Lütfiye salonun balkonunda bir oturuyor bir kalkıyordu. İçi içine sığmıyordu. Havanın nemi ile nasıl baş etmeliydi? Göğsünden alevler çıkıyor gibiydi, hararetini gidermek için ne yapacağını bilemiyordu.
Aynı günlerde Fevzi Bey konuşmuyor, gülmüyordu.
Sanki biri yaz mevsiminin güneşi, turuncu rengi, diğeri güz mevsiminin yaprağı turuncusuydu.
Renk aynı, hissedilen zıttı....
Olaylara bakışları farklı olsa da aralarında hep bir uyum vardı.
"Şimdi gibi" değildiler.
Lütfiye derin nefes aldı. İçinde adını koyamadığı, koymak istemediği bir his vardı.
Düşkündü adama. Aşk mıydı bu?
Sustu.
Kendi kendini susturdu.
Konuşursa duyacaklarından korktu.
Fevzi Bey, hiç bu kadar sessiz kalmamış, hiç onu görmezden gelmemişti.
Kadın içgüdüsü diyeceksiniz.
Ama bu sefer sahiden sustu. Belki de sadece içine konuşuyordu artık.