“Japonlar herkesin bir ikigaisi olduğuna inanır, her sabah yataktan kalkmak için bir sebepleri vardır.”
En son okuduğum kitabın arkasında yazan bir cümle ile başladım. Ben de pek çok okur gibi kendi ikigayim üzerinde düşündüm. Sonra aklıma “Neden saçların beyazlaşmış arkadaş” şarkısındaki “Allahım bu dünyaya ben niye geldim” diye soran şarkıcının isyanı geldi. Belki de bir sitem değil arayıştı.
Uzakdoğu felsefelerinde herkesin dünyaya gelmek için bir amacı olduğundan bahseder, bazıları Dharma der, bazıları ikigai ya da başka isimler. Ama ikigai öyle önümüze koyduğumuz, plan ve hedeflerimiz gibi bir şey değildir. Onu zihnimizle belirlemeyiz, içimizde saklıdır. O insanın özünde saklı olan, keşfedilmeyi bekleyen yaşam amacımızdır. Bulması kolay olmayan ama bulunca uzun ve mutlu yaşamanın sırrına ulaştıran bir güçtür ya da nasıl tabir ederseniz o. Peki nasıl anlarız ikigaimizi? dersek, biraz özetlemeye çalışıyım; Hani bazen bir işe ya da bir konuya öyle adapte oluruz ve o an kendimizi unuturuz ya, ne geçmişimiz ne de geleceğimiz aklımıza gelir. O ana odaklanır, zamanla beraber akarız. İşte o bizi bizden alan derin odaklanma halinde ne yapıyorsak, o bizim ikigaimizdir. Ona ulaşmak için çaba harcamak ise mutluluğun ta kendisi. O anı dolu dolu yaşarız, o zaman tam ve bütünüzdür. Tabi ilk anda aklınıza gelmeyebilir, süreç içinde bunu deneyimlemek gerekiyor.
Anda kalabilmeyi yakaladığımızda ikigaimizi bulduk demektir. Hani bir laf vardır, takma kafana diye. Hayatta amacı olan insanlara sökmez bu laf, çünkü amacına odaklanan insan kafasına lüzumsuz şeyleri takmaz, yok arkadaşım bana bunu dedi, yok sevgilim bana bunu yaptı, çocuğum bana kafa tuttu gibi önemsiz şeylerin üzerinde durmaz, simyacı gibi amacına odaklanmıştır.