2 dakika okundu
Genç Ölümlü Şairlere Dair: Dinmez Tarla Kuşunun Şarkısı/Erinç BÜYÜKAŞIK

Ölüm kavramsal olarak bir son, yok oluş olarak algılanabildiği gibi "İntihar" gerçekliğinde bir vazgeçişle de ifade edilebilir. En basit tanımlamayla, kişinin kendi yaşamına bilinçli bir şekilde son verişini ifade eden bu olgunun 13. yüzyılda Dante’nin Divina Commedia(İlahi Komedya)'sına kadar uzanan yazınsal arka planını ele alırken Cesare Pavese, Italo Svevo ve Tezer Özlü’de İntihar algısının yazarın benzer travmaları, tutunamayışları birer izlek olarak da karşımıza çıkar. Önemli bir veri olarak ifade etmeliyiz ki 19. yüzyıllar birlikte özellikle yapılan otopsilerin artışı, intihar edenlerin istatistiki düzeyde takip edilmesi, intihar vakalarında fizyoloji ve nörolojik koşullar arasındaki bağlantıların ortaya çıkarılmasına yardımcı olmuştur. 19. yüzyıl sonrasında intihar toplumsal ve bireysel nedensellikleri kadar nörolojik yanıyla da dikkat çekici bir başlık olarak irdelenmeye başlar artık.

Bu bağlamda üzerinde durmak istediğim kitap Türkiye Yazarlar  Sendikası'nın yayımladığı bir derleme-seçki sayabileceğimiz bir kaynak olacak. Dinmez Tarla Kuşunun Şarkısı "Genç Ölümlü Şailer Kitabı" tam da üzerinde durduğumuz ölüm ve şair bağlamını ortaya koyarken edebiyatımızdaki birçok genç şairin erken yitirilişine dair de poetik bir dile gelişi okumamızı mümkün kılmaktadır. Cevat Şakir'in Mavi Sürgün'ün de dile getirdiği tarla kuşları alegorisine dayanarak İtalya'daki arka kuşlarının durmamacasına ötmesi için topluiğne ucuyla iki gözünün yakılıp bir kafeste bu canlıların tırnaklarıyla kafesi geçmek için kendilerini daha fazla yaralamasına dair bu öyküye dayanarak Türk şiirinde erkenden iyiyim gitmiş birçok genç ozanın adının anıldığı bu kitapta  Marx'tan bir alıntıyla 'Ölüm yaşayanı yakalar.' ifadesini karşılayan erken ölümleri irdelemeye başladığımızda Mustafa Köz'ün ifadesiyle şairin ölümsüzlük arayışı erkenci ölümlere bir hatırlama çabasıyla kalanlar tarafından dile getiriliyor. "Her ölüm erken ölümdür." düşüncesiyle şairlerin arkalarında bıraktıkları dizeleri birer sonsuzluk muştucusu olarak görmek mümkünse de erken ölümlü ozanların ister kendi iradeleriyle, ister bir hastalığın çaresizliğiyle ya da öldürülerek bu dünyadan çekip gitmesi bu ozanların ölümlerinin imge evreninde sönen yıldızlar olarak değerlendirilebileceği ortadadır.

Kitaba dahil olan erken ölümlü ozanların içinde Şinasi Gündoğdu,  Mazlum Kenan Köstekçi, Hasan Basri Alp, Orhan Veli, Kemal Uluer, Halit Asım, Garbis Cancikyan gibi 30 ve 40 kuşağının şairleri gibi Kaya Kanca, Arkadaş Özger, Ender Sarıyatı, Mustafa Perçin gibi 70 kuşağının genç ozanlarına ve Mehmet Dinçer, Kaan İnce, Çağlayan Güner, Aykut Antmen gibi yakın dönem ozanlarına ve şiirlerine de yer veriliyor. Bir yazınsal bellek olarak bu kitabı ele aldığımızda şairin şakıyışı veya seslenişinin kısacık bir ömre sığması ve arkasında kalan dizeler, yaşamındaki travmalara, gel-gitlere bir dokunuş sayabileceğimiz kitapta erkenci şairlere bir vefa sofrası hazırlanıyor diyebiliriz.

Küçük notlar ve kitaptaki kimi ozanlardan seçme dizeler:

Mazlum Kenan Köstekçi (1910-1936)

Senatoryumlarda geçen bir ömür...Verem hastalığından yitip giden şair...

"Ermiş maden gibi parlayıp kıvranarak

Tanrısal kandil gibi göklerde yanarak,

Böyle süzülüp akan kimlerin yıldızıdır,

Biliyorum ki bu hız, bir ölümün hızıdır..."

                                                  Haydarpaşa, 19.3.936


Hasan Basri Alp (1912-1945)

Dönemin sosyalist ve komünist önder ve yazarları ile "İlerici Gençler Birliği" adıyla bir gizli örgüt kurma iddiasıyla gözaltına alındı ve Sansaryan Han'da iki gün iki gece işkence gördükten sonra pencereden atılarak öldürüldü.


"Konuşurduk biricik hemşerimle iki satır,

harbe, sulha ve süpürge tohumuna dair, 

o daima bana

küçücük defterinde

içinden çıkamadığı hesaplar yapar,

"Şaşırdık be hemşerim

yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal." derdi..."


Orhan Veli (1914-1950)

Hayatının son yılları yokluk ve borçlar içinde geçti. 36 yaşındayken, erken teşhis edilmeyen beyin kanaması sonucu çok genç yaşta hayata veda etti.

"Deli eder insanı bu dünya;

Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,

Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç..."



Kaya Kanca:

1973'te, öğretmenlik yaptığı ilkokuldan 5 aylık hastalık iznine ayrıldı. İntihar etmeden önce kitaplarını, fotoğraflarını ve şiirlerini yakmaya başladı. 24 Mart 19732'te evin mutfağında babasının av tüfeğiyle kendisini vurdu.

"saçların kısa saçlarınız uzun

saçlarımda yağmur durmuyor iyi ki kısa

saçınız yağmur, göğsünüz yağmur, otlarınız ıslak

bir güneş açsa göğün bir yarısında..."


Arkadaş Z.Özger (1948-1973)

Üniversite yıllarında bir yurt baskınında polislerce dövülmesi sonrası oluşan kalıcı baş ağrılarının şairi ölüme yaklaştırdığı söylenmektedir.

Meşrutiyet Caddesi'nde bir çukura düşerek hayatını kaybeden şairin ölüm nedeni hala bilinmemektedir.


"Kalbim!

sen varsın

sen tökezleyen bir şarkı değilsin

ne de uzun, yanık havalı bir türkü

sen kendinin ezgisisin"


Ender Sarıyatı (1948-1976)

70'li yıllarda Soyut, Yordam, Dost dergilerinde şiirleri yayımlanan şair 28 yaşında akciğer ödemi patlamasıyla yaşamını yitirdi.

"ve beklenilen çakır gözlü

çocuklar

hadi

çocuklar

ayak tezgahları

hadi,

şimdi o bir kadındır..."


Mehmet Dinçer (1970-2002)

Kısacık ömrüne Yüzüme Sustu Günler ve Başucumda Kaldı Sevdan adlarında iki kitap sığdıran Dinçer, öğretmenlik yaptığı Sinop Dikmen'de, kaldığı okul lojmanında çıkan bir yangında yaşamını yitirdi.

"Biraz sokak kusarım

şu sensiz içilenden

biraz kan biraz irin

kör dilsiz bir caddede

öleceğim sensiz sen bilmeyeceksin

yeni bir cumaya girerken gece..."


Zafer Ekin Karabay (1975-2002)

İnsancıl dergisinde ilk şiirlerini yayımlayan şairin şiirleri Bahçe, Damar, Islık, Varlık gibi dergilerde yer aldı.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde araştırma görevlisiyken odasının kapısına kendini kemeriyle astı.


"sabah durgunluğa kurulu saatin

çalmasıyla başlıyor, terzinin umutlarını.

bilmiyor, dişleri mi dudaklarının arasında

görünen yoksa dişlileri mi çalıştıkça..."

Erdal Can (1976-2004)

Üniversite yıllarında fanzinler çıkardı, etimoloji üzerine metinler yazdı ve şiirler yayımladı.

3 Mart 2004'te, Kızıltepe Anadolu Lisesi'ne giderken sokakta vurularak öldürüldü.

"Pişman olmak için yaptığım

Her şey gibisin

Şehrin ışıkları yağıyor üzerine

Ölüsün

Ölü şehirde..."