Alman Nazi orduları Danimarka’ya girdiğinde kitabın kahramanı isimsiz genç kız, 14 yaşındayken onların arkasından böyle bağırıyor ve babasından azarı yiyordu. Kuzey ülkeleri edebiyatından beni yanıltmaz diyerek aldığım muazzam bir büyüme hikayesi şeklinde anlatımı olan naif romanı bitirdim. Romanın arka kapağında içeriğe dair hiç bilgi yoktu ve neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Biraz ilerleyince kolaylıkla okuyucuyu içine çeken çok güzel bir roman ile karşılaştım. Temel olgunun da çocukluk ve onların yaşam karşısındaki merakları olması var. İki kardeşin hikayesi bu da.. İlki anlatıcı olan genç kız, diğeri de ağabeyi Jesper.
Danimarka kırsalındaki orta sınıf denebilecek olan yaşamları, Avrupa’daki Nazizm’in yükselişi ile değişiyor. Büyük çocuk Jesper, kendini mücadeleye adamak isteyen sıkı bir komünist olmaya doğru bir ideali benimserken, anlatıcı olan küçük kız kardeşin tek hayali bir gün Sibirya’ya gidebilmek. Bu da öyle büyük idealler uğruna değil de sadece Sibirya hakkında okudukları ve babasının anlattıkları ile ilgili hayal. Yaşamdaki tekdüze ve sıradanlıktan çok, başka kültür ve ilişki modellerine inanılmaz sahicilikte olan merakı, genç kızın hayâl gücünü hep diri tutuyor. Zaten okulda da sürekli en başarılı öğrenci olması bundan dolayı.
Anlatıcı olan küçük kızın yaşadığı tecrübeler ile ilerleyen romanın hiçbir yerinde ne büyük aforizmalar ne de günün birinde 14-15 yaşında mahallelerindeki dükkana gelip ağabeyi Jesper’i soran Nazi subayının genç kadın üzerinde sonradan iz bırakacak saldırganlığı, romanı didaktik bir politik öğretici dile büründürmüyor. Fakat satır aralarında, İspanya iç savaşı ve Uluslararası tugaylardaki militanların gönderdikleri mektuplarda “çikolata” istemesi üzerine iki kardeşin küçük çaplı hırsızlık yapıp, talepleri karşılamaları çok incelikli ve güçlü anlatılmıştı. Dayanışma ilkesi ve kültürünü o yaşlarda içselleştirmiş büyük kardeş Jasper’in de sonradan trajikleşen hikayesi, romana anlamlı bir derinlik kazandırmıştı.
Daha fazla konuşulup, tartışılmayı hak eden 220 sayfalık kitaptan sonra, yazar Per Petterson’un tüm kitapları şimdiden okuyacaklarım arasına girdi.