22 Haziran 1940, Tahran, İran doğumlu Kiyarüstemi, 1970 yılında sinema çalışmalarına başladı. Grafik tasarım okudu ve şiar, fotoğrafçılık, belgesel, kısa film gibi işler yaparak adını dünyaya duyurdu. Başlarda küçük yaşlardan itibaren resim yapmaya başlayan Kiyarüstemi, on sekiz yaşında güzel sanatlar eğitimi almak için evinden ayrıldı. Öğrenim masraflarını karşılamak için trafik polisliği dahil farklı işlerde çalıştı. Mezuniyetinin ardından illüstratörlük yapmaya başladı. Onunla yapılan röportajlarda resimde kendisini beğenmediğini anlıyoruz. Ayrıca İran televizyonları için 150 reklam çalışması da yapmıştır. Ayrıca çocuk kitapları için illüstrasyonlar yapmış ve filmlerin teknik altyapısında çalışmıştır. 1966 yılında evlendi ve yıllar sonra oğlu da daha on beş yaşında yönetmenliğe adım atmıştır. Tüm hayatı İran ve içindeki insanlarla dolu geçmiş, bilge bir kişiliğe sahiptir.
Yaptığı filmler:
Kirazın Tadı, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazandı. Ülkemizin sinema yazarlarından Alin Taşçıyan onun için; "O, rafine bir gerçeklik" demiştir. Otantik olanı, kendi felsefesine katmış biridir. Ben onun için şiiri tüm hayatıyla harmanlamış bir yönetmen diyebilirim. Fotoğraf, şiir, sinema, onun için benzer bir hattan yürümeye benzer. Daha doğrusu, koordineli bir birliktelikle ilerlemiş bir yönetmendi. Kendisini 2016 yılında kaybettik. Ülkesi ve coğrafyası zorlu bir arenayken, o tüm koşullarda ilerlemeyi başardı. Bir bilge gibi öncelikle coğrafyasını kabullendi. Yaptığı şey neredeyse birebir kendi yaşam ortamını yansıtmaktı. Ama tüm bunların simgesel işaretler taşıdığı bilincini asla bir kenara bırakmadı. Kendisi ilham aldığı sanatçılar olmakla birlikte, pek çok esere ilham verdi ve benzer görselliklerle sanatçı yönetmenler de onu selamladı. Böylesi bir mevki, önemli ve samimi bir çabanın sonucudur elbet. Ancak İran'ın coğrafi ve mimari görselinin kendine özgü, otantik, ezoterik ve simgesel bir farklılık taşıdığını göz önünde bulundurmalıyız. Orası bir masal diyarı gibi, yolları, tarlaları, "köker" köyünün tepeleri, sarı saman rengi mevsimleri, filmlerinde ağırlıklı olarak toprak rengini kullanması, coğrafi bir olanak gibi görülmelidir. Coğrafyanın görsel olanakları, simgesel dilin olduğunca rahat kullanılmasına zemin hazırlıyor ki Tarkovski için de bu geçerlidir. Ancak her sanatçı yönetmen, kendi topografik yapısının imgelerine tutunuyor. Yaşamı şiir olarak görmek için o doğa ve topografyanın içinden yürümek, gerçeğe dokunmak, taşın, otların hikayesine, yüzlerin topografya ile benzerliğine, bakışların çığlığına dokunmak gerek.
Sanatçı bir yönetmen, dokunma ve anlama çabasının son derece bilincindedir. Kendi çağına tanıklık etmek onun filozof yanından dünyaya yansır. Yaptığı işler sadece coğrafyanın okunması ve simgesel işaret dili olmasaydı, yine de eksik bir şeyler kalırdı. Dünya edebiyatı, kamera teknik bilgileri, sekansların doğallığı, halktan insanlar seçmesi, çok şeyin katmanlı bir arada ahenkli yürüyüşü ile mümkün olmuştur. Rüzgar Bizi Sürükleyecek filmi bana Victor Hugo'nun Candid hikayesini çağrıştırıyor. Hikâyenin sonunda kahraman aynı kişi değildir. İyilik, kötülük mefhumunun ortaya konduğu bir çalışma. Kiyarüstemi'nin etkilendiği yazar ise Chekhov'dur. Yaşamsal ve coğrafi zorlukların örgüsünde, belki de benzer kodların buluştuğu insanlar olarak görüyorum bu dünya sanatçılarını. Hikâyelerinde birbirlerine benzeyen imgesel bir sonsuzluk var. Herkes aynı imgeyi bile kursa, o imgenin içinde başka bir şey görecek. Sonsuz ve karmaşık görünen yollar yaşamın kendisi. İmgesel de bakılsa gerçeğe bir gönderme yapılır. Dürüst bakışlar ile başından beri hakikatin peşindedir bu sanatçılar. Hakikatimiz neyse onunla yüzleşmek ve yüzleştirmek ister. Ve yine yaşadığı ortamın baskı atmosferinde bir şeyler yaratabilmenin inanılmaz yaratıcı yönlerini keşfetmeye çalışıyor bu coğrafyanın insanları. Kendilerini, kendi atmosferinde yaratmanın koşullarından biri de şiirdir. "Arkadaşımın Evi Nerede?" filmi, bir çocuğun samimi çabasını gösteriyor. Filmdeki yaşlı adamın ahşap kapılar yapması ve artık iş bulamaması, eski ve yeni olanın yer değiştirmesine dair bir anlatım olmaktadır. Orada eş zamanlı bir sekans da verilmiştir. Yaşlı adamın yüzüne kapanan kapının, çocuğun yüzüne bir kapının açılması, umuda dair olan bir anlatım sembolü kurar. Ne pahasına olursa olsun, Arkadaşının defterini arkadaşına ulaştırmaya çalışan bir çocuğun içtenliğini görmek hepimize iyi gelir. İnsanın içindeki dürüst çocuğu yoklaması gibi bir duygu. "Yakın Plan" gerçekte yaşanmış bir olayı, tam da hikâyenin kendi kahramanlarına bir kez daha oynattığı bir hikâyedir.
Filmlerindeki metot; 'Gösterilmeyen unsur' olarak adlandırılan bazı durumlarda bazen filmin bazen de yaşamın kendisinin gösterilmesi durumu, yönetmenin anlatım dilini oldukça sadeleştirmiştir. Minimalizm İran Yeni Dalgası, ancak asgari teknik imkanlarla kendi tarzını inşa etmeye çalışmıştır. Basit hikâyeler ancak klasik anlatımdan da bir o kadar uzaktır. Gerçeklikten uzaklaşmak üzere, bir yabancılaşma, bir özdeşleşme ve açık olmayan sonlar. Bu teknik izleyiciye aktif düşünce alanı sağlayan bir yöntemdir. Yine "Arkadaşımın Evi Nerede?" filminin sonunda çocuk, arkadaşının evini bir türlü bulamaz ve ertesi gün okula döndüğünde öğretmenin arkadaşını azarlamasına bir müdahalede bulunamaması, coğrafi erk yapının, feodal baskıların sembolünü kurar. Ancak bu kısmı izleyiciye kalır. Kiyarüstemi, imkansızlıkları imkana dönüştürmenin estetiğini yakalamıştır. Sanatın doğasında olan şey, Kiyarüstemi'nin de başardığı gibi kapalı, çıkmaz gibi görünen bir durumdan yaratıcı bir sonuç çıkarabilmesidir. Karşımıza minimalist ve küçük çaplı olaylardan örülmüş sürekli hikayeler çıkıyor. Ancak bir an geliyor, bu eser, ayağımızı boşluğa salıyor. Sarsılarak, öğrenerek, hatta biraz olgunlaşarak o filmin içinden çıkıyoruz. "Rüzgar Bizi Sürükleyecek" filmi başroldeki mühendisin, fotoğrafçı karakterin sabırsızca işini bitirmek istemesi ve çocuğun bu işi sorgulaması gibi bir örneği içeriyor. Bir ölünün fotoğraflarını çekmek, filmin ilginç bir öykü örgüsü olduğunu gösterirken, bizlere geçmişten bir alegori sunuyor. Arketipik nesneler kullanarak, örneğin elma, ölüm, doğum ve yaratılış konularına değinmektedir.
Onun apolitik biri olduğunu düşünmemeli. Politik argümanlar kullanmaksızın eleştirel, kültürel eleştiri veren görseller sunmaktadır. O bir filmin her şeyiydi. Ancak detaylı bir senaryo yerine, çekerken doğaçlama olmayı tercih ediyordu. Kurgu, senaryo, tretman, şair, grafik tasarım, belgeselci gibi farklı rolleri işlevsel kılan bir bulmaca çözer kafasının içinde. Yaratıcılık için kendisi ve İran'ın kırsalları vardı. Bizlere umudu sarı otların, kıvrımlı yolların arasından anlattı. "Ve Yaşam Sürüyor" filmi ile bir deprem bölgesinde dahi bir turnuva düşünen insanların varlığını bize haber etti. "Avrupa sineması anı resmeder, doğu sanatı ise süregelen bir devamlılığı anlatır" diyerek, kendi sinemasının kodlarını bize verir. Yönetmen Buster Keaton'dan ilham aldığını söyler. Genellikle ilham aldığı yerleri belirtmeyi tercih etmediğini de ifade eder. Onun filmlerini durgun, durağan ve sıkıcı bulanlar da olabilir. Ancak yönetmenlerin kim olduğunu ve İran'ın ne olduğunu bilirseniz, bu filmler zihninizi epeyce meşgul edecektir. Kiyarüstemi'nin zihninde bir yolculuk, onun sanatsal yansıması, onun rengi toprak, saman, yol; onun rengi İran'dır.
Sinematografisi:
Kısa filmleri:
Uzun Metrajlı Filmleri:
Kirazın Tadı, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazandı.