Sobada odunların çıtırtısı, üzerinde kahvaltı sonrası demlenmeye bırakılmış ıhlamurun iç gıcıklayan kokusu, dışarıda parlak göz kamaştıran bir güneş sonrası üç gündür durmaksızın yağan karın, birikmiş kar yığınları üzerine sessizce sakin sakin dökülmesine zıt evde anlayamadığım bir hareketlilik; telefon çalıyor, annem ya da babam telefona koşuyorlar, bir şeyler konuşuyorlar, annem mutfaktan nefis kokular yayıyor, ablam ve kardeşim de kendi dünyalarında oyuncaklarıyla oyalanıyorlar. Bir süre sonra telaşın, gizli koşuşturmanın nedeni anlaşıldı. Günlerden 23 Ocak 1978'miş ve benim doğum günümmüş meğer.
Şimdilerde hiç unutmadığım, bir ay öncesi ve bir ay sonrası çevremdekilere bıktırırcasına anımsattığım ve gündemde tuttuğum gün, o an için bende bir anlam ifade etmiyor tabii. Böyle günlerin pasta kesme, anne elinden çıkma limonatalar, ıhlamurlar, oraletler içme, özenle yapılmış ev yapımı kurabiyeler, börekler, çörekler, açmalar yeme özelliği dışında. Arkadaşlarla yapılan şamatalı oyunlarla birlikte önemi, alacağım hediyelerdi elbette. Gelen arkadaşlarımın annelerinin ellerindeki cicili bicili torbalardan hayâl gücümü çalıştırıp ne olduklarını tahmin etmeye çalışmak, o minicik aklımla benim için inanılmaz heyecan verici bir oyuna dönüşürdü. Ama en çok da hayâl kırıklığım güzel bir torbada gelmiş hediyenin Barbie hediye olmasını umarken, içinden çıkan komşu anne ve tabii ki annem için çok değerli olmasına rağmen bende üzüntü yaratan şık kazak ya da ona benzer örgü ürünleriydi.
Gecenin hediye faslı bitiyor, torbaları açıyor, irili ufaklı oyuncaklarımı odama götürüyor, komşularımızı mutlu mesut uğurladıktan sonra, ailemin her zaman sona bıraktıkları ve özel olduğuna inandıkları hediyelerini babam elinde getirdi ve sordu: "Söyle bakalım, sence baban ne hediye almıştır sana?". O ânı dün gibi hala içim titreyerek anımsarım, umursamaz ve biraz da babamın da hoşlandığı cilveli bir tavırla "Oyuncaaaak!" bağırışıma "Ama ne?" diye ısrarı sürdü. "Sana üç tahmin hakkı veriyorum sonra vereceğim." dedi. O an anlamadım ama sonraki doğum günlerim için hediye önerisi toplama numarası olduğunu sonradan anladım. Benzer yöntemi şimdi ben de yeğenime, kuzen çocuklarına uyguluyorum, ancak zaman bizim zamanımıza göre öylesine hızlı akıyor ki şu an hayal ettiklerinden bir ay sonra vazgeçebiliyorlar.
Neyse, biraz düşündükten sonra ikinci kattaki arkadaşımın komodini üzerinde gördüğüm ve dışarıdaki yağan kara bakarken her zaman aklıma gelen içinde geyikler ve üzerine Noel Baba oturan küreyi hayal ederek, "Bir kar küresi mi acaba?" dedim. Babam, "Yok, ikinciyi bekliyorum." dedi. Anaokulu arkadaşımın bir gün minicik elinde bize gösterdiği, kurma kolunu çevirince güzel sesler çıkaran ve üzerinde bir balerinin dansettiği bir kutuyu anlayarak, "'Müzik (Laterna' adını o an bilmiyordum) kutusu mu?" dedim. "Yoo, ikinci hakkında da bilemedin. Bakalım üçüncü hakkına" dedi babam. Üçüncü hakkımı da teyzemin kızında gördüğüm, eniştemle gittikleri bir seyahatten aldıkları, henüz burada olmayan penguenlerin sıralanarak bir kaydıraktan kaydıklarını gözümle gördüğüm adını bilmediğim bir oyuncakla tarif ettim. Herkes güldü.
Babam, "Üçü de değil. İşte benim hediyem." yanıtıyla kutuyu elime verdi. Merak ve heyecandan parmaklarımın titremeleri eşliğinde üzerinde kar manzaraları, kızak kayan, kartopu oynayan neşeli çocukların olduğu beyazın hakim olduğu cıvıl cıvıl renklerle bezenmiş ambalajı yırtmaya kıyamadan, annemin yardımıyla özenle sıyırdım. Bordo kadife kaplı kutuyu açtığımda onu gördüm. Kendime nasıl bunu tahmin edemedim diye kızarak babamın boynuna atladım. Çünkü bu obje, geçen yıl benden üç-dört yaş büyük amca kızıma doğum gününde, amcamın bizim yanımızda verdiği 'Gümüş Bilezik'ti ve üzerinde adı yazılıydı. Okula gittiğimiz serviste bir an bile elinden çıkarmadığı, arada sırada büyüklere özgü bileğini yukarı kaldırıp zarifliğini öne çıkartan hareketi hepimizi inanılmaz özendirirdi. Sanırım o ince duygu yüklü babama, benim ve ablamın o anki bakışları, ikimize de bu hediyenin hoş olacağını düşündürttü ki ablama da haziran ayındaki doğum gününde aynısından aldı. İkimizinkinde de adlarımız yazılıydı tabii.
Şimdi düşünüyorum, oyuncakların yanında onu bu kadar değerli kılan sadece imrenme, kıskanma, büyüklerin sahiplendiğine sahip olma ve daha o yaşta büyük gibi olma arzusuydu. Alt tarafı kimyasal anlamı altından sonra gelen AG simgeli bir elementti. Şimdi hatırlıyorum, saf beyazlığı ve ışıltısı, hatta üzerinde o yıl yeni yeni yazmayı öğrendiğim kendi adımın olmasıydı sanırım.
O akşam önce elime taktığımı, akşam yatarken bir yerlere çarparım korkusuyla kolumdan çıkarıp yastığımın altına koyduğumu ve sabah uyandığımda da telaşla yerindemidir diye baktığımı dün gibi anımsıyorum. Görünümü minicik elimde gerçekten o yaşta çocuk için inanılmaz zarifti. Arada sırada kimseye çaktırmadan onu öptüm. Hatta babamın bizi severken sevgisini tam hissettirmek amaçlı küçük ısırmalarına benzer ısırıklar attım. Acıttıysam kusura bakmasın artık. Onunla ergenlik dönemlerimde paylaştığım heyecanlarım, üzüntülerim, dertlerim ve mutluluklarımla üzdüysem de özür dilerim.
İş görüşmeleri, önemli sınavlar (hatta ehliyet), eşimle tanışma ve evlilik teklifi aldığım tüm özel günlerimde yanımda oldu. Heyecanlarımın kırılmasını, sakinleşmemi sağlarken her zaman da bana şans, uğur getirdiğini düşünerek arkamda görünmez bir güç gibi hissettim.
Sanırım Allah gecinden versin ama babamı, annemi kaybedersem de beni en iyi teselli edecek arkadaşım o. Bazen kimse duyamasa da benim duyduğum, bildiğim bir dilden konuşuyoruz onunla. Bazı kararlarımda, yüzyıllardan gelme bir yaşanmışlığın öğretici dehasına sahip bir yol gösterici olduğunu düşünüyorum.
Üzerindeki şu küçük çentik ne zaman oldu? Bir yerlere mi çarptım? Ya da ödünç verdiğim kişiler onu mu hor kullandılar? Zaman zaman yenilenmesi, ışıltılı olması için onu kuyumcuya veriyorum. Umarım bir yerlerini incitmiyorlardır.
Serviste amca kızı gibi kolumu kaldırıp artist edasıyla gömlek kolumu aşağıya indirme numarasını yapmaya kalktım ancak bir türlü beceremedim.
Babam hediyeyi verirken, "Bu sıradan bir oyuncak değil. Mümkünse bunu yaşamının sonuna kadar saklamanı rica ediyorum" demişti. Ben de şu yaşıma kadar takı bavulumun en nadide yerinde sakladığım bu bileziği, sevgili eşime miras ya da benden önce kaybedersem sevgili biricik yeğenim, ailemizin canı Can'a ömür boyu nesilden nesile saklaması için hediye olarak vereceğim.