1 dakika okundu
Yıldız/Özlem TÜM

Aylin’in küçük bedeni devasa sahneyle tezattı. Konservatuarı kazandığı günü anımsadı. İki yandan örülmüş siyah saçları, kırmızı elbisesi ve eteklerinin kıvrımında gizlenen sihirli dantel çantası ile kendini güvende hissetmişti. Her ne kadar aile çevresindekiler burun kıvırsa da bu sınav için yüreği pır pır ediyordu. Mimiksiz ve ruhsuz annesinin elini tutarken ah ne kadar da heyecanlıydı. Ters giden bir şeyler olduğunu hissetmeli miydi? Hayır yüreğinin pır pırları tüm tersliklerin üstündeydi. Ne olabilirdi ki inancı, ruhu, benliğiyle istiyordu yıldız olmayı.

Aradan geçen otuz yılda annesi hiç değişmemişti, aile bireyleri de. Annesi yine aynı mimiksiz, ruhsuz ve renksiz izliyordu Aylin’i sahnedeyken. Yalnızca elini bırakmıştı otuz yıl öncesi. Aylin, sahnenin ortasına geldi. Kendisi devleşti, devleşti, devleşti; sahne küçüldü. Aynı inanç, aynı ruh ve aynı benlikle sahneden taştı, alkışlarla birlikte yüceldi. Annesi kalabalığa uydu ellerini pıt pıtlayarak. Aylin, bu sahneyi kendisi yaratmıştı. O küçük kızın bugüne dek taşıdığı pır pır atan yüreğiyle vedalaşmalı mıydı? Alkış seline kapılan Aylin, sahnede yükseldi, bulutlar açıldı, açıldı, açıldı. Yıldızlara değdi sonunda. Yıldızlar, yere indi, indi, indi.

Sahne.

Işık.

Ve geriye kalan Aylin ve alkışlar.