1 dakika okundu
Geminin Gölgesi/Erinç Büyükaşık

Geminin güvertesinde çalkantılı denize karşı korkunç böğürtüsünü işitti tayfa. Bu fırtınalı havada kusmak bir toplu törene dönüşürdü çoğunlukla. Zar zor kamaradan çıkabilen alt güvertedeki iki kişi daha böğürmeye, kusmaya başladı peşi sıra. Fırtına ve yağmur, alt güvertedekiler ve makine dairesindekiler için hayli hayli katlanılmaz olmuştu bir haftadır. Makine dairesindekiler, dip ambardaki kadınlı erkekli kalabalık günlerdir fırtınanın içinde debelenen gemide hayatta kalmaya çalışıyordu. Gün ışığını görmeden geçen günler ardından birçoğu hastalandı.

Ateşçi, dalgalara karşı kusmakla kendini sağaltacağını düşündü ilkin. Aynı gemideyiz, kaptan kamarasındakiler de üst güvertedekiler de boku yiyecek sonunda. Karaya ulaşmak mümkün görünmüyor sanki. Günlerdir yoldalar, alt güverte ve üst güvertedekiler ulaşılacak ilk limanı bekliyor.

Yemek saati... Orkestra günün moda şarkılarını çalıyor.

Şatafatlı salonda yemek yiyen üç yüz yolcu her fırtınada ölümden döndüklerini düşünerek kaptanı övüyor aralarında. Bir kahraman artık kaptan. Kahramanlık zor zanaat. Kaptan, hamaset kokan cümlelerle ülke, vatan ve birlik söylevleri atıyor yemek salonunda. Alkışlar, alkışlar… Orkestra marşlarla yemeği daha yenilesi kılıyor birinci mevkidekiler için. Gemisini her fırtınadan kurtarmayı başardı kaptan hazretleri. Kaptan köşküne kurulmuş, dümendeki maharetiyle derin denizleri aşan bir komutan edasıyla anlatıyor eski maceralarını. Kaç facianın eşiğinden döndü bu gemi, belki şehir efsanesi belki de hakikâtin ta kendisi.

Midesi haşat olmuş ateşçi karaya ulaşmayı diliyor üst güverteye zar zor vardığında..

İlk merdiveni tırmanırken adımları ağırlaşmış, gri gökle göz göze geldiğinde yürüyecek hâli kalmamıştı zaten. Aşçı, yemek kırıntılarını göndermişti alt güverteye ve makine dairesindekilere. Karanlık, rutubetli sığınakta ölmeyi mi, hayatta kalmayı mı becerecekti aşağıdakiler? Ateşçi dalgalara doğru kusarken bir an denize düşecekti neredeyse. Savruldu, yalpaladı, tutunmayı başardı bir yere. Alt kamaradakiler, tayfalar, ateşçiler, mahzende bekleyenlerin kör karanlığa alışık gözleri canlandı zihninde.

Kaptan onları limana ulaştıracaktı muhakkak. Büyük Tufan’ın kaptanına benzetti kendi kaptanlarını masadakilerden biri. Tanrısal bir kurtarıcı olabilir miydi kaptan. Hayranlıkla dinliyordu kaptanın hamaset yüklü nutuğunu. Tanımadıkları yeni dünyalar için söz vermişlerdi alt kamaradakilere; ateşçiler, tayfalar da yeni limanlarda yeni iş bulabilirdi belki de. Gece gündüze dönmüyordu bir türlü kuzey ışıklarını arkalarına aldıklarından beri. Yüzlerine düşen gölgeleri silecek bir liman bulunurdu muhakkak. Mürettebat, yüklü para karşılığı umudu satmıştı yüzlerce kişiye. Üst güvertedekiler eğleniyor yemek salonunda. Sarsıntılardan, dalgaların öfkesinden uzakta uzun yolculuğun keyfini çıkaran kadınlar ve erkekler…

Seyahat acentesinin güvertedekiler için ayrı, varsıllar için ayrı bilet sattığını biliyor herkes. Alt kamaradakiler yemek salonundakileri görmedikleri sürece kaygılanacak bir şey değildi kaptan için. Üst güvertedekiler aşağıdakilerle yüz yüze gelmedikleri sürece yolculuk sürebilirdi muhakkak. Tayfalar, gemi zabitleri dışında alttakiler bir sır tüm mürettebat için.

Yemek artıklarını denize atmaya gerek yok, aşağıda bir yığın aç var, diye düşündü aşçıbaşı. Bu gece tatlıdan kalanlar da var, et yemeğinin artıkları hayli hayli ziyafet zavallılar için.

Fırtına kesildi bir an. Dinginleşecek hava. Deniz bir gün önceki gibi süt liman olacak muhakkak. Buzdağına çarpan Titanic karabasanları görüyor alt güvertedekiler. Tanıdıkları çımacı birkaç gün sonra karaya ulaşırız diye sakinleştirmişti karanlıkta yitip gitmiş yüzlerce gözü.

Yemek salonunda kadehler kalkıyor o sırada. Biz nice fırtınayı, faciayı, kazayı atlatmış, kutlu zaferler yaşamış bir milletiz. Yaşa Kaptan, var ol'lar ardı sıra. 


Kahkahalar, Yaşasın Kaptan”lar, yolcuları onca azgın fırtınadan kurtaran mürettebat için dualar, danslar, marşlar…Kaptan köşkünden çıkıp yemek salonuna ulaşmış ikinci kaptan da mağrur gözlerle bakıyor salondakilere. Aşçı da en lezzetli tatlısının servisiyle uğraşıyor garsonları haşlayarak.

“Artıklar aşağı güvertedekilere.”

Herkesin doyduğu bir gemi sonuçta. Ne büyük bir saadet! Kruvazör yolcu gemisi, okyanusları aşıp yeni kıtaya ulaşacak bir iki güne. Alabandada bekleyen kadınlı erkekli kalabalık açlığa alışık. Kaptan, dümeni derin okyanusa kırdığından beri sallantıdan perişan hâlde kıyıyı dört gözle bekliyor her biri.

İki bin yolcu bandoyla uğurlandı bir önceki limandan. Kaptan, gururla <span>“</span>Titanik bile benim geminin yanında minicik kalıyor, denizi yara yara tüm heybetiyle ilerliyor kuzey ışıklarını arkasında bırakarak.” diye geçirmişti içinden. Buzdağlarını kıracak güçte bir gemi bu. Bir iki sallansa da dev dalgalar ortasında yolculuğunu tamamlayacak muhakkak.

Ateşçi, babadan kalan bilgelikle dümeni sola kıran kaptanın dalgalarla boğuşurken aslında ne kadar çaresiz olduğunu fark etti. İşler iyi gitmiyor, kaptanın zafer nutuklarının kıymeti yok besbelli. Tercüme-i hali; çımacı baba, yıllarca gemilerde tayfalık yapan dede…

Ön sezileri yelkenlerin huzursuz, denizin öfkeli oluşunu hayra yormamak gerektiğini söylüyor ona.

Yarı ayık birmiki tayfayla göz göze geldiğinde dudağındaki sigarayı son nefesine kadar içine çekti. Alt güvertedekilerin karnı gurulduyor, açlığa alışıklar bir süredir. Makine yağcılığı, hamallık, vinççilik yapan tayfa tedirginlikle yanından geçti.

Beş dakikada bir ıslanan gömleğinin üstünde kurumaya başladığını fark edince diğer ateşçiye bırakmıştı ocağı. İkinci ateşçi, süngüyü alarak ocağı karıştırmaya başladı. Kapak açılır açılmaz insanın yüzüne rüzgâra benzeyen bir ateş çarpıyor, derisi kavruluyordu adeta. Ocağın içi hayret edilecek kadar beyaz. İnsan, bunu eritilmiş bir maden sanabilirdi muhakkak. Ateş, tenceredeki kaynar su gibi fıkırdıyor; aynen onun gibi buhara benzeyen beyaz dumanlar saçıyordu.

Nöbeti devralan genç ateşçi, beş dakikada bir sırsıklam olan beyaz gömleğini çıkarıyor; vücudunu kuruladıktan sonra aynı gömleği giyiyordu. Islak saçları terli alnına düşmüş, kızarmış pazılarından beyaz damlalar yuvarlanıyordu. Ateşin keskin parlattığı ıslak vücudu ürkütücü geldi gözüne. Yağmur ve fırtına şimdi ocağın sıcağından kurtulan gövdesini ayazda ufaltmış, adeta bir gölgeye çevirmişti. Bakla ve çorba, bugünün tayını. Aşçının artıkları midesini bulandırıyordu ne zamandır. Kaptanın dediği gibi liman yakın değildi muhakkak.

Alt güvertede kıç kıça yerleşmiş kalabalık, kaygılı ama inanmış gözlerle yolculuğun bitmesini bekliyor.

Merdivenleri son gücüyle çıkabilmiş kadın ateşçinin yanına ulaştığında sözcüklere ihtiyaç duymadan gülümsüyor ateşçi.

"Çocuklar ağlamaktan usandı, yeni uyudular şimdi. Ne zaman ulaşırız en yakın limana?”

Soruyu yanıtsız bırakıyor ateşçi. Gemi su alıyor, tayfa telaş içinde, kaptan yemek salonundakileri avutuyor, o büyük yalancının kahramanlık öyküsü alkolün buğusunda tüm gemiye yayılıyor.

Hakîkât acıdır, tüm hakîkâtlar hem de.

Kadın, ateşçinin çaresiz ifadelerinden korkarak bir an uysallaşan karanlık denize baktı. Alt dudağının sol tarafını dişlerinin arasına alıp onaylayan bir bakışla karanlığı izlemeye devam etti. Bir şey düşünmek istemediği zaman böyle yapardı çoğunlukla. Su alan gemiden ilk kurtulacak yemek salonundakilerin kahkahalarını işitince bildiği tüm küfürleri savurdu. Ateşçi gülerek eşlik etti o küfürlere.

Bu kadına yakışıyordu küfretmek, hem de dümdüz gidiyordu konuşurken. Güvertedekileri ölüme terk ettiler demek ki. Kadın da farkında bu geminin bir limana yanaşmayacağının. Yemek artıkları yetmiyordu bir süredir zaten. En kötü ihtimal açlıktan, hastalıktan ölecek aşağıdakiler.

Geminin kıçında iki yabancıydılar. Kadın, ateşçinin kavruk yüzüne sevecenlikle baktı o sırada. Gözcünün sesi duyuldu bir an. Haykırıyordu. Acizliğinin temsili bir çığlıktı sanki.

"Buzdağı! Çarpıyoruz!”

Kaptana haber ulaştığında zil zurna sarhoştu yemek salonundakiler.

Kaptan da küfelik.  Yardımcı kaptanın buyruğuyla derhal makine dairesine ‘tornistan’ emri verildi. Sisler arasındaki buzdağına kadın ve ateşçi hayranlıkla bakıyordu, ilk defa devasa bir buzdağına bu kadar yakınlardı. Gemi ters çalışan pervanelerin çabasıyla yan dönse de sancak tarafına çarpmaktan kurtulamadı.

“Kuzey ışıkları ne görkemli gece gece.”

Birkaç dakikada gemi yan yattı birden. Buzdağının öfkeyle çarptığı sırada geminin bordası jilet gibi kesilip parçalandı.

Alt güvertedekiler çoktan boğuldu muhakkak.  Ateşçi çığlıkları işittiğinde kadın çaresizce adamın elini tutuyor.

Kaptan kurtarma botlarından ilkine yerleştiğinde canını kurtaran yemek salonundakiler için hâlâ kahramandı. Nice fırtınadan, alaboradan sağ salim kurtulan kaptan birinci mevkidekilerle birlikte botta yerini almıştı.

Denizin içinde yitip giden, derin sulara gömülen koca gemiye hüzünle baktı bir an.