Bey bindi. Konuşmayı çok sever. Şimdi hiç sırası değil, diye iç geçirdi Cemil Bey, efendiliğinden mi? Kendisine olan hayranlığından mı?
Nerede görürse konuşmak ne kelime sanki şakırdı. “Hanımefendi, nasılsınız?” Çok şükür 3 kata gelmişiz.
Elleriyle topuzunu düzelterek, kendi bile duymakta zorlandığı tonda “iyiyim” diyebildi. Gözleri cam asansörde duvara dayalı çerçevedeydi. Çerçeve tamamen kırılmış. Tablodan ayrılmış.
Tablo kırpık kırpık.
Apartman kaç katlıydı.
Eşref Bey kaçıncı kattaydı.
Kaç yıllık evlilik?Biz kaçıncı kattayız?
Eşref Bey sessiz, sol parmaklar kan içinde avucunun içinde kurumuş kan.
Neşe Hanım soluksuz kalakaldı.