Sonbahar son demlerinde, havada dağların soğuğu hissedilmekte, aaa o da nesi? Yağmurla tek tük kar da mı atıştırıyor? Dün pazarda ayvalar tüm tezgâhları kaplamış, yaprakları salkım saçaktı. Ne de ağız sulandıran bir sarıya bürünmüşlerdi. Ne derdi büyükler, biz de şimdi küçüklere diyoruz ya “Ayva bolsa derin, soğuk ve uzun bir kışın müjdecisi, habercisidir.” diye, öyle de olacak korkarım bu yıl.
Şiddetli gök gürültüsü hepimizi istemsizce kendine baktırıyor. Ardından gelen uzun atımlı şimşek parıltıları gecenin ıslak geçeceğinin işareti. Yağmur damlaları ile kar kristallerinin kavgasını izliyoruz havada. Kâh kristaller kazanıyor, kâh damlalar ama mevsimin erkenliği kar kristallerinde güç kaybına neden oluyor. Kar kristalleri mevsimsel nedenlerle savaşı terk ediyorlar ve yerini gittikçe irileşen damlalara terk ediyorlar. Palto ceplerinden çıkarılan kırışık derili eller buluşuyor; yanaklar buz gibi havada sıcak bir temasın alazını taşıyor. Bir sonraki buluşmaya kadar görüşsek de görüşemesek de elvedalar saçılıyor.
Umudun yelkeni yağmurun rüzgarıyla şişirilerek herkes kendi yalnızlığının bilinmez rotasına seyre çıkıyor. Gitmek, bırakmak, terk etmek, ayrılmak, vedalaşmak, fiilleriyle aramız iyi değil artık. Biz uçuyoruz, şişiyoruz, koşuyoruz, dur durak bilmiyoruz. Yolumuz bizden önce yolunu arayan insan denen varlığın bıraktığı izlerin, kalıntıların yolu. Birbirimizle olan sevgimizi ne kadar kenetlersek bir mevsim daha yaşayacağımızın hepimiz o kadar farkında ki.