20. yüzyılın elbette en büyük roman ustalarından biri sayılan Kafka, yazdıkları kadar yazdıklarının yaşamıyla oluşturduğu ilintiler açısından da önemli bir isim olagelmiştir. Praglı yazarın kentle kurduğu bağın ve yaşadığı sokak, okuduğu okul, baba figürü ve içindeki öfkeyle içkin olan anlatı dilinin kaçınılmaz sonucu olarak Dava, Dönüşüm, Amerika gibi temel yapıtlarında yazar-anlatıcı bağı okur adına daha da önemli hale gelmiştir. Hukuk eğitimi, Sigorta Kurumunda erken dönem kapitalizm ve bürokrasisine ve kentsoylu kültürün bencil sınıfsal ilişkilerine tanıklık doğal bir sonuç olarak Kafkaesk bir dil evrenini de inşa etmiştir. Edebiyata duyulan tutku mesleğiyle çelişkilerini arttırırken baba figürüyle kurulan öfkeli ve gelgitli bağ ‘Babaya Mektuplar’da da görülebileceği gibi metinlerdeki karamsar ve karanlık atmosferi pekiştirebilmiştir. Praglı bir yazar olmasına karşın Çek kültürüyle yaşadığı hesaplaşma, Yahudilikle kurduğu sorunlu ilişki, İş Kazaları Sigorta Kurumundaki görevi sırasında kapitalist sistemin yarattığı yabancılaşma ve bireyin değersizliğine dair tanıklıklar yazarın izleklerinin inşasında belirleyendir. Metinlerine sinen her anısal iz, çocukluk, baba figürüyle hesaplaşma, Milena’yla kurulan sorunlu aşk, Prag’ta çalışma yaşamı, bürokrasi ve hukukun acımasız çarklarına karşı gelişen öfkeyle belirginlik kazanmıştır.
Onun metinlerindeki metaforlarla örülü iktidar aygıtıyla hesaplaşmanın, 1933-1945 yıl yıllarında Gestapo’nun yazarın ölümünden bir yıl önce tanıştığı Dora Diomant’ın evine yapılan baskınla, Nazilerin onun toplu yapıtlarını yasaklama girişimi ve Kafka’nın üç kız kardeşinin evlerinden alınarak toplama kampına yollanması ve burada katledilmesiyle faşist iktidar için ne derece korkulur hale gelebildiğini de ortaya koymaktadır. Kafka metinleri yalnız anlatıcının içinde bulunduğu karanlık şehir atmosferi, boğucu aile ilişkisiyle karşımıza çıkmaz, ondaki devletin ideolojik aygıtlarına dair ironik ve belki kara mizah sayılabilecek eleştirel dil, Alman Nazizmi için ne derece sakıncalı sayılmışsa da günümüz okuru için bürokrasi ve yabancılaşma gerçekliğinin evrensel anlatımı açısından güncel olabilmiştir. Aklın tutsaklaşması, Orwell'ın 1984'ündeki bürokratik baskı aygıtına benzer bir baskı aygıtının öncül bir yazar olarak eleştirisi, hukuk ve ceza sisteminin kuşku verici yapısına içerden ve aldığı eğitimle barışık olmayan bakış bir açıdan Kafkaesk anlatımın ortak izlekleridir bu açıdan bakıldığında.
Prag’ın eski kent olarak karşılığını bulan Alstad'ta, getto bölgesinin sınırında doğan Kafka, kentin gettoları ve alt sınıfıyla bağını yaşamı boyunca koparmamıştır. Yaşamında izbe sokaklar, gürültülü meyhanelerin izleri onun metinlerine kahramanları izbe dünyalarıyla yansır. Prag'ın eski kent sokaklarının çok da dışına çıkmayan yaşam öyküsü, okuduğu Avusturya-Alman Lisesi, hukuk fakültesi, çalıştığı büro bir dairenin içine hapsolduğu duygusunu uyandırır yaşamı boyunca. Genelde mütevazi koşullarda yaşamış olan Kafka’nın ailesi özellikle mağazanın açılmasından yedi yıl sonra daracık konutlardan oluşan Wenzel Alanı 56, Geist Sokağı’nda yaşamaya başlamış, eski kentin dışına çıkılmadan bir dairenin içinde çocukluk, gençlik dönemi Kafka için aile-iş ve kent üçgeninde önemli açmazlar ve yalnızlaşma halleriyle süregitmiştir. Ailenin 1889’da taşındığı dört katlı Ortaçağ evi yine eski şehirdedir ve daha önceki evlere göre daha ferahtır; ancak bu durum Kafka için ruhsal bir ferahlama anlamına gelmeyecektir. Bu evde doğan kızkardeşleri, Alman okuluna bu evden gidiş gelişleri, evdeki buyrukçu tavır ve sevilmeyen okul yaşamı Kafka için yeni bir boğuntu ve ruhsal sıkışıklığın işaretidir. Yaşadığı bu boğulma halini Milena’ya Mektuplar'da yazar, ufak tefek, şişman kadın aşçılarının onu her sabah okula götürmesini, akşamlarını ailesinin bağırıp çağırmalarını, kendi uysal ve sessiz yapısı lanetleyerek anlatır. Akşamları evde oynanan gürültüyle oynanan iskambil oyunu, evdeki salonun boğucu, zehir kusan atmosferi ileriki yıllarda Kafka metinlerindeki karanlık ev tablolarının yaratıcı imgeleri gibidir. Bu öfke onun Babaya Mektuplar'ın da daha da belirginleşerek kendi güçsüz ve uysal doğasının babası tarafından kabul edilmemesi ve baba-anne figürlerinin bencil sevgisine lanet okumalarla karşılığını bulur. Kızkardeşi Elli’ye oğlunun yurtta okutmasını salık verirken aileden uzak yetişmenin bu boğuculuktan sıyrılmanın anahtarı olduğuna inancı vardır. Parayla tutulmuş eğiticilere, okullardaki klasik ve otoriter eğitime öfkesi yalnız ‘Babaya Mektuplar’ değil tüm metinlerinde karşımıza çıkar.
Avusturya-Alman Lisesi’ndeki yılları Kafka için tam anlamıyla buhrandır. Kuralcı, öğrencilerin kişisel eğilimlerini dışlayan bu okul antik ruh ve antik kültüre dayanırken Kafka için okul babasının Yahudilik öğretileri kadar bunaltıcı, formalite ve yapaydır. Çocukluğundan itibaren yaşadığı yabancılık hali lise yaşamıyla birlikte bilinçli bir yabancılık duygusuna dönüşür. Eğitim sistemindeki Yahudilik öğretisini de iki yönlü eleştirir Kafka yapıtlarında. İlki dindar taşradan kentlere taşınan Yahudilik, ikincisi oldukça oryantalist çizgide gelişen Sami filolojinin pratiği. Yahudi tarihi onun için uçuruma kaldırılıp atılması gereken masallardan başka bir şey değildir. Yazı yaşamı da aile, okul çevresinin soğuk rüzgarlarıyla ortaya çıkar, okur için karanlık sayılabilecek anlatı atmosferinin yazarın yaşam öyküsüyle doğrudanlığıdır bunun gerekçesi. Amerika’nın ana örgüsü kardeş çatışmasıyken, Dava’da hukukun insanı ezen yapısı, Dönüşüm’de bireyin hiçleşmesi benzer bir ironiyle ele alınır. Aile zoruyla okunan hukuk fakültesi, İşçi Kaza Sigorta Kurumu’ndaki zorunlu çalışma yılları bir açıdan ondaki yazınsal üretkenliğin de kaynakları sayılabilir. Sosyalizme yönelişinin de kaynakları benzerdir. Oldukça kişisel bir sosyalizm tercihidir bu. Wagenbach'ın Kafka biyografisinde de aktardığı gibi birincil Marksizmden oluşan bir sosyalizm.Bir partiye üye olmadan, sığınmaktan korkarak ve yalnızlaşmayı bilinçli bir seçime dönüştürerek gelişir sosyalist pratik yaşamında. Onun yaşamını yalnız bir daire içinde yalnız bir nokta konumu biçiminde özetlemiştir yine buna dayanarak Wagenbach yazdığı Kafka biyografisinde.
Kafka’nın kimi zaman kalabalıklardan kaçarak taşraya kaçma hali, dayısına yaptığı ziyaretlerde doğaya sığınma isteğiyle karşılığını bulur. Bir anlamda Prag’ı kuşatan bürokrasi, çalışma koşulları, zihni tutsaklaştıran yasalar ve baba figüründen kaçış istemidir taşraya dönüş talebidir. Kuşkusuz kendisini kuşatan kentin bütün çalışma, bürokrasi çarkından kaçışının olamayacağının da bilincindedir. O halde kitaplarının bir yumruk gibi bu öfkeyi seslendirmesi gerekecektir. Kitabın bir vicdanı olmak zorundadır bu açıdan Kafka için. Kendi güçsüzlüklerinin ötesinde insanların sıradanlaşan ve yok olan benliklerinde yaşama tutunma inadına dair de şaşkındır. Kendisini ‘Miras hakkından yoksun bırakılmış bir oğul' olarak nitelendiren yazar bir yandan Dönüşüm’de Gregor Samsa'nın böcekleşmesine dair ailenin kayıtsız, aymaz tutumunu baba ve annesine ve doğal olarak aile kurumunun ideolojik konumuna dair tepkisiyle ilişkilendirir. Yasa ve iktidar erkinin sınırlarınca yaşarken böcekleşmek, aile ve toplum adına hiçleşmenin işaretleridir. Benzer durum K’nın bir sabah kollukçulardan tarafından gerekçesini bile bilmediği bir nedenle yargılandığı bir davanın çalıştığı bankada, ailesinde oluşturduğu güvensizlik ve hiçleşme haline yol açması etrafında aktarılır. K’nın yasalarca öldürülmesine kadar gelişen süreçte neyi savunacağı ve neden tutuklandığı belirsizdir; çünkü yasa ve devlet insandan güçlü ve otoriterdir bu ironik anlatıda. Gerekçeleri bilinmeyen bu tutuklanma serüveninde gündelik yaşamını bir şekilde sürdüren K, avukatının da hukuk çarkının benzer dişlilerinden biri olduğunu anlayacak, masumiyetini kanıtlama çabası giderek çözümsüz bir sürece evrilecektir. Baştan yargısı verilmiş bir davadır bu sonuçta.Bir yanıyla da Kafka’nın Sartre'ın da dile getirdiği gibi suçluluk ve korku duygusunun bireyin her eylemine musallat olduğu bir Yahudilik alegorisi olarak da görmek yapıtı Kafka’nın çocukluktan taşıdığı anıları ve yaşanmışlıklarıyla ilintili görme şansımızı arttırmaktadır. Onun metinlerindeki Kafkaesk örgü tam da bu noktada yazarın çocukluğundaki esrarlı ve sinir bozucu atmosferin anlatıya taşınmasına yol açmıştır.
Eleştirdiği ve ironisini yaptığı Yahudilik öğretisine göre gömülmesi ve mezarının Strasnice’de, İzraelska Caddesi’nde Yeni Yahudi mezarlığında bulunması adeta Kafka romanlarındaki ironiye benzer bir durum olarak da görülebilir. Yazarın Çek toplumuna dair eleştirel tutumuna ve dönemin burjuva toplumsal ilişkilerine dair alaycılığının ardı sıra bugün Kafka’nın Çek toplumu ve Prag için bir turistik metaya dönüşmesi benzer bir ironik durum sayılabilir. Bugün metalaşan, tişörtlere fotoğrafları basılan, tüketilen Kafka imgesine karşın Kafka’yı kurduğu özgün roman diliyle evrensel bir gerçeğin karamsar anlatıcı saymak mümkündür. Üstelik bu ironi devlet ve ideolojik baskı aygıtlarının keskin eleştirisiyle Kafka metinlerinde yerini bulmuştur.
Yararlanılan Kaynaklar:
Franz Kafka, Dava, Öteki Yayınevi, İstanbul, 2012
Franz Kafka, Dönüşüm, Öteki Yayınevi, İstanbul, 2012
K.Wagenbach, Franz Kafka Yaşam Öyküsü, Cem Yayınevi,İstanbul, 1995
Franz Kafka, Babaya Mektup, Can Yayınları, İstanbul, 2012