1934’te ünlü Fransız pilot Maryse Hilsz’in uçağının hayatlarının tam ortasına düşmesiyle Arsuz’un önde gelen ailelerinden Malikler'in kaderi sonsuza dek değişir…
EV, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, İskenderun Sancağı’nın Hatay’a dönüştüğü, eski siyasal ve toplumsal aidiyetlerin hızla geçerliliklerini yitirdiği sancılı bir değişimin ortasında, bir şehir ile bir ailenin geleceğinin iç içe geçtiği sürükleyici bir roman. Talin Azar, Paris’ten Beyrut’a uzanan geniş bir coğrafyada sert ve siyasi rüzgârların estiği bir dönemde, mevcudu korumak ile değişmek, bağlılık ile özgürlük arasında bocalayan köklü bir hanenin hikâyesini anlatıyor. Kimlik ve aidiyet kaygılarının gölgesindeki Malik evinin sakinlerinin geleceğe ve birbirlerine dair farklı beklentileri giderek bir dağılmaya evrilirken gerçek ile kurgu arasındaki sınırlar belirsizleşiyor.
Mekânın ürettiği tarihsellik ışığında kitapta İskenderun, sembol binalarıyla eski kent planının işaretini verirken eski kadastro haritalarına yakından baktıkça sokağın eski halinde okuyucu yürüyebildiğini hissediyor. Kuklacı’da da Kapalı Çarşı ve etrafının geçmişini yazarken yazarın okura duyumsatmak istediği bir şey bu aynı zamanda. Eski fotoğraflar, dönem filmleri, anı kitapları da atmosfer için işaret verirken diyaloglar ve dil yapısı açısından Arapça ve Türkçenin hayli karıştırılarak kullanıldığı bir bölgeyi yansıtıyor yazar. Arap dilli ve Frankofon bir ailede büyüyen Talin Azar'ın üç ayrı dilden kelime kullandığı da gözden kaçmıyor.
Romanla ilgili şu belirelemeleri de özellikle yapmak gerekiyor:
Sonuç olarak tarihsel olayların etrafında şekillenen bu roman, karakterlerinizi derinlemesine keşfetme ve okuyucuları hem duygusal hem de entelektüel olarak tatmin etme fırsatı sunuyor okura. Üçüncü kişili anlatımın ve zamanda sıçramaların bu süreci daha da güçlendirebildiğini görebiliyoruz.
“… bizler, sadece huzurlu bir şekilde buralarda yaşamaktan öte hiçbir şey istemeyiz. Her düzen değişikliği o düzenin içindekileri sarsar. Huzurunu bozar. Burası hatıralarımızdır. Burası çocukluktan beri kokladığımız havadır, içtiğimiz sudur. Burası güvendiğimiz evimizdir. Bir gün burayı terk etmem gerekirse bu olsa olsa aşk için olabilir. Vazgeçilmez bir aşk!”