“İşbu dilekçede maruzatım olan şikayetimi bir önceki dilekçelerimde de ifade etmiştim. Yüksek makamlardaki beyefendilerin kulak ardı ettiğine ihtimal vermeyip bu sıkıntılarımı yeniden dile getirmek isterim.
Öncelikle geçen akşam mahalleyi torbacılara, ite kopuğa bırakan, afedersiniz haddimi aştım, yani elbette emniyetten mesul bu arkadaşlara laf söylemek bana düşmez ama bir iki aynasız arkadaş çok fazla can ciğer kuzu sarması oldukları Akif’e kahve ziyaretine gidince canım sıkıldı bir şekilde. Kaç gecedir müşterileri eli ayağını çekince biz mahalleliler de zatı şahanenin pek sayın polisler tarafından kulağının çekildiğini, öyle hap, ot, şeker ve bilumum keyif verici şeyi satacaksan bari göz önünde satma, çaktırma oğlum dediklerini düşündük ne yalan söylemeli.
Öyle arabalarla, motorlarla sokakta gövde gösterisi yapıp eve baskın yapıyormuşçasına usta film artistleri gibi davranan genç polislerimizin aslında kahve içmeye uğradıklarına kanaat getirdik mahallecek sonunda. Malum o kadar saat evden çıkmayıp sessiz sedasız gittiklerinde arkalarından şaşkınlıkla baktık sadece. Ah bir de o yakaladıkları kurye oğlana ters kelepçe takarken penceredeki aval aval izleyen biz seyircileri girin içeri diye buyurgan sesle uyardıktan sonra oğlanı tekme tokat dövmeleri vardı ya memleketin güvenliğinden bir an kuşku duymak zuldür deyip devlet babaya dua ettik nihayetinde.
Meğerse arkadaşlar kahve ziyaretine gelmişler Akif’e de gelirken, mahalleliye en janjanlı, yakışıklı, fiyakalı polis rolünü oynayalım demişler. Şenlikliklidir bizim sokak efendim. Arada bir ambülanslar, polis otoları teşrif eder hatta. Yan caddede de eylemciler, protestocular biriktiğinde çevik polislerimiz koca koca tomalarla, kasklarıyla, üzerlerindeli el bombası, biber gazıyla sahada hazır ve nazır beklerler haftada bir. Eğlenceli mahalleyiz anlayacağınız. Dün gece de ah bilseniz cümbür cemaat alkışlayacaktık bu şahane piyesi. Tam da huşu içinde anı yakalarken motorlu polisin Akif’e sen de içeri bir dediğini işitmeseydim keşke. Kaş göz edip genç oğlana diklenip Akif’e gelince yumuşamıştı genç polis. Kurye veleti Akif’in yüksek giriş dairesinden çıkarken görüp üstüne çullanıp kıskıvrak yakaladılar anlayacağınız. Herifçioğlu Akif’in evine zırt pırt girip çıkıyordu gece gündüz, eve gelen gideni belli değildi Akif'in.
Lafı uzattım efendim farkındayım. Tarlabaşı, Teksas karması sokağımızdaki güvenliğin bu şekilde sağlanıyormuş gibi yapılmasına da razıyız mahalleli olarak. En azından gündelik, sıkıcı hayatlarımıza eğlence girer oldu efendim. Ah edip eh işitenlerden değilimdir vallaha billaha. Ben Nasrettin Hoca gibi daha fazla fil isteriz diyecek kadar mulis, ağzına vur lokmasını al cinsinden yurttaşlardan olagelmişimdir oldum olası. Zamanı geldiğinde oyumu verir ötesine çoğunlukla karışmam en temel yurttaşlık vazifesi olarak. Yine de şu ciğeri peş para etmez Akif’i de kollayıp, bıyıkları balta kesmezlerden yapmasaydılar efendim. Vallaha efendim geçen de pencereden çıkmış karşı apartmandakilere saydırıyor, ağza alınmayacak laflarla sokakta düelloya çağırıyordu hepsini.
Apartmandakiler efendiliklerinden münakaşayı kesip evlerine çekildiler sonunda. Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar demiş büyükler, biz de büyüklük bizde kalsın deyip izliyoruz bir süredir bu müsamereyi efendim.”
Dilekçenin dilekçeye benzemediğini fark edince kızdı kendine. Ağlayıp sızlanıyormuşcasına çıkıyordu cümleleri. Bunu gönderse emniyettekiler ciddiye almazdı muhakkak. Akif’i bizden kurtarın diye yalvaracak neredeyse. Başka sokaklarda nice Akifler var, duyuyordu zaten. O sokak sakinleri de ürküyordu öteki Akiflerden. Başa bela olur bunlar, çevreleri it kopuktan geçilmiyor hiçbirinin. Bir an nefesinin tıkandığını, boğulduğunu hissetti. Mahalledeki genç üniversiteli komşusu gece sokağa girmekten korkuyorum diye anlatıyordu yol üstünde karşılaştıklarında. Televizyonda narkotikçilerin büyük baskınından söz ediyordu sunucu. Kaç ton adını yeni işittiği Afgan mahsülü keyif mamülleri ele geçirmişler habere göre. Bir an kırık bir gülümseme belirdi yüzünde.
Kağıdı kalemi bırakıp pencereyi açmaya niyetlendi. Akif’in iki müşterisi camı tıklıyordu o sırada. Kuytuda, arabaların arkasına gizlenen tıknaz biri cama tıklayanları izliyordu dikkatle. Bir de gözcüleri vardı besbelli.
Belki birazdan bir iki aynasız da damlar polis otosuyla dedi içinden bu müsamereyi tamamlamak için. Otuz iki kısım tekmili birden sahici bir macera filmi izler gibiydi yine. Her güne bir kısım, üç aşağı beş yukarı aynı senaryo olsa da eğlenceli sayılırdı sonuçta. Ahmet karısına seslendi sokaktakileri fark ettiğinde:
“Hanım gel gel, müsamere başladı bu gece de.”