Gelin, insan doğasının derinliklerine dalalım ve farklılıkların dansını keşfedelim. İçimizdeki değişim rüzgarları, zamanın akışıyla uyum içinde dans eder durur. Her an, her nefeste bir dönüşüm yaşarız. Toplumsal coğrafyada gezinen bu değişim rüzgarları, sosyo-kültürel mekânın belirlediği rotaları takip eder. Ancak, gerçek değişimin temelinde, düşüncelere ve inançlara saygı yatar. Bu saygı, değişimi sadece başlatmaz, aynı zamanda geliştirir, besler.
Bir örnek verelim: anaokulundaki minik yürekler, güneşi maviye, ağacı mora boyadığında, öğretmenlerin çoğunluğu hemen "Hayır, güneş sarıdır, ağaç yeşildir!" demeye hazır olur. Neden mi? Çünkü böyle bilinir, böyle öğrenilir. Oysa, o küçük yaratıcı zihinlerin hayal dünyalarının önünde engel olmamalıdır. Yetişkinlerin düşünceleri, kendi doğrularını dayatarak, o minik filizleri budar. Oysaki her çocuk, kendi düşlerinin rengini taşır içinde, büyük potansiyelleriyle beraber. Genetik faktörler, çevresel etkenler ve aidiyet duyguları elbette etki eder, fakat her bireyin dünya algısı özgündür.İşte burada, yetişkinlerin büyük bir sorumluluğu devreye girer. Onların, yeni neslin farklılıklarına anlayışla yaklaşmaları, onların kişisel gelişimine ivme kazandırabilir. Ebeveynlerin, öğretmenlerin, toplumun rehberliği, o küçük fidanların nasıl büyüyeceğini belirler. Farklı davranan çocukları yaramaz ya da hiperaktif olarak etiketlemek yerine, anlayışla yaklaşıldığında yarının mimarları yetişebilir.Toplumsal değişimin temelinde, bireylerin bir araya gelip ortak bir amaç etrafında kenetlenmesi yatar. Bu, bireysel farklılıkların bir araya gelerek toplumsal zenginliği oluşturması anlamına gelir.
Değişim, küçük adımlarla başlar. Bir çığlık, bir fısıltı, bir bakış... Ardından yavaş yavaş hız kazanır, adımlar uzar, yürüyüşler maratona dönüşür. İşte burada inanmak gerekir. İnsanın doğası gereği, hayal etme yeteneği ve değişimi sağlama arzusu, avcı-toplayıcı dönemlerinden günümüze uzanmıştır.Leo Buscaglia'nın dediği gibi, eğitim sadece bilgi yüklemek değil, çocukların benzersizliklerini ortaya çıkarma sürecidir. Onların hayal güçlerine, düşünme biçimlerine saygı duyarak, onların kendi güçlerinin farkına varmalarına yardımcı olmalıyız. Bu minik yavruları budamak yerine, onların rengarenk düşlerine saygı göstermeliyiz. Kim bilir, belki de güneş gerçekten mavi renkte parlar. Belki de gerçeklik, bizim algıladığımızdan çok daha fazla renge sahiptir.
Sonuç olarak, farklılıklara saygı göstermek, toplumun ve bireylerin gelişimindeki kilit noktalardan biridir. Değişimin sadece devlet kurumlarının yetki alanında olduğuna inanmak yerine, her bireyin gücünün farkına varmalıyız. Minik adımlarla başlayan değişim, zaman içinde büyür ve olgunlaşır. İnsanın doğasında var olan bu değişim ve ilerleme arzusu, bizi avcı-toplayıcı dönemlerinden çıkarıp daha aydınlık bir geleceğe taşır.