1 dakika okundu
SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

“Cehennem acı çekilen değil, acı çektiğini

 Kimsenin bilmediği yerdir.”

                                             Hallac-ı Mansur

Sağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı. Sol şakağımdan başka bir takım kemikleri kırarak, un ufak olmuş beyin parçacıkları, kemik kırıntıları ve bir miktar da kan ile sol tarafımdaki açık leylak renkli duvara saplandı. Umduğumdan küçük ve çirkin bir leke oluştu duvarda.

Hiç acı duymadım, bu iş inanılmaz bir hızla gerçekleşti. Sağ şakağımda isli bir delik, biraz kan vardı. Ortalık mangal yapılmış gibi yanık et ve barut kokuyordu. Sol şakağım galiba biraz daha fazla kanıyordu. Bir an sersemledim. Sonra kendime gelir gibi oldum. Başımı çevirdim, genç ve güzel bir kadın şaşkınlıktan iri iri açılmış güzel gözleri ile bana bakıyordu. Tanımıyordum. Fakat sanırım o beni tanıyordu. Belki de rahatlamıştı. Ben artık yoktum.

“Üzülme sakın hiç acımadı” dedim. Ya da dediğimi sandım.

Sanki kurşun beynimdeki en önemli bölümü tükürmüştü solumdaki duvara. Hiç bir şey hatırlamıyordum. Silahı yavaşça yerdeki eski halının üzerine bıraktı, hızla uzaklaştı. Umarım o da bana yaptıklarını hatırlamaz.

Derin bir yok oluş. Acılar bitti.