2 dakika okundu
BEN VE BİZİN HÂL EKİ "Dil" ve "iktidar"/Erinç BÜYÜKAŞIK

Kavramsal açıdan dili iletişim öznesi işleviyle yaşamımızda temel saydığımız bir gerçek. Değişim süreci, başkalaşım boyutuyla dil tek başına irdelenemeyecek kadar karmaşık bir olgu oluveriyor çoğu kez bizim için. Siyasal gerilimlerde "ana dil" meselesinin neden bu derece öncül olduğu sorunun da yanıtı sanırım burada gizleniyor. İnsanın doğuştan itibaren kendi seçimi olmaktan çıkarak benimsediği "ana dil" çoğu kez bir coğrafyanın siyasal ve kültürel koşullarına bağlı olarak varlığını sürdürüyor. Kültürel bağların bireyin dilini yaratan ana gerekçe olması ailenin de zaten bir devlet aygıtı olarak kültürün taşıyıcısı olduğu gerçeğiyle doğrudan ilişkili.

"Ben" ve "Biz"i kesiştiren dil öznesi adeta toplumsal tarihin bir rehberi, seslendiricisi oluyor bu nedenle. Ülkemizde kültürel açıdan "dil" kavramının farklı etnisiteler üzerinden daha yoğunluklu tartışıldığı bu evrede ana dilin bile aslında geçirdiği değişimler, "dil canlı bir varlıktır." sözünü doğrular nitelikte kuşkusuz.

Dil ve ötekilik bağlamında bir zihin yoklaması yaparsak Lacan’dan bir değerlendirmeyi aktarmak uygun olacaktır. Lacan’a göre çocuğun benliğini inşa edişi sırasında aynada gördüğü yansımasından hareketle altı yaşına kadar (Freudçu yaklaşımla) imgesel düzeyde ve sonrasında ise simgesel düzeye geçemeyen patolojik benliklerde 'ben'in dışında var olan her şey ötekidir, her şey yabancıdır. Diğer öteki ise gerçekten tam anlamıyla neyi içerip içermediği düz bir okumayla anlaşılamayan simgesel alana ait bir tanımlama ve "iç" ötekidir.


Levent Ünsaldı’ya göre ise  “Öteki kaçınılmaz olarak çoğuldur; farklı sıfatlarla, farklı koşullarda ve farklı ilişkiselliklerde inşa edilendir. Bu varoluş tartışmasının dille kurduğu doğrudan bağ ele alındığında bu çağın mottosu, kartezyen öznenin ("düşünüyorum öyleyse varım"ın öznesi) görme ve seyir üzerinden yeniden kurulmasıyla ortaya çıkar."

"Seyrediyorum-izliyorum (ve dahi dikizliyorum) o halde varım"… Tam da bu motto bizi Merleau Ponty'nin, "Görmek sahip olmaktır" iddiasıyla karşı karşıya getirir bugüne dair düşünmeye ve tartışmaya başladığımızda. Bu da yüzyılları aşan kültürel hegomonyanın “çağın ruhu” ve “çağın mottosu”  ışığında ele alınmak zorundadır. Post truth çağında dilin başlı başına bir iktidar aracı olageldiği düşünülünce ben ve biz arasındaki çatışmanın bir anlamda simülasyonlar çatışmasına dönüşmesi kaçınılmaz olmuştur.

Ben ve biz ayrımı ve bağlamındaki dil de tam da sözünü ettiğimiz ötekiliğe işaret eder. Sosyal bilimlerin temel sorularından biri olan ötekiyi inşaa eden dili bu açıdan şu ifadelerle belirleyebiliriz: Öteki olarak kafamızda yer etmiş birlikte yaşadığımız grupları, egemenler tarafından belirlenmiş verili anlamlarla, onun çeşitli özelliklerine dayanarak veya gündemin gidişatına göre yeniden üretip, aslında yukarıdan belirlenmiş bir söylemi devam ettiririz.


Ülkemizin siyasal haritasında Osmanlı çok uluslu yapısının ister itemez Arapça, Farsça ve Türkçeyi melez bir senteze evrilttiği ve bunun arka planında imparatorluk olgusunun yattığı düşünüldüğünde, cumhuriyet kültürünün Orta Asya'dan başlayarak ulusalcı bir dil savaşını benimsemesini de "ulus devlet" olgusunun kendi iç mantığında çözme şansımız olabiliyor. Bugün de aynı coğrafya içinde farklı dillerin ortak yaşama alanları sorgulanıyor siyasal parametreler ışığında.

Yapısalcılığın belki de en doğru saptaması dili bir göstergeler bütünü sayması olmuştur kuşkusuz. Dil kendi gerçeği içinde bir yandan çok anlamlı, göndergeleriyle siyasal toplumsal ve kuşkusuz kamusal alana da işaret eder olmuştur bu şekilde. Bu bağlamda "özgürlük" kavram olarak hem dilsel hem de kültürel bir dil nesnesi olabiliyor hayatımızda.

Siyasal hayatımızda din, batılılaşma gerçeği, ekonomik göstergeler dilin bu başkalaşımında da belirleyen oluyor bu doğrultuda. Bugün ben'in dili aslında biz'in dilini de inşa edebiliyor bu bakış açısı ekseninde. Özgürlüğün grupsal, siyasal anlam alanı, "devlet" kavramına biçilen rol, demokrasi sözcüğünün siyasal algıdaki değişkenleri de dilin çok anlamlı ve farklı alımlayıcılara açık olduğunun verileri sayılmalı.

Ben kavramını aslında farklı toplumsal aygıtlarla (iletişim araçları) çoktan biz'in parçası kılan kendi için taşıdığı süreklilikle dili aynı zamanda bugün de siyasal söylemin bir parçası kılabiliyor kuşkusuz. Bugün "laiklik"  algısından, "özgürlük", "hukuk" algısına kadar her kavram farklı siyasal grupların farklı alımlama süreciyle hayat buluyor. Peki dil bu değişkenleriyle nasıl hem bir özgürlük hem de bir yasak öznesi olabiliyor? Bir yandan dilin susma ve susturulmanın hukuksal gerekçesi olması, diğer yandan resmi ideolojinin kendine ait bir dil yaratabilmiş olması bir çelişki sayılmalı mı? Kuşkusuz bu da dilin insanla ve insanın yorumuyla yaşam bulması üzerinden değerlendirilmesini beraberinde getiriyor. Edebiyatın bir üst dil yaratması kadar toplumsal hayatın kendi siyasal diliyle ilişkilenmeli bu sorunun yanıtı. Sonuç olarak dil toplumsal olduğu kadar, siyasal bir canlı olarak irdelenebilir bu doğrultuda..Bugün söylemin dille doğrudan bağı düşünüldüğünde dilin sadece kağıt üzerindeki yansımaları değil, sözel dışavurumu da dili yeterince siyasallaştırmamış mıdır sonuçta? Bu açıdan özgürleştiren dil kavramıyla “tahakküm eden”, “egemen dil” kavramını bu açıdan yorumlamak mümkündür.

Bir Kaynakça Denemesi

Agamben, G. (2001). Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. Türkmen, İ. (Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Foucault, M. (2011a). Toplumu Savunmak Gerekir. Aktaş, Ş. (Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Foucault, M. (2011b). Bilginin Arkeolojisi. Urhan, V. (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Keskin, F. (1996). Foucault’da Şiddet ve İktidar. Cogito, 6-7, 91-105.

Keskin, F. (2005a). Michel Foucault.

 Michel Foucault (Der.). Özne ve İktidar içinde (ss.7-11), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 

Keskin, F. (2005b). Özne ve İktidar. Michel Foucault (Der.). Özne ve İktidar içinde (s. 11-21), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 

Koyuncu, E. (2016). Foucault’nun Siyaset Felsefesinde Biyopolitikanın Doğuşu,

 Onur Kartal (Der.), Biyopolitika Cilt 2 içinde (ss.21-61), Ankara: NotaBene Yayınları. Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. Akındağ, O. (Çev.). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları 

Saygılı, A. (2005). Modern Devletin Beden İdeolojisi Üzerine Kısa Bir Deneme. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. 54(3), 324-339.