Kurucumuz Emre Albayrak’ın editörlüğünde hazırlanan Pandabiyat’ın 2. sayısında İspanyol edebiyatının Cervantes’ten sonraki en önemli ikinci yazarı kabul edilen; 1897’de İspanya Kraliyet Akademisine seçilen ve 1912’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Benito Pérez Galdós’u kapağımıza taşıdık. Benito Pérez Galdós’un, Gogolvari öyküsü “Kafam Nerede?” , Gül Özdemir’in çevirisiyle ilk kez Türkçede!
Galdós’un yayınevimizden çıkan romanı Marianela’nın da çevirmeni olan Gül Özdemir, yazar ve onun 1878 tarihli klasik eseri Marianela hakkında bir makale kaleme aldı.
Çevirmen Yâsin Kocadüz, Yidiş edebiyatının Shakespeare’i olarak anılan Avrom Sutzkever’in “İnfaz” şiirini çevirdi ve Sutzkever hakkında bir yazı hazırladı.
Pandabiyat’ın 2. sayısında yer alan yazarlar: Benito Pérez Galdós, Canan Sancak, Elif Altıntaş, Elif Derviş, Avrom Sutzkever, Hasan Kılıç, İlknur İşcan Kaya, Ebru Özeke Tökmeci, Muzaffer Mustafa, Ahmet Zeki Yeşil, Zeki Bakıtkal ve Bünyamin Tan.
Çevirileriyle Gül Özdemir ve Yâsin Kocadüz Pandabiyat’a değer kattı. Derginin çift kapak tasarımına imza atan sanatçı ise Sena Mavi. Derginin üçüncü sayısı için yazılarınızı, özgeçmişinizle beraber 25 Ağustos tarihine kadar pandabiyatdergi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Pandabiyat 02, şimdi kitapyurdu.com’da satışta! Keyifli okumalar dileriz.
Bir Ağacın Bütün Kuşları, kadınların, gençlerin, yaşlıların, emekçilerin sorunlarına minimalist ama gerçekçi bir ayna tutuyor. Öykülerinde özgür kadın duyarlılığını bir an bile terk etmeyen yazar, gündelik gibi gözüken ama insanın var oluşun örseleyen yaşanmışlıkların insan psikolojisinde yarattığı çatlakların kıvrımında ustalıkla dolaştırıyor kalemini. Her karakterde çatışkıları ve çaresizliği içinde yolunu arayan insanın çıkışsızlığını yaşatıyor. Biziz aslında o...
Bu bilimsel çalışma, politika biliminin teorik bileşenleri ile iletişim tekniklerinin belirleyici özellikleri birlikte irdelenerek ele almaktadır. Çalışma, akademik araştırma yöntemleri ve etik değerleri çerçevesinde kaleme alınmış olmakla birlikte, özellikle siyasetin içinde olmak isteyen, siyaset bilimi ve yakın alanlarda öğrenim gören ve akademik çalışmalarda yorum merkezli yaklaşımlara erişmek isteyen kişileriiçin baş ucu bir yayın sayılabilir. Siyaset, insan aklının bir ürünü ve iletişim temelli bir organizasyon olduğundan, siyasette iletişim tekniklerinin yeri ve önemi büyüktür. Siyaset kuramcılarının ve iletişim alanında akademik çalışma yürüten bilim insanlarının ortak kanaati, siyasetin salt yönetimsel bir eylem olmadığı, aynı zamanda kolektifi ve ortak paydaları olan bir iletişim eylemi olduğu yönündedir. Bu bağlamda siyasetin iletişim bilimi ve siyaset bilimi ile olan ilişkisi, bu iki bilimsel disiplinin verilerinden ne ölçüde faydalandığı, siyaset kurumunun geleceği açısından da siyasetin amacına uygun şekillendirilmesi açısından da son derece önemli olduğunu da kitap boyunca vurguluyor yazar.
“Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi. “Herif rüzgarı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.” “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti.<br>Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor… Edebiyatımızın özgün kalemi Algör, belk klişe bir bağlamın izinden ilerlerken bülbülün çilesi, yazarın zulası… İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak… Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman olarak belki de romanımızın geçmişe dair izlerine de saygı duruşunda bulunuyor. “Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.” diyen alaycı bir yazar ve anlatıcının peşi sıra İlhami Algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı olduğunu da kanıtlıyor..
Tüm dünyada aşk, seyahat, mimari ve edebiyat üzerine yazdığı denemeleriyle tanınan<br>Alain de Botton`un, henüz yirmi üç yaşındayken yayımlanmış ilk kitabı. Paris-Londra arası tarifeli bir uçuşta başlayan bu romanda yaşları, eğitim düzeyleri, toplumsal konumları benzer iki genç tesadüf eseri tanışır, birbirlerinden hoşlanır, görüşmeye başlarlar.Zamanla ilişkileri derinleşir, hayat artık iki kişiliktir… Fakat taze aşkın kelebekleri kanatlarını çırpmaz olduğunda, gözlerdeki tozpembe perde aralandığında ne olacaktır? Aşkı ayakta tutmak mümkün müdür? Tam da kitabın odak noktası olan “aşk”ın insanlık halleri Botton gibi bir düşünürün derin analizleriyle “modern”in aşk alegorisi olarak da karşımıza çıkıyor. Alain de Botton Aşk Üzerine`de modern zamanların en çok kafa yorulan meselelerinden biri olan romantik ilişkilere, düşün dünyasının olanakları ve yöntemleriyle yaklaşıyor; filozof ve düşünürler de bu yolsa yazara eşlik ediyor.
Dimitris Sotakis-Soluğun Mucizesi-Dimitris Sotakis-Delidolu Kitap
“Sotakis, kitlelerin psikolojisini ve insanın doğuştan boyun eğmeye eğilimli yapısını müthiş bir ironiyle ele alıyor.”
“Bir hikaye anlatıcı olarak Dimitris Sotakis’e şapka çıkarıyoruz. Romanda yarattığı atmosferle okur olarak sizi tutsak alıyor; yarattığı gerçekçi klostrofobik alan ise tüylerinizi diken diken ediyor.”
“Her acı çekene hayatın devam ettiğini hatırlatmalarından nefret diyorum. O anlarda hayat devam etmiyor aslında. Sen durduğun anda hayat da duruyor. Ama sen yitirmeye devam ediyorsun.” Bir radyo istasyonunda gece programları yapan genç bir adam. Mikrofonun başında gece yarılarına kadar hayat hakkında savrulan karanlık ve öfkeli sözler. Fonda doksanlı yıllar var ve bir yandan akıp duran da o yılların acılı, sancılı sesleri. Zamanın bulanıklaştığı gece yarısında radyo, şehrin farklı yanından yükselen hikâyelerle doluyor: Yaralı ve yalnız genç kadınların, işçi çocukların, mahcup adamların, çaresiz âşıkların hikâyeleri. Genç bir insanın, karanlık çöktüğü anda başlayan kendisiyle ve hayatla amansız kavgası. Beklentiler, aşklar, hayal kırıklıkları, yüzleşmeler, düşüşler ve umut arayışı. Kekeme Çocuklar Korosu, bir ilk roman. Tarık Tufan’ın insanın iç dünyasına dokunan edebi diliyle tanıştığımız bu eserde bireyin aşk hezeyanları, yüzleşmeleri, gündelik hayatın acıları karşımıza çıkıyor. Yazarın kahramanlarıyla kentin içindeki bu duygu yüklü yolculuğunun yoksulluğun katı gerçeğiyle mücadelesi okurun keyifle keşfebileceği ve kitabı ayrıksılaştıran önemli bir ayrıntı.
Hepimiz bir şeyleri seçmekle başka şeyleri kaçırdığımız hissine kapılırız zaman zaman. Bir hayatı seçmekle başka hayatlardan mahrum kaldığımızı düşünürüz. Psikanalist ve yazar Adam Phillips’in kitabının adı bu kaçınılmaz ve içinden çıkılmaz duruma göndermede bulunuyor. Her zamanki incelikli ve özgün bakış açısıyla Phillips, temel insanî duygu ve tecrübelerden bazılarını mercek altına alıyor. Küçüklüğümüzden beri yakından tanıdığımız hüsran neden kaynaklanır?
• Aşkla hüsran arasında nasıl bir ilişki var?
• Peki ya tatmin?
• Arzulanan şeye ulaşmak tatmin getirir mi, yoksa olası bir tatmini sonsuza dek yok etmekten başka bir işe yaramaz mı?
• Gerçek bir tatmin mümkün mü?
• Neden illaki bir şeyleri anlamak, kavramak isteriz?
• Kavrayamamak neden bir dışlanmışlık ve küçük düşme duygusu verir?
• Kuralları ihlal etmenin yanımıza kâr kalmasından keyif almamız bizim hakkımızda ne söyler? Birçok benzer soruya dair kafa yoran Phillips, başta Shakespeare ve Freud olmak üzere edebiyatın ve psikanalizin önde gelen isimlerinden de bu zihin yolculuğunda hakkıyla faydalanıyor.