Duvarlar sessizlikle sarmalanmış bir halde iken griye bulanık bir is kokusu odanın ortasına yayılmış gibiydi.
Üst üste dizilmiş pembe dosyalar karıştırılmayı bekleyedursun, diğer odadan o hırıltılı sesduyuldu.
“İstiyorum onu! Bir iz, bir işaret hadi çocuklar! Topuklu fırtınayı istiyorum!”
Rehavete düşmüş topluluk, toprağın canlanması gibi hareketlenirken dışarda sağanakbaşlamıştı. Cama vuran her bir yağmur damlası delici bir ses çıkarır gibiydi. Delici ve kemirici...
Masanın üzerindeki pembe dosyalar elden ele dolaşırken zihinlerde tek bir soru vardı.
Topuklu fırtına kimdi?
Soru soruyu doğuruyordu elbette. Detaylar mühimdi. Gece uzun olacaktı.
Bunun kokusunu alan kadro akşam için yemekleri ayırmış, içecekler sıralanmış, zihin açıcı kahve baştacı yapılmıştı.
“Topuklu fırtına” fısıltıları dudak egzersizi niteliğindeydi. Ta ki ansızın içeri giren genç delikanlıya kadar. Üstü başı sırılsıklam olmuştu. Elinde şemsiye vardı ve yağmurluğunu giymemişti. Damlalar üzerinden süzüle süzüle akarken elinde tuttuğu şemsiye ve yağmurluk trajikomikti.
Kadro, bakışlarını bu şaşkın delikanlıya doğru çevirince açıklama kaçınılmazdı.
“Şey, ıslanmak da gerek bazen. Hem de kendi seçiminizle sadece ıslanmak ve yağmuru an be an yaşamak. Harika bir duygu.”
Eller pembe dosyalara tekrar uzandığında içsel bir hissiyatsızlık yayılmıştı ortalığa.
Delikanlı gülümsedi. Ofisin içinde biraz gezinerek çehrelere bulanmış olan bıkkınlığı izledi. Monotonluk ve alışılagelmişlik kol geziyordu. Fısıltılara kulak verdi.
“Kim bu Topuklu fırtına?”
Seçilmiş insan misali dosyalardan birine uzandı ve inceledi. Yüksek sesle:
“Sizi topuklu fırtınaya götürebilirim. Ancak neden aradığınızı bana söyleyeceksiniz.”
Bulanık bakışlar bir anda delikanlıya yöneldi.
Bu adam da kimdi? Neyin nesiydi?
Diğer odadan yükselen o hırıltılı ses yine duyulmuştu.
“Topuklu fırtınayı bul! Bul ki ilk manşette hepimiz ihyâ olalım. Onu istiyorum.”
Bakışlar pembe dosyalarla tekrar buluştuğunda delikanlı yine gülümsedi. Hınzır ve bir o kadar da itici bir gülümsemeydi bu.
Odadaki atmosfer dumanlı ve uyutulmuş bir topluluğun sinyalini vermekteydi.
Odadan sessizce ayrılan genç delikanlı ardında hissiyatsız insan topluluğu bırakmıştı. Tekrar gülümsedi, beyaz ve iri dişleri meydanı boş bulmuşcasına kendini uzun süre gösterdi.
Yeni günün sabahında gazetelerin ilk sayfasına düşen kalın ve iri puntolu haber ofis çalışanlarıyla da buluşmuştu. Şaşkınlardı, lâkin göz bebekleri yine bulanıktı.
O hırıltılı ve asabi ses bu sefer yükselmemişti. Kim bilir belkide yaşam sorgusu tam da şimdilik mesaisini vermekteydi.
Topuklu fırtına kimdi?
Topuklu fırtına neyin nesiydi?
Kaybedilenler arasında ararız kimi zaman ulaşmak istediklerimizi. Beyhude bir çabadır oysaki. Yitip gidenler toprağın altından başlarını çıkartıp selam veremezler ki!
“Zamanında” kelimesi koca bir iç çekiştir oysaki!
Zihin yorgunu ofis çalışanları bu kimliğin şaşkınlığı ile boğuşurken, hırıltılı sesin sahibi siyah gözlüğünün ardına sığınarak odasından çıktı ve ofisten ayrılmadan önce seslendi. Sesi hırıltıdan çok çatallı bir hissiyat vermekteydi. Dudakları buruşuktu, çizgileri ise gergin.
Yenilmişliğin ifadesi vardı sesinin tınısında. Az biraz hüzün ve kibrin altında ezilmeninyaşattığı yorgunluk.
“Bitti! Her şey bitti!”