İkinci çocuktan sonra üçüncüyü bekliyormuş, aldır dedim iş işten geçmeden. Pişman olacaksın yine. O veletleri nasıl doyuracak, okutacaksın üçüncü de doğarsa. Kızlara yazık değil mi?
Abla valllaha benimki elinde pastayla geldi. En sevdiğimden hem de. İki yıldır bu ikinci. Diğer elinde de nar. Evin beti bereketine doğurmalıymışım. Yalvardı, Allah verdiyse katili olmak bize mi düşer, dedi. Rabbim sevdiği kulunu açıkta bırakmazmış.. Şeytan tüyü var Ahmet'te bilirsin, allem edip kallem etti de ikna etti sonunda. Bez parası, çocuk parası döndürürüz dedi, gece uyumam, daha fazla çalışırım gerekirse, sen de evlere gidersin temizliğe. Kızlar da yardıma gelir hatta.
İnşaatta amelelik yaparım aşağıdaki inşaatta. Her yeri yıkıp yapıyorlar zaten. Yevmiyesi iyi bir yer bulurum muhakkak. Recep abi, usta arıyormuş aşağı mahalledeki site inşaatı için. Öyle kocaman bir site, memleketin zenginleri şimdiden ev almaya sıraya girmiş diyorlar. Öyle havuzlu, kocaman, kapıcılı bir şey. Apartman görevlisi ya da güvenlikçi de yaparlar belki inşaat bitince birine beni. Büyütürüz onu da kız. Hadi gül biraz, bak Abat olmasak, aç açıkta kalmayız en azından. Söz üçüncüyü de okutacağım. Kaçıncı sınıfa kadar mektebe giderlerse. Olmazsa medreseye göndeririz. Mahallede hayır sahibi bir hoca var bildiğim. Hafız falan olur kızlar belki. Oğlan bereketiyle gelecek muhakkak, dedi bana sevgiyle ilişip. Arzuluydu bakışları bunları söylerken. Oğlan olduğu nereden belli diyemedim adama. Pasta getirmiş aba. İki yıl önce getirmişti en son. Necla beş aylıktı, tekmeliyordu habire. Çikolatalı pasta aşerdim diye koşa koşa mahalledeki pastaneye koşmuştu Ahmet. O akşam yüzümü okşadı uysalca, yumuşacıktı sesi. Sevecenlikle baktı yüzüme yine. Uysal, güven vericiydi bakışları. Aç açıkta bırakmam çocukları, deyiverdi. Dükkandan bozma şu eve yeni taşınmıştık o yıl.
Ahmet, sobayı yakarken pencereyi tıklattı dün. İnşaattan çıkınca kahveye uğramış. Kahvedekilere üçüncü, oğlan olacak vallaha, şuraya yazıyorum, demiş. İddiaya girmiş kahvedekilerle. “Kızlar da ablalık yapar oğluma. Aslan oğluma…” deyiverdi evde neşeyle dolaşarak. Hikmetinden sual olunmaz yaradanın, oğlan doğuran övünsün demişler. Oğlum doğunca, kızlar ev işlerinde sana yardımcı olur hem de. Erkekliğine yediremedi abla aldıracağım deyince. Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter, demişler dedi gülerek. Rızkını verirmiş Allah. Yılıştı, oynaştı, onca güzel laf etti hatta. Garibe kıyamadım abla, karnımdaki can nihayetinde. Dandini beyim hoppala paşamdır benimki aslında. Ama ikinciden sonra girmediği inşaat işi kalmadı. Aç açıkta da bırakmadı çok şükür. Fakirlik maaşı da bağladı muhtar. Ama bu iş o kadarcık bez parasıyla olacak iş değil. Doğuracak benim dedim. İkna etti anlayacağın. Nar bereketmiş, Allah sevdiği kulunu açıkta bırakmazmış.
Bir gün güçten kuvvetten düşünce o üç velete neyle bakacağız dediysem de pasta getirmiş abla. Kızları ortada bırakmaz benimki. Gerekirse ben de temizliğe falan giderim arada. Köye döneriz bu koca şehirde tutunamazsak, deyiverdim Ahmet'e. Baççada balçıklar içinde bük boyunca pederin kızına seslenişini ansıdı bunu söylediğinde. Cam ışığından benim cadaloz, cahil analığın bakışları geldi aklına. Buralarda tutunamazsak çoluk çocuk göçeriz gerekirse. Camdan soğuk giriyordu o sırada. Anam, babam ortada bırakmaz muhakkak. Üçüncü oğlan olursa hele, yerlere göklere sığdırmazlar oğlancığı. Analık cerlese de cıscıbıl bırakmazdı babası muhakkak.
Kahvedekiler birer çay ısmarlayıp sırtını sıvazlayınca daha da ister oldu üçüncüyü doğurmamı aba. Vallaha güçlü kuvvetli, azimli adamdır. Hakkaten çalışır eder de ortada bırakmaz bizi. Hele de oğlan olursa. Oğlanınki oğul bağı, kızınki gül bahçesi demişler. Babam, analığım bile oğlan da olsa kız da olsa sever torununu muhakkak.
Bahçede koştururken hayal etti çocukları. O çöktüğün altında bekliyordu Ahmet. Hayaldi işte. Dönmüşlerdi köye. Yaylaların dumanlandığı bir sabah kapıda dikilmiş analığın çiseltide hayli ıslanmış kızlara bakıp “Cidduklar ıslanmasın daha, girsin içeri.” dediğini ansıdı. Rüyayı hakikatmiş gibi hatırladı yine.
İti bağlasan durmaz bu evde, diye ilenmişti analığı geçen sene geldiklerinde. “Ander gaybana, andır galasıca.” diye ilendi Ahmet'e. Şu zavallı uşaklara da yazık, diye tersledi babamı. Babam susturmaya çalıştı analığı. Galuk galasıca kalaydın da şu oğlana kaçmayaydın diye kızıp duruyordu babam da. Üçüncü, oğlan olacak, rüyamda gördüm, dedi Ahmet. Nur yüzlü bir adam ilişmiş rüyasına güya. Bu oğulcuğa iyi bakın, dedesinin adını verin hele, deyivermiş. Recep deyin sübyana deyivermiş güya Ahmet'e rüyada. Müteahhit Recep geldi aklına, kaç ev yapmıştı bugüne dek. Karşı köydeki evlerine tuvaleti, banyoyu evin içine yapıp sıcak su bağlattığından beri kaç bina dikmişti köye, şimdi şehirdeki siteyi bir yıla dikerdi muhakkak. Belki onları da sitede apartman görevlisi diye bir bodrum katına yerleştirirdi. Ahmet inanırdı Recep itine. Analığı bet suratlı, got kafalı demişti Recep Efendi’ye de benimki nasıl da heyheylenmişti.
Oğlan olursa aba, vallaha kurban kesecek Ahmet. Köye dönelim diye hayaller kurar oldum ablacım. Şu oğlan bir doğsun… Kızlar da köyün iki kilometre uzağındaki orta okula gider. Belli mi olur. Hayal güzel şey be abla.
Camdan soğuk girdi yine, Kapı, pencere kar kıştan korumuyor bu izbe evde. Mezarım olmasın aba bu ev. Sobayı yaktım dün gece. Biraz ısındı içim, tekmeledi ufaklık bir iki.
Gözleri çipil çipil baktı bana. Sesi buğulandı. “Vallahi abla, iki kız da dün harçlık istedi Murat’tan. Cebini karıştırdı Murat. Memnuniyetsizlikle on lirayı bölüştürdü kızlara. Yürüyerek döndüler onca yolu…”
“Aldır dedin çocuğu ama kıyamadım abla; benimki, nar da getirdi pastanın yanında. Gözleri ışıl ışıldı konuşurken. Elimi tuttu uzun uzun. Bereketiyle gelirmiş çocuk, öyle dedi valla. İkna etti abla anlayacağın..”