*Bu öykü yazarın "Sınırlar Kapalı" isimli öykü kitabında yer almaktadır.
Kaç gündür ayakları geri geri gidiyor okula. Kapıdaki bekçi “Bugün de gececisin sanırım hocam,” diye takıldı ona. İtici geldi adamın yanaşık ve sırıtık hali. Gün karardığında okuldan çıkarsan güç, kuvvet kalmaz elbette insanda. Okul duvarlarının kirli, çirkin mavisine takıldı gözleri. On ikilere dersi. Hepsi test canavarı oldu bir süredir. İki dönemdir aynı test kitabını bitiremediler o ayrı. Öğretmen zili çalar çalmaz sınıftaydı yine. Her zamanki dakikliğiydi bu.
Sınıfa girer girmez Murat’ın uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözleriyle karşılaştı. Sarı kedi soğuktan sığınmış sınıfa. Kucaktan kucağa geziyor sürekli. Mırıl mırıl sıranın üstünde şimdi. Bir an yekinip Murat’ın kucağına yerleşiverdi ardından. Geçen yıl disiplin yönetmeliğinin can düşmanı gibiydi bu oğlan. Hayalet gibi geziniyor yine sınıfta. Ne meymenetsiz, huysuz herifin biri oldum bu veletler yüzünden. Gözlere bak, besbelli içten içe küfrü basıyor her biri bana.
Kitaptaki metni zaman zaman tekleyerek okumaya çalışıyor öndeki esmer kız. Tuğba'ydı adı galiba. Sınıf listesine bakıyor o sırada. Gülüşmelerle kesiliyor sesi. Yine de bozuntuya vermeden sürdürüyor okumayı. Sınıfın not delisi , hoca yalakası dediklerin den o da. Sürekli parmak kaldırıp durur ya bilip bilmeden. Yazarın anlatmak istediği ne çocuklar? Romanın ana kahramanı nasıl bir herif sizce? Yıllardır aynı metni okutmaktan bıkmadılar. Bir iki beylik laf etmeli sınıfa. Belki not alan çıkar da sınavda cevaplarlar.
Kimsenin onu dinleyesi yok. Bir iki romanın adını, anlatım tekniklerini, eserle ilgili gerekli gereksiz bir yığın şeyi okunacak büyüklükte yazıyor tahtaya. – AYT’de bilinç akışı, geriye dönüşü sordular çocuklar. Yazarlar, insan ruhunun haritasını çıkarırlar bu tür eserlerde- Sahi benim ruhum haritasını çıkarsalar ne olur ki? İç ses denen şey de bazen zırdeliliğin itirafı ya. Ne büyük bir laf, diye geçiriyor aklından. Murat’ın gözü yine duvardaki saatte. Devamsızlıktan kalmaktan bin bir ricayla kurtulmuşken sırasında pısıp uyuklamaktan başka çaresi olmadığını düşünüyor muhakkak. Sınıfta gezinmekten usanmayan kara sinek bir iki defa ilişiyor yanıma. Oldum olası sevmem şu sinek milletini zaten. Tatlı tatlı kaşınıyor sinek belasının hücumlarından sonra.
Sınıftaki uğultu kesilmiyor bir türlü. Nöbetçi öğrenci elinde defterlerle dolanıyor koridor boyunca. Sınıf başkanı Ali dibinde beliriyor o sırada.
– Gelmeyenler?
– Aynı kişiler hocam.
– Murat, uykunu alamadın sanırım. Kesin test kitaplarını hatmetmişsindir tüm gece. Veli toplantısına da gelmemişti annen. Yıl sonu dibimden ayrılmaz yine geçirmem için. Düşüncesi kendi zihnimde geziniyor yine. Otur yerine kızım artık.
Yine insten sevgiline mesaj atma telaşında bu kız. Velet güzel laflar etti sana ki suratına o sırıtık ifade yerleşmiş.
Alaycı çıkıyor sesi. Murat, cevap vermeye tenezzül etmiyor kafasını montuna gömmüşken. Bu oğlana oldum olası kızgın zaten. Daha geçen sene dokuzlardan haraç toplamaya kalkan da oydu. Kaç defa uyardıysa da aynı tas aynı hamam. Bu halleri öfkesini topuğuna çıkarmaya yetiyor oldum olası. Bayılırlar da bu oğlana. Yakışıklıca, boylu poslu diye sınıfın tüm kızları dibine düşüyordur besbelli. O sırada suç üstü yakalanmış gibi bakıyor ona Murat. Temel liselere gidenlerden sonra sınıf mevcudu yirmiye inmiş neredeyse. Sınıfın zihninde gezinmeye niyetleniyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor sanki. Okulu sevmiyoruz hoca. Size de bayıldığımız söylenemez. Öyle sevecen öğretmenlerden olsa tepesine çıkacak cinsten her biri zaten. Hadi bakalım sizi sekiz saatlik tutukluluktan kurtaralım birazdan. O an nöbetçi öğrenci çağırıyor Murat’ı. Apar topar yerinden kalkıyor Murat. Telaşı yüzünden okunuyor veledin. Deminki rahatlığından eser yok. Vardır bir hikmeti zırt pırt çağrılmasının. Tüm bunlar zihninden akıp giderken kara sinek sıkıntılı bir halde konuyor öğretmen masasına.
Son ders saatinin sahiden geçmediğine ikna oluyor duvardaki saate baktıkça. Sınıftaki uğultu kesiliyor bir an. Birkaç dakika geçmeden Murat, ağzını tek satır açma gereği duymadan giriyor içeri. Kireç gibi suratı. Paylamış Mehmet Hoca anlaşılan. Bilinç akışını deneyelim seninle Murat. Yine kızılca kıyamet kopmuştur evde sizinkilerle. Baban demediğini bırakmamıştır üstelik. Dört yıldır kahrını çekiyoruzlar akmıştır havada. Koca adam oldun, lise bitince başının çaresine bakarsın artık diye resti de çekmiştir. Ağzını bıçak açmıyor sırasına geçtiğinde de. Bir duvarla yüz yüze olduğunu düşünüyor sınıfta bu oğlana her baktığında. Çağırsa yanına. Vazgeçiyor kararından. Daha bir hafta önce sınıf hocaları Melahat Hanım’a öfkesini kusan da oydu. Anaç kadını zıvanadan çıkarmıştı hatta. Ayşe’yle Beren takıldığı bir iki soruyu soruyor test kitabından.
– Zamirleri tekrar etmelisin bence. Buradaki sıfat görevinde kullanılmış.
İçi bunalıyor. Murat’ın bakışları boşlukta kaybolmuş. İnsan birinden hazzetmeyince her hareketi göze batarmış besbelli. Mehmet hoca kapının eşiğinde beliriyor. Sınıftaki uğultu kesiliyor o an.
Kolay kolay ders ortasında bitivermez bu adam. Şaşırıyor bu duruma.
– Valla hocam, bu çocuğun annesi yıllardır hastane kapısından ayrılmaz olmuş. Çok da umut yokmuş doktorunun dediğine göre. Hocalar bilmesin diye ailecek saklamışlar meseleyi. Murat da ketum oğlan zaten.
O kadar gitme üstüne derim. Ben de geçen payladım da pişman oldum sonrasında. Murat kendisinden bahsedildiğini hissedercesine kapı eşiğindeki iki hocayı izliyor dikkatle.
– Kan çanağına dönmüş gözlerin sebebi çıktı ortaya desene. Niye anlatmaz bu çocuklar hiçbir şeyi bize?
– Bizim bile haberimiz yoktu valla. Baba da beş para etmezin teki, yıllar önce terk edip gitmiş.
Kapı eşiğinde iç sıkıntısı büyüyor müdür yardımcısını dinledikçe. Sınıfa döndüğünde tedirginlikle izliyor tüm sınıf onu. Murat’ın yine okulla derdi var diye düşünüyorlar besbelli. Ben ne iyi öğretmenim diye avut kendini yıllardır. Yine kızıyor içten içe kendisine. Duvardaki çatlağa gözü takılıyor. Her gün büyüyor sanki. Okulun her köşesi delik deşik zaten. Suçluluk duygusu da nereden çıktı. Kadının hastalığının sorumlusu sen değilsin ki sonuçta. İnsanı anlamak ne zor. Düşünceleri yoruyor gitgide onu.
Zilin çalmasına beş dakika var. Kapıda birikecek birkaçı yine. Erkenden çıkana ödül var sanki. Ayşe, Murat’ın omzuna sertçe dokunuyor. Gözlerini güç bela açıyor o an. Masadaki boş kâğıda koca bir daire çiziktiriyor zil çalmaya yakın. İçini bir hınçla karalıyor. Hâlâ almadı nöbetçi sınıf defterini. Bir an göz göze geliyor Murat’la. Valla hoca, bizim valide gidici diye ağlak ağlak dolanacak değildim okulda. Gözlerini kaçırıyor ikisi de. İstemsizce boşlukta kayboluyor oğlanın bakışı. Sınıf defterini sen bırak idareye Murat. Vay dangalak, çocukla böyle mi iletişim kurabildin sonunda. Kaç yıllık hocasın güya. Uyuşuk sinek açık pencereden uçup gidiyor o sırada.
Okul kapısından uzaklaştığında paketteki tek sigarayı tüttürmeye başlıyor. Yarına kadar kürkçü dükkanından uzaklaşmalı. Köhür köhür bir öksürük yine. Bırakmalı bu meredi. “İyi akşamlar hocam,” diyerek uzaklaşıyor yanından birkaç kişi. Murat köşedeki parkta banka çökmüş kimseye görünmemeye çalışıyor. Pısmış bir köşeye desene. Otursa mı yanına? Hoca dediğin mesafeli olmalı öğrencilerle. Öyle belledin yıllardır. Ben de lisede başlamıştım bu merede valla. Bana ne sizin fi tarihindeki öğrenciliğinizden diye dalgasını geçer mi bu velet.? Sağı solu belli olmaz bu çocuğun. Sigara dumanında kayboluyor düşünceleri.
Bari boş bir dolmuş yakalasa bu satte. Arkasında yükselen bir uğultu. Sesler karışıyor öğrenci kalabalığının arasında. Murat’ı okula da göndermez babası anası ölüp giderse. Adam kadını boşadı boşayacaktı neredey- se. Sus pus bir köşede Murat’ın zihni, parkın bir köşesinde oğlanın tepesine hımbıl hımbıl konuyor kara sinek o sırada.