Rus edebiyatının önemli isimlerinden olan Gonçarov, Oblomov eseriyle hem toplumsal hem psikolojik bakımdan bir eser ortaya koymuştur. Toprak yönünden köleliğin kaybolduğu Rusya’da Oblomov yeni düzene alışamamıştır. O, geleneğine bağlı bir karakterdir. Ancak bir gün refah yönünden rahat yaşamını bırakıp Petersburg’a gider. Eski düzen ile yeni düzen arasında sıkışan Oblomov’un akabinde ruhunda oluşan psikolojik temelli buhranlarla kendi bedeni bile ona yük gelmeye başlar. Psikolojik yönden bunalımda olan insanlar sosyal hayata yabancılaşır. İç dünyasında kendine göre düzen kuran Oblomov, aslında çalışmayı sevmeyen biri değildir. O eski geleneklerle yeni düzen arasında bocalayıp kalan ve doğal olarak yeni düzene ayak uyduramayan biridir. Bunu geleneksel eğitim sisteminde yetişip ilerlemecilik eğitim sistemi arasında bocalayan öğrencilere benzetebiliriz. Oblomov’ da bu sıkışıp kalmışlığı istemezdi elbette. Toplumsal kader denilen ya da o zamanın düzeni onu tembelliğe itmiştir. Herhangi bir işin ucundan tutamamasının sebebi arasında toprak köleliği sisteminden kaynaklı olmakla birlikte diğer sebebi de etrafındaki insanlar gibi olmak istememesidir. Hayatını bu şekilde idame ettirmek istemez. Bunu onun herkes gibi olmama, farklılaşma çabasına bağlayabiliriz. Bu bir çeşit makineleşmektir. Makineleşmeyi Fütürizm akımıyla yazdığı Nazım Hikmet ‘Makineleşmek’ şiiri ile özetlemiştir.
...
makineleşmek istiyorum!
beynimden, etimden, iskeletimden geliyor
bu!
her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor oto-direzinler lokomotifleri! trrrrum
trrrrum,
trak tiki tak
...
Makineleşmek, romanın ilerleyen sayfalarında Oblomov’un tam zıttı olan Ştoltz karakterinde görebiliriz. Oblomov romanından Oblomovluk kavramı ortaya çıkmıştır. Toplumdan kaçan insanlarla bir arada olmak istemeyen biridir Oblomov. Romandaki tembellik ise şöyle vurgulanır.
‘ … oda o kadar karışık bir halde idi ki, insan biraz dikkat edince hayrete düşerdi. Duvarlardaki resimlerin dört yanından püskül püskül örümcek ağları sarkıyordu. ‘
Oblomov’un o meşhur üzerinden çıkarmadığı hırkası ise onun üşengeçliğinin simgesidir. Onun gibi yaşayan insanların sürdürdükleri yaşam standartları aklımıza İbn-i Haldun ‘un o bilinen sözünü getirir. ‘ Coğrafya kaderdir. ‘ Hepimizin sorgulayacağı bu söz gerçekten yaşadığımız coğrafya bizim sanatımız, kültürümüz, huyumuz üzerinde etkileyici rol oynayıcı mıdır? Gerçekten coğrafya kader midir ?
Yazarın bu romandaki ortaya koymak istediği düşünce böyle toplumlardan ancak tembel bireylerin yetişeceğini ön plana çıkarmasıdır. Aslında hayal dünyasında oldukça yaratıcı olan Oblomov, bir işi gerçekleştirme konusunda oldukça başarısızdır. Tüm evrende olan bu özellik Oblomov üzerinden okuyucuya betimleyici öğelerle aktarılmıştır. Ona göre bir şey yapmak değil, yapamamaktır. Bir yere varmak değil, varamamaktır. İnsanların kişisel yaşamında gösterişle, mevkilere ulaşma çabası içinde hayatlarının boşa geçtiğini düşünmektedir. Oblomovka’ da tembellik, uykuya müptelalık ve cehalet tüm insanlığı esareti altına almıştır. Tembellik ve cehalet birbirine yakın terimlerdir. Etin tırnaktan ayrılmaması gibi… Bu uyuşukluğun temeli çocukluk ve gençlik çağlarının geçtiği Oblomovka’ya dayanır. Kader denilen şey insanların başına gelenler değildir. Birazda bizim seçimlerimizdir. Çocuklar ailelerinin yansımasıdır ve Oblomov’da ailesinin onun el bebek gül bebek yetiştirme tarzının kurbanı olmuştur. Oblomov’ un dostu olan Ştoltz onun tam karşıtında bir karakterdir. ‘
Ya şimdi ya da hiçbir zaman!' sloganıyla Oblomov’u yeniden hayata kazandırmaya çalışan enerjik son derece girişken biridir. Yani Oblomov eski düzende kaybolmuş karakteri, Ştoltz ise yeni düzeni temsil etmektedir. Ştoltz’ un yeni düzeni aile tarafından hazırlanmıştır. Hem vaktinin hem parasının değerini bilir. Bir nevi vakit nakittir Ştoltz için. Ancak o yeni düzenin bir makinesidir adeta. Ştoltz ve Oblomov, analojik yönden nasıl dost olmuşlardı? tartışılır.
Bu iki dosttan Oblomov eski Rusya’yı Ştoltz ise yeni Rusya’yı temsil etmektedir. Bu iki ayrı dünyanın insanından Oblomov’un ruhu Ştoltz’tan daha derin ve anlamlı olduğu aşikardır. Verilen ana düşünce ise insanlar mutlu olmak için ve hayat standartlarını en üst seviyede tutmak için sürekli çalışıyor ve çabalıyor ancak çağımız sürekli bir yenileşme içinde olduğundan çağa ayak uydurmak mümkün olmamaktadır. Ve bu bir kısır döngüden ibarettir.
Romanın ilerleyen sayfalarında Ştoltz Oblomov’u Olga ile tanıştırır. Fark edilen diğer unsur ise Oblomov sürekli içinde bulunulan uyuşukluk halinden kurtarılmaya çalışılmaktadır. Oblomov, Olga ile yeniden hayata tutunur. Olga da Oblomov’u yeniden o dinginlikten kurtarıp dirilteceğini düşünmektedir. Ancak umduğunu bulamaz Olga. Oblomov’u diri tutan ise hayalleridir. Hayal kurmaktan başka bir şey yapmaz. Olga, Oblomov’da yansımasını bulduğuna inanır ancak yanılır. Oblomov’ un Olga’dan ayrılması ve eski tembelliğine dönmesi yeniden sembolik hırkasını giymesi onun tutunamayan bir karaktere sahip olduğunun en önemli göstergesidir.
Sonuç olarak Oblomov karakteri 1850 Rusya’sının yeni düzeninde bocalayıp adeta sıkışıp kalmış bir tiptir. Üzerinden verilen nasıl yaşamalıyız sorusunu okuyuculara sorgulatmaktadır. Romandan çıkarabilecek öğüt niteliğinde yargılar mevcuttur. Gelecek nesillere ışık olabilecek düzeydedir. Oblomov’un rüyası onun çocukluğunda kurduğu dünyada toprak köleliğine satmış Rusların yaşadıklarını konu almaktadır. Yazar, insan tiplerini ve toplumsal yapıyı en iyi şekilde analiz etmiştir. Aynı zamanda okuyucuyla sohbet havası içinde toplumsal yönlendirmeler de mevcuttur. Oblomov romanı geleneksel toplum yapısıyla anlatılmaya çalışılmıştır. Karakter, yeni düzende edindiği bilgileri gerçek hayata adapte edememiştir. O, küçük bir memur olabilmeyi bile başaramamıştır. Yapabileceklerini hep başkalarının yardımıyla yapmaktadır. Düşünülenin aksine o tembel değildir işe giremeyen ve boş durmaktan hoşlanmayan biridir. Oblomovluk kavramı Rusların günlük konuşma diline girmiştir. Oblomov’ u okuyan herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Çünkü Oblomov’lar çalışma hayatında, her yerde… Oblomovluk tembellik değil, bir nevi ataletliktir. Önden görebilme yetisidir. Bazen her şeyi yapmak ister ancak hiçbir şey yapamaz insan. Roman, toplumun içinde bulunduğu geleneksel yapıyı ve bir şeyler yapmak için harekete geçmeyen ya da zorlanan düzeni eleştirmektedir. İçinde bulunduğumuz modern çağda da ataletlik, erteleme ve uyuşukluk vardır. Bunun nedenini çocukluktan gelen yanlış yetiştirilme olarak da açıklayabiliriz. Hiçbir şeye gücü yetmeyen hepimiz bu modern çağda birer Oblomovuzdur belki de…