3 dakika okundu
SANATTA İYİ BİR YANSIMA BERTHOLT BRECHT/Havva AĞRAL

10 Şubat 1898 ’ta Almanya’da doğdu. Asıl adı; Eugen Bertolt Friendrich Brecht. Alman şairi, oyun yazarı, roman, hikaye yazarı ve yönetmen. 20. yüzyılın en etkili sanatçısı.

İçinde yaşadığı, algılayıp yorumlamaya çalıştığı dönem, Augsburg Kaiser Wilhem dönemiydi. Özellikle, sanayinin hızla geliştiği bir burjuva kentinin tam ortasında, her şeyiönce anlamaya ve tanımaya çalışan bir sanatçı. Bir kağıt fabrikasında babası müdürdü. Evet kent soylu bir yaşamın içinden, zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Ama onun vicdan ve kişilik aynasından yansıyanlar, o içine doğduğu dünyanın çelişkilerini görmesine engel değildi. Kaynaklar, onun hareketli bir çocukluk evresi geçirdiğini anlatıyor. Giymek zorunda kaldığı yakalıklı denizci kıyafetlerinden nefret etmiş. Bütün bunlar onun kendine has oluşundan, onun doğal kalmayı sevmesinden kaynaklı olabileceğini düşünüyorum. Belki büyük bir isyan duygusu. Neden yaşam sürekli bir boyun eğiş olmak zorunda? Yine kaynaklar, onun ailesinin kendisine dayattıkları karşısında koyduğu tavırlardansöz ediyor. Daha on altı yaşında kendi mensup olduğu sınıftan, o zenginlikten koptuğunu öğreniyoruz. En azından duygusal olarak kendini o sınıfa dair hissetmemiş. Bu yola çıkış duygular, onun ileride nasıl biri olacağına dair kendindeki ilk işaretlerdi. Özellikle hafta sonları, pazar günleri, parkta bir bankta oturup, kendini soyutladığı o zengin sınıfa hiciv dolu duygularla bakardı. Onlarla inceden alay eden duyguları, ileride yazacağı oyun metinlerinin belki de ilk gözlemleriydi. Daha on altı yaşlarında, savaş karşıtı şiirleri yüzünden, okuldan atılmak tehlikesiyle yüz yüze gelmiş olması da, sanatçıdaki yüksek adalet duygusunun varlığına işaretti.

Yazma serüveninin ilk başlangıcı; Augsburg Neueste Nacrichten adlı gazete şiir ve düzyazılar olarak ortaya çıkmıştır. (1914-15) Ayrıca sıkı bir eleştirmendir. Sanata aşkla bağlı olmasına ve yaşamda sanatına düşkünlüğüne rağmen, Münih’te tıp fakültesinde okumaya başlamıştır. (yıl 1917) Ancak, dönemsel olan bu zamanın içeriği, sanatçının savrulan yaşamına sebep olacaktır. Askerlik, sanatçılık derken sürgün yılları.

1918 sonbaharında askere alınır. Augsburg askeri hastanede sağlık görevlisi olur. Yaşamının bu kısmında savaşı, insanları, insan manzaralarını sorgulayacak ve onlarla temasedecek fırsatı ve etkilenişi de bulacaktır. Yani sanatçının icra edeceği yapıtlarına ilham ve tanıklık edecek yaralı insan yüzleri ve sefaletin en çıplak hali gibi, kendinde soyutlandığı öğeler bulacaktır. O dönem için, karamsar, hüzünlü bir delikanlılık içindeydi. Hatta; onun halktan yana olan sanatçı duruşunda, cephe gerisine düşen genç çocukların sefaletini resmettiği beş paralık roman isimli çalışmasında, dilenci çetelerinin eline düşen yaralı gençlerden söz ettiğini görebilirsiniz. Beş paralık roman adlı çalışması bir yer altı edebiyatını çağrıştırıyor olsa bile, ciddi bir yaşam eleştirisidir. O dönem için savaşın ve varolmanın başka bir anlamı vardı. Modern ülkeler bu gün savaşları asimetrik ve ezici yaparken,o dönemde uzayıp giden bir fakirleşme söz konusuydu. Ayrıca bu gün askerlik paralı ya daspor olarak görülürken, sanatçının içinde bulunduğu zamanda, her genç kendinden mesul bir var olma ve ayakta kalma savaşı vermek zorundaydı. Yaralı genç askerler, yaşamdan atıl birkitle idi. Hatta romanın bir yerinde der ki; “Cepheden iyi haberler gelince dilenci askerler ortaya çıksın.” Başka türlü iyi para kazanamayacaklardır. Özellikle daha tiyatro metinlerine bile değinmeden, bu romandan söz edişim, savaş zamanlarının giderek çarpıklaşan bir hâl aldığını, insanın insana nasıl tuzak olabildiğini, sanatçının görüş ufkunu ve uzaklığını belirginleştirmek içindi. Yine çalışmalarından biri, “Ölü Askerin Söylencesi” adlı şiiri, savaşlara karşı en sert üslûbuyla yazdığı şiirlerden biri olarak, edebiyat dünyasında yeretmiştir.

Çağ bir paylaşım savaşının, ağır bedellerinin ödendiği, kimsenin kimseye merhamet etmediği, sefaletin çağı.  Sanatçı çağının insanı olmak adına elinden gelen tüm dürüst çabasını ortaya koyar. Ve Brecht’in bence demek istediği, savaş bütün çarpıklıkları barındıran büyük bir saçmalıktır. Yaşamda iyi insan olmak bir tercihtir. Ancak aktarımcı olmak ve gördüğüne tanıklık etmek, idealistçe bir iyilik hatta cesarettir.

İLK DÖNEM ESERLERİ: İlk dönem eserleri, dışa vurumcu bir anlayışın ürünleri olarakortaya çıktılar. Henüz geliştiremediği ve belki zaman içinde aklında belirginleşecek olan,kuramlarının ilk izleri bu ilk eserlerde görünmüyordu. İçinde yaşadığı aile ortamı sayesinde, orta sınıf kültüre aşikâr bir yanı vardı. Bu tanışıklıktan çok memnun görünmeyen sanatçınınburjuva kültüre dair karşı duruşunu ve belki öfkesini, şiir ve oyunlarında ilk dönem eserleriolarak görebiliyoruz. Özellikle Baal oyun üçlemesi, ayyaş bir şairin, serseri yaşamını konuedinmesi tesadüfi değildi. Bu şair her ortama girebiliyor, öfkesini her elit ortamdagösteriyordu. Burjuva elit yaşantıları, aşağılama ile tanımlayan bir şair karakteri yaratmak,içinde ihanetin ve serkeş bir yaşamın bulunduğu hikâye, belki de şairin kendi yaşamından veöfkesinden parçalardı. Savaş kadar saçmaydı çünkü burjuvazinin özentileri ve diğer sınıfaduydukları soyutlanma, sanatçının da antipatisini çeken bir yapaylıktan başka bir şey değildi.

1919 Yılında; Volkswille gazetesinde tiyatro eleştirleri yazıyordu. Çok Sert bir üsluplayazıyordu. Şiddetli çıkışlar yapan yazar. “ Sizler, her zaman tiyatronuz olduğunu sandınız ama ben siz söyleyeyim: tiyatronuz skandaldan başka bir şey değil; burada görünen yalnızca tam bir iflas, burada gösterilenler sizlerin aptallığı, sizlerin yanlış düşünce sisteminiz ve sizlerin perişanlığı…” (Özdemir Nutku Brecht’in kişiliği kaynak yazısından.)

Çünkü o, çok geniş bakmak ve göstermek istemişti. İlk oyun metinlerinde, serseriler, lümpenlik, sorumsuz serüvenciler yer alıyordu. Sanatçı, burjuvazinin yarattığı karamsar, değersizlik ortamında umutları yok edişmiş insanlar gördü. O iyi bir yansıma ustası olarakkarakterlerini daha başından beri hayatın içinden çıkardı, çizdi boyadı. İnsana kendisini sundu. Bir çeşit kahkaha aynası ve bazen çirkinlik. İşte bu kadar çirkin olabiliyor insan demenin yansıması. “ Dostlukla yaklaşırım ben insanlara/ şapkamı çarparım onlarınalışkanlıklarına./ Diyorum ki: onlar pis kokan hayvanlardır./ Diyorum ki: ben de onlardan biriyim, fark etmez asla.” Kendini o serüvencilikten, o serseri ruhlardan ayrı tutmayan bir hal, bir oluş. Ancak disiplin edilmiş bir yaşamın içindeki, tatlı öğeler gibi Brecht’in ruhunun kanatlanan tarafıydı. Bunca üretim sanatçının çalışkan ve hassas yapısının ürünleriydi. Sanatçının etkilenişleri çok büyük bir derinlik olabilir. Basit göstermeye çalıştığı şeyler, altında ayağınızın boşluğa geleceği bir kuyu gibi. Ne emekçi insanı, ne de sanatçının ürettiklerini basite alamayız. Yani görünen ardında başka hikayeler ve sorunsallıklar olduğunubilmek durumundayız.

Sanatçımız büyük bir çığlıktı. Ama dünya aymaz, içi boş bir yankı yeri gibi. Daha gencecikyaşında kendini her şeyden mesul hissetmek, bu imtiyaz ancak aydın insan donanımındaolabilir. Erken bir uyanış, onun tüm yaşamını etkileyen bir sanat serüvenine döner. Ve bedeli çok ağırdır. Özverili bir yolda, gönüllü yürüyen bir sanatçı olmak yüceliğini göstermiştir.

BAAL; Topluma uyum sağlamak yerine ölmeyi tercih edebilecek kadar, toplum dışı bir şair karakteri. Lirik üslubuyla daha çok ballad türüne yaklaşan bir çalışmaydı. Ayrıca ilk dönem şiirlerinde, Baal karakteri ve oyunu içerisinde geçen şiirlerini de toplamıştır. Bu kitap; Hauspostille ismiyle 1927 de yayınlanmıştır. (Boğulan genç kız baladı ve Büyük Baal Koralli

Baal karakterinin dünyaya karşı duydukları, genç Brecht’in öfkesinin bir yansımasıydı. 

BAŞARI KAZANAN İLK ESER: Gece yarısı trampet sesleri; (1922) Münih odatiyatrosunda, kendisinin sahneye koyduğu oyundur. Kelist ödülünü kazandırmış olan buoyunun tiyatro literatürüne geçen bir başarı olduğunu söyleyebiliriz.

***Dostu Max Reinhardt ile tanışması üzerine, Berlin’e taşınır. Berlin’de ikinci evliliğini yapar. Ve bir oğlu olur.1926-27 yılları arasında, diyalektik maddecilikle yakından ilgilenir. Bir yandanüniversitede, Kari Korsch’un derslerine katılırken, (1932-33) bir yandan da o yıllarda, Berlin’de bulunan yönetmen, Erwin Piscator ile birlikte çalışır. Ve piscator, onun ilkeselbuluşlarının ve sahne görüşlerinin belirginleşmesine yardımcı olur. Ve bu yeni görüş üzerindeki ilk oyun “Adam adamdır” oyunu olur. Bu doğrultudaki üretkenliğinin zirvesi“Üç Kuruşluk Opera” adlı oyunu olmuştur. Bu çalışma onun dünya çapındaki en önemli başarısıdır. Bu epik tiyatro anlayışının ve görüşünün en cisimleştiği çalışma, Kurt Weil’İn işbirliğiyle, Epik müzik anlayışının da, uçlarını ve filizlerini vermesi anlamına geliyordu. İçerisinde caz öğeleri de bulunan bir –karşıt müzik- tarzının etkisi büyüktü. O dönemin isyanmüziği de cazdı. Salon müziği olarak sonradan dönüşüme uğrasa da, Afrikalı kölelerin müzikleri caza, caz da Brecht e ilham olmuştur. Evet, Caz bir zamanlar, Afrika’dan Amerikave Avrupa’ya getirilmiş kölelerin müziğiydi. Özellikle kilise otoritesinin ilahilerini, kendilerince yorumlayan Afrika kökenli halkın isyanı, Brecht’in empati duyduğu ezilen dünyanın müziği, Brecht’in bilinci ve sevgisiyle işlediği bir tercihti. Epik tiyatroyla eşzamanlı gelişen bu müzik, Yani Epik Müzik, ezilen halkın çığlığına yeni bir yorum, Brecht yorumu katmaktı. Politik düşüncelerine paralel olarak, 1926 yılından itibaren Epik Tiyatro yu geliştirdi. Hem didaktik hem eğlence misyonu ile insan karakterlerini yansıtmaya çalışıyordu.

SÜRGÜN YILLARDA: 1933 Yılının başlarında, “Tedbir Adlı oyunu, polis tarafındanyasaklandı. Bu oyunu düzenleyenler, vatana ihanet suçundan mahkemeye verildi. 28 Şubat günü, Reicstag yangınından bir gün sonra, Brecht, arkadaşları ve ailesiyle birlikte, Berlin’i terk etti.Prag, Viyana ve Zürih üzerinden, Danimarka Fünen’ deki Skovsbostrand ‘a kaçtı.Naziler onun tüm oyunlarını yaktı. 1935 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı. Oyunlarını yazmaya burada da devam etti. Onun dışında Prag, Paris, Amsterdam'da sürgün gazetelerinde makaleler yazıyordu. 1939 yılında, Danimarka’yı da terk etti. Stockholm yakınlarında bir çiftlik evinde, bir yıl yaşadı. 1940 yılında, Helsinki’ye geçti. Brecht sürgün hayatında, hükümeti, devleti ve toplumu hiçbir zaman açıkça eleştirmedi. 1941 de Amerika’ya yerleşti. Burada da oyunlarına devam etti. Ve bütün bunların yanısıra film öyküleri yazıp komedi filmi üzerinde arkadaşlarıyla çalıştı.

1947 yılında, “Amerika’ya Karşı Etkinlik Soruşturma Komisyonu” tarafından sorgulandı.1948'de, Doğu Berin’e gidip, sanat hayatına burada devam etti. 1950'de, Brecht ve Weigel Avusturya vatandaşlığına kabul edildi. 1954 yılında, bağımsız bir tiyatro binasına kavuştu. Buradaki toplulukla çalışmalarınısürdürdü. 1955 yılında Stalin Barış ödülüne layık görüldü. 1956'da, “Galilei” oyunun provaları sırasında hastalandı. Hastaneye kaldırıldı. 10 Ağustos'ta son kez provaya gelen sanatçı, 14 Ağustos 1956 yılında kalp krizi geçirerek yaşamına veda etti. Bedelleri ağır, yürüyeni gönüllü dediğimiz yolun sonunda, sanatçının kalbi bu duymaz ve aymaz dünyaya fazla dayanamadı diyorum. O bu dünyaya hiciv dolu gözlerle baktı. Kendini bu düzende ayrıksı bir yerde duydu. Öyle yaşadı.  Ezilen kesime dost oldu. Ama onun da eleştirilmesi gerektiğini göstererek. Kendini ayrı tutmadığı yer ise, ezilenlerin sofrası, kültürü, çığlığı idi. O çığlığı büyütmek adına da tüm samimiyetiyle, yazdı, üretti, yaşadı, yaşattı. Ayrıca çoğu aydın karakterin düştüğü bir yer var, kendi hırsları. Sanata dahil olmak isteyen pek çok hevesli genç Brecht olmak isteyebilirdi. Ama Brecht bir kimse olmak yerine, kendini duyduğu andan itibaren, duyduklarını, gördüklerini, yansıtan biri olmak istedi. Didaktik olarak verdiklerinin içine eğlenceli bir şeyler kattı. Güldürdü. O ki, mizahın acıacı gülmek olduğunu gösterdi. 

Bu dünyadan bir Brecht geçti. İnsanlığın derin yaralarınıgörerek ve derin izler bırakarak. “Cesaret Ana ve Çocukları.” adlı oyununda evlatlarını kaybeden bir anne, savaşın o çarpık algısını yaşamaya, ama savaşı sorgulamaktan aciz bir karakter olmaya devam eder. Bu şaşırtıcı final ile, Cesaret Ana savaş ortasında bir satıcı olmaya devam eder. Korku ya da fırsatçılık, felaket zamanlarında uç veren insan öğelerinin içinde yer alır. Felaket zamanları, fırsatçıların ve zenginlerin türediği aşağılık zamanlara denk düşer. Onun oyunlarında, kahraman karakterler, genelde ikinci planda ve dürüstçe davrandıkları için ağır bedel ödeyen karakterlere bürünmüştür. Brecht’in atmosferi, karanlık bir çağın, otuz yıl savaşlarının tamortasıydı. Savaşın sürmesinden yana olan, karakterler de oyunun içinde yer almaktadır. Ufak tefek çıkarları uğruna milyonların ölmesini ve savaşın devam etmesini dileyen, rahip ve aşçı karakterleri yine oyunun içinde yer alan tipoloji örnekleridir.“Baal” Karakterinde, yine en yakın arkadaşına ihanet söz konusuydu. Dostluğun, iyi insan olmanın sorgulandığı bir kesit verilir.

“Gece yarısı Trampet Sesleri” İhaneti gören bir askerin, kahramanca cephede çarpışmak yerine, sevgilisiyle bir gece geçirmeyi tercih etmesi de, yine savaşların insan açmazlarıyla örüntüsünü gözler önüne serer. O davul ya da trampet sesleri izleyiciye halkın isyan ettiğialgısı olarak verilir. Burjuvazi isteklerin, insanın gözünü nasıl bağladığını, karakterin kendivicdanını rahatlatmak için, ”Ertesi gün temiz gömleğimi giyer, çizmelerimi parlatırım”repliğinden okuruz. “Adam Adamdı.” oyununda bir karakterin bir gecede nasıl emperyalist bir insana dönüştüğünün hikayesi vardır. Bireysel olmak, yani kişisel etik anlayıştan ve saygıdan yoksun, ruhunu kolayca satabilen birini sahnede resimlemek böyle bir metin ile mümkün görünmüştür.

“Üç Kuruşluk Opera.” “Beş Paralık Roman.” Aynı konunun iki versiyonu. Dilencilik malzemeleri satan bir karakter kendi hesaplarınca, bir dilenci çetesi kurmuştur. Savaş,dilenmenin piyasa ortamına dönüştüğü bir acizliğin resmidir. Bu çetenin sahibi, eski bir gemiye yatırım yapmış, hesaplarınca da kendi kızını bu işle ortak olduğu insana vermeyi hesap etmiştir. Ancak hesapları tutmamış, piyasaya sürekli ucuz mallar pompalayan, iş bilir, üç kağıtçı bir tüccar, bu çete sahibinin hesaplarını bozmuştur. Tüccar ucuz mallarla ettiği karlar sayesinde, etrafındaki pek çok insana tahakkümde bulunabilen, bir yer altı karakteridir.Şehrin kurumsal yapısına dahi nüfuz edebilen bir karakter. Yani her şeyin ucuzladığı, çürümemeselesi. Zenginliğin, uyanıklığın, fırsatçılığın ne tür bir çürüme olduğunu, bu nüfuz edişsahnelerinden çözebilirsiniz. Özellikle dramatik olanın bir komediye dönüşmesi, kara mizah bir duygudur. Sahnede insanlar öldürürken izleyicinin buna gülebilmesini sağlayan bir tiyatrometodiği vardır.

“Galile” Gerçekten yaşamış bir karakter. Bir bilim adamı. Dünyanın dönüşü ve yuvarlakolduğu iddialarını geri çekmek zorunda kalmıştır. Brecht’in yarattığı insan tipolojine yakın, yaşamış bir karakter.

Diğer oyunları: Kafkas Tebeşir Dairesi, Sezuan’ın İyi İnsanları, Şvayk Hitler’e Karşı, Şvayk’ın Hitler’le Tarihi Karşılaşması, Mahagony Kenti, Mutlu Son.

Şiirleri: Kasideler, Bertolt Brecht’in Dua Kitabı, Augsburg Soneleri, Üç Kuruşluk Operanın Şarkıları, Şehirde Oturanların Okuma Kitabından, Devrim Hikayeleri, Koro için Şarkı Sözleri, Soneler, İngiliz Soneleri, Çin Şiirleri, Çalışmalar, Svendborg şiirleri, Margarete şiirleri, Hollywood Ağıtları, Sürgün Şiirleri, Savaş Alfabesi, Alman Taşlamaları, Çocuk Şarkıları, Buckow Ağıtları, Bakır Alımı Oyunları.