1 dakika okundu
‘’Seslendim Uyuyordu Dünya’’ Adlı Şiir Kitabı Üzerine / Enver Karahan

‘’ Şiir, konuşma ile susmayı bir araya getirmektedir.’’ der, Thomas Carlyle. Susmanın büyüsü ve retoriğin arasında yeni bir dünya kuruyor şair Gülten Doğruyol İncesu bizlere. İyi niyetli bir dokunuş hece hece avuçlarımızdan yüreğimize akarken, bazen özlüyor, bazen bekliyor, bazen de hüzünleniyoruz. Temelinde insan ve insan sevgisi üzerinden doğaya ve topluma sesleniyor şair. Ve dünyanın başucuna üç dizelik bir ağıt bırakıyor usulca ve kendi acısını gizlercesine:

‘’Durmadan bir şeyler koparıyorlar bizden

Durmadan bölüp parçalıyorlar bizi

Seslendim, uyuyordu dünya.’’

Sınırsız ve etkili bir anlatım, tatlı ve gizli bir yanın naif dokunuşları. Sözcüklerin ahengine kapılıp türlü duygular ırmağına bırakıveriyoruz kendimizi. Her bir şiir ayrı bir dokunuş gerçekleştiriyor. Bir şiirden diğerine geçerken sözcükler özlemle uğurluyor bizleri; kimi zaman ağıt, kimi zaman bir enstrümanın minimal tınısını hissediyoruz.

‘’Ahşap bir masada

Gözlerimin ucunda ince bir bakışa durmuştum

Anneme yazdığım ilk mektup

İçine elimi çizip koymuştum.’’

Kaybolan zaman çağırıyor Asmin’i, Yinelenen şiirin tekliğinde yurdunu arıyor Helene, gel diyen bir dilin samimiyetinde. Her güzellik sancılı bir rüzgar oluyor ve yaşam için demleniyor bir döngüde. Suskun gecelerde gözler, göç yalnızlığında ve uçurum sessizliğinde anne şefkatine kapanıyor. Unutulmamayı diliyor halkların sesi ve karlar düşerken çocukluğun geçtiği şehre, beşinci mevsim oluyor yalnızlık; bir zamanda yaralı bir ülkede. Bir hüznün yangını hatırlatıyor hatıraları ve tutsak özgürlükleri. Ve şair iki kavramın gerçekliğini hatırlatıyor bizlere: Umut ve Özgürlük…


‘’Ey düşlerime vuran gölge

Avuçlarımda kanayan bu yara

Senden hatıra..!

Say ki sokağa açılan bir kapıyım

İçeriden sürgüle beni."


Yaşamın kıyısında oturmuşçasına, avuçlarımızdan su gibi akan dizeler bizi hem düşlere hem de gerçekliğe çağırıyor. Bir gezinti… Yalın, berrak, saf ve iyiniyetli bir kalbin yoldaşlığında buluşuyoruz. Tutuyor elimizden adeta. Yüreğinin sıcaklığı sayfalardan ulaşıyor yüreğimize. Yürekten yüreğe bir yol… Baharı bekliyor şair, baharı ve Asmin’i. O güzel günü, güneşi, gökyüzünü… Umutlu ve hüzünlü bir bekleyiş, dağlardan sokaklara akan bir ırmağın içinde gelecek Asmin, elinde güzel günlerin haberiyle. Bekleyişler bağlıyordu bizi hayata belki de. Bırakıp gitmek yakışıksız kalırdı. Oysa ki umut hep vardı. Her dizede bize umudu haykırıyordu şair; kimimiz duyuyor, kimimiz duymuyorduk. Şair yükümlülüğü omuzlarında bir iz bırakıyordu ve dizeler kucak dolusu bir baharla sesleniyordu tüm Asminlere…


‘’Ah Asmin

Dipçikle dövülmüş şairlerden

Şiirler oku bana…’’


‘’Kimliğimiz olur acılarımız’’ diyor şair. Tarihe adı yazılanların, Bedrettin’in, Yunus Emre’nin, Pir Sultan’ın, Bektaş-ı Veli’nin bastığı topraklarda yeşeriyor yeni filizler. ‘’Birimiz karışırken toprağına Anadolu’nun, birimiz doğarız anamızdan’ diyerek bir tekrarın umudunu haykırıyor. Yüzyıllardır süren Bengi dönüş unutturmuyor hiçbir gideni ve yenilenenlerin tekrarı yeniden yeşertiyor toprağı. Daimi acılar yeni umutları doğuruyor.

‘’Pencerelerde terkedilmenin hüznü birikirken

Rüzgar olup uçabilsen

Yalansız, yalın umutlara

Ve dökebilsen sesini çocukların şarkılarına…’’

Yaralı bir ülke ve bir insan aynı karede ne kadar acı barındırabilir, ne kadar umutlanır, özler, ve bekler? Ne kadar ararsa geçmişi, o kadar hüzünlenir. Kederin kelepçesi takılıyor yüreğe ve ağıtların sonu gelmiyordu. Bir ışığın belirtisine çırpınan bir kuşun yüreği kadar hassaslaşıyordu insan, ve türküler yoğruluyordu güzel günlerin özlemiyle… Gittikçe artıyor güzel günlerin özlemi. Ütopik bir hale dönüyor ve uzaklaşıyor her geçen zaman. Ve şair bu durumu şu dizeyle belirtiyor:


‘’Artık ne düş, ne umut, ne utku

Dağıldıkça dağılıyor dünya

Beyninde ölümcül bir uğultu

Acılarıma benziyorsun

Yaralı bir ülke ömrün.’’

İmgeler… satır satır, hece hece, bazen dokunaklı bir ifade, bazen umutlu bir tebessüm bırakıyor yüzümüzde ve yüreğimizde. İnsanı, özgürlüğü, sevgiyi ve yaşamı, duru bir güzelliğin içinden elleriyle alıp bırakıyor avuçlarımıza. Avuçlarımızda şairin tüm samimiyeti ve sevecenliği bize farklı ve keyifli bir okuma gerçekleştiriyor. Şiirin bir büyüsü vardır, iz bırakır, düşündürür ve keyifli bir yolculuğun içine çeker. İşte bu büyüyü yakalamış olan İncesu, bu yolculuğun başında söylüyordu bize:  ‘’Seslendim uyuyordu dünya…’’

Edebiyatımıza kazandırdığı bu güzel eser için Gülten Doğruyol İncesu’ya teşekkür eder, nice eserler yaratmasını temenni ederiz.

‘’Gülten Doğruyol İncesu’’ kimdir:

Eğitim emekçisi Gülten Doğruyol İncesu Ardahan’da dünyaya geldi. Yazmaya öğrencilik yıllarında başlayan İncesu, İlk şiirini 1986 yılında yayımladı. Şiir, deneme ve öyküleri, yurt içi ve yurt dışında çeşitli sanat dergilerinde, seçkilerde ve yerel gazetelerde yer aldı. ‘’Ilgıt’’, ‘’Yürek Kuyusu’’  ‘’Merhaba Mavi’’ adlı üç şiir kitabı daha bulunan İncesu’nun ayrıca ‘’Mendil’’ adlı bir öykü kitabı ile ‘’Niye Özgürlük’’ adlı derleme kitabı bulunmaktadır.