Babadan Hacıhüsrevli ama anne tarafı demiryolu çalışanı dedesinden ötürü bir demiryolu istasyonunun çocuğuydu. Gençliğinin yaz tatillerini dedesinin bu iki katlı meyve bahçeleri ile süslü evinde geçirdiklerinden mahalle de onu tanımayan yoktu. Uzun süreli tatili için artık yaşamından ayrı tutamadığı arkadaşları ile birlikte çoktan bu hayattan göçmüş dedelerinin ninelerinin bu güzelim ahşap evinin son demlerini paylaşmaya geldiler. Tek eğlenceleri sabahtan oturdukları, dörtlü olduklarından dörtlüye bir ya da iki demeden sürdürdükleri pişpirik oyunuyla zaman öldürüyorlardı. Mahalleli bir zamanlar Almancıların taşındığı vagonlarla hareketlilik yaşadıkları, şimdiyse haftada bir ya da iki geçen trenlerin sınırlı yolcu sayısı ile vahşi batının teksasına dönmüş istasyon mahallesinde emeklilik yaşamlarını sürdürüyor. Günü gelince yukarı mahallede istirahatgahlarında yerlerini alıyorlardı. Almanların yaptığı muhteşem Tren garı, peronları, tamir atelye fabrikası, kendine özel kokusu havadan silinmeyen bekleme salonları, düzenli yerleştirilmiş parkı ve büfesiyle mahallelinin vakit geçirdiği sakin bir açık hava AVM siydi.
Tam oyunlarının en tartışmalı yerinde, gırgırın atışmaların gülüşmelerin gırla gittiği bir anda “Bana da oyundan bir çay Selami Usta” sesiyle tantanayla masa kenarında yer açtı kendine ve külhanbeyi edasıyla tahta sandalyesinde yerini aldı. “Arkadaşlar şeytanınız bol olsun. Çaylar kaybedenden olsun.“ diyerek sözünü sürdürdü. Biraz sonra oyun bittiğinde Ali’nin suratından karşısındaki eşi Hüseyin’le oyunu kaybettikleri anlaşılıyordu. Biraz takılmalar, oyunlar hakkında kritiklerden sonra misafirleri ile hoşbeşe başladılar. Çaylar tazelendi. Turgut hepsinden şanslı, Ankara’da İktisat eğitimini tamamlamasına, bir devlet bankasında müdürlük seviyesine kadar yükselmesine rağmen son birkaç yıldır işsizdi. Onlar gibi baba evine sığınmış, yeni iş olanakları planlıyordu. Kafasında bir plan oluşturmuş ki fazla konu dağılmadan ve uzamadan direkt olarak Murat’a yönelerek “Hoş hikâyelerini izliyorum, güzel projelere imza atıyorsunuz, ben de uzunca bir süredir buralardayım, gördüğünüz gibi aksiyon yok burada, sadece düşünmeye yeni yeni bir şeyler üretmeye kafa yorabiliyoruz. Üç dört gündür sizlere, detaylarını birazdan anlatacağım, neredeyse buraya geldiğim andan itibaren düşündüğüm hepimize iyi gelecek bir iş planım var. Ne dersiniz birlikte bir iş çevirmeye var mısınız? “Murat önerinin sağını solunu düşünmeden arkadaşlarına kısa bir göz attıktan sonra, “Ne demek iş olsun da ne olursa olsun biz varız, biraz İstanbul piyasasında kendimizi unutturmamız, taze yepyeni bir yüzle yeni işlerimize dönmemiz gerekiyor. Anlat bakalım nedir seni böyle heyecanlandıran, miskinliğimizi alacak bu dahiyane projen.?” Kabul görmenin rahatlığıyla ve birkaç yaş büyük ağabeyleri karşısında saygısıyla “ Dostlar uzun yıllardır bankada çalıştım. Banka sahibi olmak düşüncesindeyim.” der demez Murat sözünü keserek atladı. “Bankaya mı çökeceğiz, her işte varız ama böyle bir işte yokuz.” Turgut hafif tebessümle “Amma da yaptın be abi, göz göre göre kimse bize oraları bırakmaz, benim düşüncem daha basit, hele bir dur heyecanlanma dinle, kısaca düşüncem şu ki birlikte bir banka kurmak.”
Murat gözlerini patlatarak, yanlış duyduğunu düşünerek şaşkınlıkla “Sen rüyada mısın ya da biz yanlış mı duyuyoruz. Biz kim banka kurmak kim. Bize iyi hâl kağıdı bile vermezler. Kafa kağıdımızda kim bilir neler yazıyordur?“ “Siz orasını hiç ama hiç merak etmeyin, ben her şeyi ayarlarım. Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış diye boş yere laf etmemiş atalarımız. Şimdi ufak ufak proje adımlarına gireyim. Varsanız varız deyin, yoksanız mertçe yokuz deyin kırılmam. Yoluma devam ederim.” Çayından birkaç yudum alırken kafasını toparlama esi verdiği duraklamasına, “Arkadaşlar düşüncem aslında çok çok basit bir banka kooperatifi kurmak. Adını da koydum. Raybank. Demiryolu çalışanlarından oluşacak kurucular maaşlarının bir yıl boyunca dörtte birini açacağımız bir hesaba yatıracaklar. Sözleşmeyle bankanın kurucu ortağı olacaklar. Dört yıl sonra banka kârından neredeyse maaşlarına yakın ömür boyu emeklilik parası aylık alacaklar. Düşünsenize neredeyse yüz binin üzerinde çalışan demiryolu işçileri, yöneticileri var. Toplanan paradan kurucu üyelerine krediler vereceğiz. İş kuracaklar, ev alacaklar. Şubeler açacağız büyük kentlerde. Paraları çalıştıracağız.
Tüm çalışan demiryolu emekçilerine büyük umutlar vereceğiz. Meşakkatli çalışmalarının mutluluğunu emekliliklerinde görecekler, emeklilik aylığıyla yaşarken bankadan aldıkları ek parayla gezecekler, mutlu mesut yaşayacaklar. “Murat inanmış, güvenmiş yapılabileceğine kanaat getirmiş ses tonuyla, “Peki biz neler yapacağız, herhâlde sadece varlığımız yeterli olmayacak, biraz tüyo versene bize.” “Hay hay Murat’çım sizden umudum yüksek, yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatı bence. Sizinle güzel bir çalışmanın başlangıcındayız. İş bölümünü kısaca açıklayayım. Öncelik evraklarınızın tamamlanması, temiz kağıtlarınızın alınmasında, bankanın kuruluş evraklarının düzenlenmesi bende. Ali’ciğim sen tüm istasyonları dolaşacaksın; gar müdürü, istasyon şefi ve demiryolu işçi memurları ile toplantılar yapıp bu anlattıklarımı güzelce, düzgünce anlatacaksın, her gittiğin istasyonda çalışanların tamamını banka kurucumuz yapmadan ayrılmayacaksın. Sözleşmelerini imzalatacak, hesap numaramızı verecek, her birine şık isimleri yazılı Ortaklık Kartı vereceksin. Sana bir yıl süre, planını kendin yap; her bitirdiğin istasyondan ayrılmadan bilgi vermeni rica ederim. Şube yerleri belirleme, şubelerin dekorasyonu, istihdamı, mekanik kurulumu siz de Hasan ve Hüseyin. Murat sen de banka yönetiminin genel müdürüsün. Tüm işleri kontrol ediyorsun. Ben de finansman ve idari işler yönetiminde olacağım. Tamam mı?” tereddütsüz dördü de çalışmayı özlemiş hâlleriyle “Tamam tamam, bizler varız yarından itibaren başlayalım. Paslanmaya başlamıştık zaten.” dediler.
Prototip çalışma olarak birlikte bulundukları istasyonda yapılacakları alt alta sıraladılar ve planlarına uygun görüşmeler, toplantılar, varsa eksik düşündükleri noktalar iyileştirmeler için notlar almalarla tüm çalışanların onayını aldılar. Dokümanların hazırlanmasıyla konuya dahil olacaklarını, ödemelerine başlayacak ve üyeliklerini başlatacaklarına dair sözlerini aldılar. Güzel anlatılırsa ikna olunacak bir proje olduğuna şahit olmaları daha şevkle çalışmaya başlamalarına neden oldu.
Banka kurulum onayı alındı, organizasyon yapısı belirlendi, şubelerin açılacağı şehirler belirlendi; nüfusa göre büyükten küçüğe şubeler açılmaya, medyada sık sık hakkında bahsedilen yazılara konu olmaya, umutlardan geleceğe dair olumlu beklentilerden bahsedilen gazeteci yazılarına ağırlık vererek kamuoyunda olumlu bir havanın, güven rüzgarının esmesine olanak yaratıyorlardı.
Kısa sürede çığ gibi büyüyen bir topluluğun umut dolu duyguları üzerinde yükseliyorlardı. Paralar yatıyor, banka Cumhuriyetin en hızlı büyüyen bankaları arasına adını altın olmasa da gümüş harflerle yazdırmaya adaydı. Faiz oranlarını bir puan arttırarak tüm mevduatların süratle bankaya akışı inanılmazdı. Ekonomistler bankanın politikasını anlayamadıklarını, ama sürekli büyüme gösteren hacimlerinin bu aksiyonu yapmalarına neden olabileceğini düşündüklerinden, fazla da eleştirerek kendi geleceklerini riske etmekten kaçınıyorlardı. Güzel bir reklam çalışması ile toplum gözünde en güvenilir sinema, tiyatro ve işadamlarından oluşmuş bir gruba yaptırdıkları geniş prodüksiyonlu bir reklam filmini iki üç ay döndürmeleriyle, kendilerinin inanamadıkları bir büyüme ivmesinin yörüngesinde yer buldular. Rüya gibi bir hayatın içindeydiler. Gazeteler röportaj için randevu alıyor, okullarda örnek alınacak bu yatırımcı grubun seyrinden lisans, doktora tezleri hazırlatıyordu iktisat fakülteleri.
Turgut aradan geçen üç dört yıl sonunda yarattıkları bu gözlerine inanamadıkları devden kendi yararları için çalışma zamanı geldiğini düşünmeye başlamıştı. Yönetim kurulunu köklerini attıkları aynı yerde doğdukları istasyon mahallesinde toplantıya çağırdı. Selami abisine Turgut “Abi bütün çaylar benden herkese çay.” emrini parlayan gözleriyle verdi. Çaylar içildikten sonra arkadaki oyun masalarının olduğu özel odaya Raybank’ın bundan sonraki geleceğini konuşmak üzere geçtiler. Turgut fazla vakit harcamadan “ Dostlar hepimizin hemfikir olduğu bir şey var ki güzel bir iş başardık. Hepinize sonsuz teşekkürler. Sizlerle böyle olabileceğini düşünüyordum ama siz hayalimin de ötesine taşıdınız. Ama ne olursa olsun, bizim asıl amacımızdan sapmamalıyız. Şimdi ikinci versiyonuna geçiyoruz projemizin.” dedi. Gözler ışıl ışıl üzerindeydi, dörtlü grubun hayallerinde dahi yapabileceklerine inanmadıkları bir noktaya ulaştırmışlardı projeyi. Turgut şöyle bir göz gezdirdi dört yüzde, “Biz şimdi yavaş yavaş büyük bir gizlilikle bankanın içini boşaltmaya başlamalıyız. Bunu da göz önünde birçok gayrimenkul sahipliğine geçme hareketiyle yapabiliriz. Bugünden itibaren Avrupa hatta Amerika’dan mümkün olan oldukça prestijli binalarda emlaklar alacağız.
Alım nedenimizin bankanın uluslararası olma projelerimizin ilk etabı olduğunu inandıracağız tüm kamuoyunu. Göreceksiniz ki mevduatlarımızın bir kat daha artışını sağlayacağız bu eylemle. Ama küçük bir oyunla gerçekleştireceğiz bu faaliyetimizi. Alacağımız gayrimenkulün yüzde beşi bankanın olurken, yüzde doksan beşi kişisel kendimize ait olacak. Bu faaliyetimizi banka gelir giderimizi sürdürebildiğimiz sürece bu bir yıl mı olur iki yıl mı onu bilmem ama devam ettireceğiz. Bir gün ödemelerde çuvallamaya, gelir gider, karşılıklarımızın sağlanamaması gibi sorunlar baş göstermeye başlandığında hepimiz son günlerde dikkat çekmeden sık sık çıktığımız yurtdışında olduğumuz bir gün bankanın iflasını vereceğiz. Biraz zavallı banka müdürlerimiz sıkıntı yaşayacaklar belki ama, onlar da bugüne kadar yaşadıkları mutluluğun faturasına saysınlar artık ne yapalım. Acırsak acınacak halde oluruz diye boşuna konuşmamış atalarımız.”
Gerçekten de banka yurt dışı açılımıyla ülkede güvenini bir kat daha arttırdığı, toplumdaki prestijinin tavan yaptığı bir dönemde kimsenin inanamayacağı bankanın nakit sorununun olduğu haberlerinin düştüğü mecralarda, tüm ülkede şok etkisiyle karşılandı. Küçük büyük tüm yatırımcılar, ellerindeki hisse senetlerini paraya çevirmeye, mevduatlarının vadesi gelmese de faizini kaybına bakmaksızın tahsile gitmelerine rağmen o güne kadar güler yüzle karşılandıkları banka şubelerinden neredeyse hakarete yakın bir tavırla uğurlanıyorlardı. Başlangıçta haberlere büyük bir kesim inanmazken ardı ardına gelen haberlerle işin ciddiyetini kavramakta gecikmediler. Milyonlarca kişinin, emeklilik hayalleri, yatırım güvenceleri, sadece birkaç ay gibi kısa bir zamanda heba olmuştu. Büyük işadamlarından bir kaçının kalp krizinden öte dünyaya göçtüğü, birkaç küçük yatırımcıdan da inme geçirdikleri haberleri gazetelerin baş sayfalarının ilk sütunlarında yerlerini bulmaktaydı.
Turgut, Murat ve ekibi Güney Amerika’nın şu an benim de söyleyemeyeceğim minik bir kasabasında edindikleri beş villalık, havuzlu, güvenli sitelerinde o kasabanın belediye başkanının gözbebeği Türklerden olmuşlardı bile. Daha önce de Osmanlı’nın son zamanlarında göçmüşlerinden oluşmuş bir gettonun içinde saygıdeğer bir yaşama yelken açmaktan bizim beşli mutlu ve mesuttu. Ama daha birkaç ay geçmeden belediye başkanının anlattıklarından, bu ülkenin açıkları konusunda yeni kokular almaya başladıklarında cennete mi geldik sorusunu birbirlerine sormaktan da kendilerini alamıyorlardı.