Uzun zamandır hava kötüydü, gökyüzü bulutlarla kaplı, kara bulutlarla. Kirpi alışmıştı artık sadece bulutları aşabilen cılız güneş ışığına. Günlük yürüyüşünü yapmaya çıktı. Biraz gitmişti ki bir gök gürültüsü ardından sağanak yağmura yakalandı, dönmeye karar verdiğinde çok geçti artık. Kapıldı sel sularına, akıntıya bıraktı kendini…
Gözlerini açtığında bulunduğu yer o kadar karanlıktı ki gözlerini açmamış olabileceğini düşündü. Ayaklarının altından su akıyordu, suyun aktığı yöne doğru yavaşça ilerlemeye başladı, nereye gittiğini bilmiyordu. Kapkaranlıktı. İlerlemeye devam etti durmadan…çok uzaklardan bir ışık parıltısı gördü, heveslendi sevindi koşmaya başladı ışığa doğru. Masmaviydi ışık, çok güzeldi. Sanki bulunduğu tünelin sonu orasıydı ve o ışığa ulaşırsa cennet bahçesine çıkacaktı. Bir süre sonra fark etti ne kadar koşarsa koşsun ışığın hep aynı uzaklıkta kaldığını, mesafenin kısalmadığını.
Durdu, içinde bir umutsuzluk belirdi, nefes nefeseydi; “Gri dünyamdan karanlığa düştüm, ışığı hiç göremezken şimdi görüyorum, ne kadar uzak dursa da, ne kadar kaçsa da benden , ona doğru ilerleyeceğim durmadan, umudum yokken umutlandım bu mavi ışıkla, ışıktan vazgeçsem de umudumdan vazgeçmemeliyim” diye düşündü ve son nefesini verip içindeki karanlığa geri dönene kadar o mavi ışığına, o cennet bahçesine, beslediği en güzel umuduna doğru yürüdü ......